Etiket arşivi: terör

Günümüz Sorunlarına Çözümler : Terör ve Anarşi

Bir ülkede refahı huzuru, asayişi sağlamak için siyasi, iktisadi ve dini yönden alınması gereken tedbirler vardır. Bu sağlandığı taktirde, terör de biter anarşi de. Örneğin, Osmanlı yönetiminde bunlar tam olarak uygulandığı ve hiçbir ırk ayrımı yapılmadığı için, 30 kadar millet 1000 yıla yakın kardeşçe yaşayabilmiştir. Bugün ülkemizde böyle bir problem varsa nedenlerini iyice araştırmak gerekir.

Örneğin, dahili ve harici düşmanlarca körüklenen fitnenin sebebi nedir ve çözümü nasıl olmalıdır? vb? Bunun çözümü ile ilgili Bediüzzaman çok veciz bir söz söylemektedir: “Enbiyanın ekserisi şarkta ve Hükemanın ağlebi garpta gelmesi, kaderi ezelinin bir remzidir ki, şarkı ayağa kaldıracak din ve kalptir. Akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz. Fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa sa’yiniz ya hebaen gider veya muvakkat sathi kalır.”

Evet görüldüğü gibi doğuyu ayakta tutan hakimiyet-i diniyedir. Bu uygulanmadığı müddetçe alınan bütün tedbirler geçici ve faidesiz olabilir. Çünkü bu milletin 1400 senelik manevi mirası olan dini ve kültürü vardır. Bundan uzaklaştırmaya çalışmak kemik ve eti birbirinden ayırmak demektir. Onun için bu milletin terakki ve refahı için, din ve ahlakın ihmal edilmemesi ile mümkün olabilir. “Bir cemiyette dini hisler ihmal edilip, ahlak-i umumiye tefessüh ederse, içtimai hayatı birbirine bağlayan bütün rabıtalar çözülür. Fertler madde ve ihtirasların zebunu olur, vatan yabancı ideolojilerin istilasına uğrar. Milleti, gençliği gerçek, ulvi değerler değil, sloganlar yönlendirir. Cemiyet asli mihverinden çıkar.”

Bunun ile ilgili ‘Hem ne vakit cemaat-i islamiye dine karşı lakayd vaziyeti almışlar, perişan vaziyete düşerek tedenni etmiştir.’  Başka bir yerde şöyle buyurur: “Şimdi, bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyunluğa karşı, yalnız ve yalnız tek bir çare vardır. O da Kur’an’ın hakikatlarına sarılmaktır.” Ve bir müslümanın dinden uzaklaşması ile toplum hayatı için ne kadar zarar olduğunu şu veciz sözlerle ifade eder.

“Evet dini terk edip, İslamiyetten çıkan bir Müslüman dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez. Hem bir Müslüman başka milletler gibi değil, eğer dinini bıraksa anarşist olur. Hiçbir kayıt altında kalamaz. İstibdad-ı mutlak, rüşveti mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tetbirle idare edilmez.” (Emirdağ 229)

Bunun için, terör ve anarşinin yegane çözümü, dini bağlarımızı kuvvetlendirmektir. Devlet ve millet için refah ve huzur kaynağı din ahlakıdır. Din ahlakından kaçanları, ‘dini zararlı olarak gören emniyete ve asayişe zarar verir’ diyenlerin kulakları çınlasın.

Bakın yine bununla ilgili Bediüzzaman vecizane ifade ediyor: “İman ilminden ibaret olan Risalei-Nur eczaları emniyet ve asayişi temin ve tesis ederler. Evet, güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin menşe ve menbaı olan iman, elbette emniyeti bozmaz, temin eder. İmansızlıktır ki; seciyesizliği ile emniyeti ihlal der.” (Tarihçe-i Hayat 223)

Yine Bediüzzaman çözüm olarak bazı esasları bize veriyor: “Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi, bu acip zamanda anarşilikten kurtarmak için beş esas lazım ve zaruridir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet ve serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı zaman bu beş esası kuvvetli ve kutsi bir surette tespit ve tahkim ederek, asayişin temel taşını muhafaza ettiğine delil ise bu 20 sene zarfında Risale-i Nur’un yüz bin adamı vatan ve millete bir uzv-u nafi’ haline getirmesidir.”

Evet, insanlık âleminde bir iman ve Kur’an abidesi olan Bediüzzaman Hazretleri, bütün ömrünü asrımızda zedelenen imanların kurtarılmasına vakfetmiş ve günümüzdeki cemiyet ve fert olarak ortaya çıkmış ve çıkacak bütün problemleri keşfedip, Kuran’dan çıkardığı derslerle hepsini akli ve mantıki bir şekilde izah etmiştir. Daha fazlasını merak edenlere Risale-i Nur eserlerini okumalarını tavsiye ediyorum.

Cenabı-ı Hak bu Kur’an Nurlarından tam olarak istifade etmeyi nasip edip ve vatanımızı, milletimizi her türlü terör ve anarşiden muhafaza etsin. Âmin.

Mehmet Naci Sonmez

www.NurNet.org

Terör Batağını Kurutmak ve Mehmet Kırkıncı Hoca ile Röportaj

İsmail Çolak: Bugün memleketimizi tehdit eden ve Müslüman milletimizi birbirine düşman kutuplar haline getirmek için istimal edilen terörün menşeinde size göre hangi köklü sebepler yatmaktadır?

Kırkıncı Hoca: Dün tealiden tekâmüle götüren bugün inkırazdan izmihlale sürükleyen sebepler nelerdir? Aynı milletin çocukları olduğumuz halde neden bu felaketlere maruz kaldık? Dün cihanları hayretlere düşüren muazzam medeniyetler kuran, başka iklimlere ilim irfan götüren, uhuvvet ve muhabbetin sembolü olan bu milletin evlatları bugün neden bu cehalete ve ihtilaflara maruz kaldı? Bunun sebebini bizim İslam Dini’ne karşı olan ihmalimizde aramak lazım.

Bizler maalesef bu din-i mübine karşı ecdadımızın gösterdiği hassasiyeti göstermedik. Ferdî ve içtimaî hayatımızda ona layık olduğu mevkii veremedik. Onlar ise bu dini hakkıyla kavrayıp ferdî ve içtimaî hayatlarına tatbik etmişlerdir. Onun getirdiği nur-u hakikati kabul ederek sırat-ı müstakimde yürümüşlerdir. Kendilerini zulmetlere, felaketlere doğru sürükleyen ihtilafların, menfi milliyet gibi hurafelerin kapılarını kapatarak Kuran’ın getirdiği uhuvvet, muhabbet, şefkat gibi meziyetleri neşvü nemalandırıp yaşattılar.

Evet, onlar kendilerini ittifaka, saadete, refaha, huzura, şefkat ve izzete yükselten bu meziyetlerin aşığı idiler. Biz ise, İslamiyet’in getirdiği bu meziyetlerin bu hakikatlerin ehemmiyet ve kıymetini takdir edemedik, belki de tahkir ettik, önlerine set çektik.

Evet, bizler maalesef İslamiyet’in öz cevherine inemedik, ruhunu kavrayamadık, gaflet uykusuna daldık. Sefahat ve eğlencelerin kucağına atıldık. Ecdadımızın tetkik ve tahkik ile yaşadığı İslâmiyet’i bizler taklit etmekle yetindik. Yaratılışımızın ulvi gaye ve vazifelerini unuttuk. Hasis ihtirasların peşine düştük. Tarihimizden, mazimizden koparıldık, milleti millet yapan değerleri kapı dışarı attık. Her şeyi menfi ırkçılık üzerine bina etmeye çalıştık. Bu bakımdan millet fertleri arasında nifak ve şikak yer aldı.

Neticede işte bugünkü felaketlerle pek tabii olarak karşı karşıya geldik. Yıllardan beri bu milletin üzerine çöken cehalet bulutları gün geçtikçe kesafetini artırarak terör ve anarşi gibi böyle korkunç bir neticeyi tevlit etti. Bir milletin mevcudiyetini kemiren, bünyesini sarsan yegâne sebep cehalettir. Bütün fenalıkların menbaı, hastalıkların sebebi, bütün felaketlerin amili cehalettir. Zulüm ve istibdadın en metin istinatgâhı cehalettir. İnsaniyetin en korkunç düşmanı cehalettir. Cehalet, bütün rezalet ve ıstırapların menbaı ve madenidir. Mevhibe-i İlahiyye’nin en hayırlısı ilim ve irfan olduğu gibi musibetlerin en şerlisi de cehalettir.

Moral Haber

‘Artık Yeter!’ Dememiz Gerekiyor…

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinin Dağlıca kesiminde dün gece meydana gelen terör saldırısına ilişkin açıklamada bulundu.

Kenya heyetini kabul eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gazetecilerin Dağlıca saldırısına ilişkin soruları üzerine “Millet olarak her ferdimizin, Doğulusuyla, Batılısıyla, Güneylisiyle, Kuzeylisiyle, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla her birimizin bilhassa 30-40 yıldır bu millete yönelmiş ölüm şebekesine karşı ‘Artık yeter’ dememiz ve hep birlikte bu ateşi söndürmek için üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirmemiz gerekiyor” dedi.

Allah’ın rahmeti ve mağfiretinin hak olduğu kadar gazabı ve kahrının da hak olduğuna vurgu yapan Başkan Görmez, şunları söyledi;

“Dünyadaki mazlumların umudu, ülkemizi ateşin içine çekme teşebbüsleri Allah’ın izniyle tutmayacaktır…”

Bu gece milletçe aldığımız haberler dolayısıyla büyük hüzünler yaşadık. Öncelikle şunu açıkça ifade etmek isterim, coğrafyamızın ateşler içinde yandığı bir zaman diliminde dünyadaki bütün mazlumların, mağdurların, mahrumların milletimize umut bağladığı bir zamanda milletimizi, ülkemizi bu ateşin içine çekme teşebbüsleri Allah’ın izniyle tutmayacaktır.

“Doğulusuyla, Batılısıyla, Güneylisiyle, Kuzeylisiyle, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla her ferdimizin, bu millete yönelmiş ölüm şebekesine, ‘Artık yeter’ dememiz gerekiyor…”

Millet olarak her ferdimizin, Doğulusuyla, Batılısıyla, Güneylisiyle, Kuzeylisiyle, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla her birimizin bilhassa 30-40 yıldır bu millete yönelmiş ölüm şebekesine karşı ‘Artık yeter’ dememiz ve hep birlikte bu ateşi söndürmek için üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirmemiz gerekiyor. Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali her birimize bu konuda ayrı ayrı görevler düşüyor. Bilhassa akıl, iman, vicdan, izan sahibi her insanın bu ölüm şebekesine karşı varlığımıza, birliğimize, huzurumuza, barışımıza, kardeşliğimize karşı on yıllardır kast eden bu ölüm şebekesine karşı her bir Müslüman’a, her bir kardeşimize, her bir vatandaşımıza vazifeler düştüğünü açıkça ifade etmek istiyorum.

“Huzurumuz, güvenliğimiz, birliğimiz ve beraberliğimiz için hayatını kaybeden bütün ciğerparelerimize, şahadet şerbetini içen şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum…”

Bizim varlığımız, huzurumuz, güvenliğimiz, emniyetimiz, birliğimiz, beraberliğimiz için hayatını kaybeden bütün ciğerparelerimize, yavrularımıza, şahadet şerbetini içen bütün şehitlerimize öncelikle Allahtan rahmet diliyorum. Onların anne babalarına, sevenlerine ve bütün acılara rağmen birlik beraberlik kardeşlikte ısrar eden milletimize baş sağlığı diliyorum.

“Allahın merhameti, adaleti, mağfireti ne kadar hak ise gazabı, laneti, kahrı da o kadar haktır…”

Allahın merhameti, adaleti, mağfireti ne kadar hak ise gazabı, laneti, kahrı da o kadar haktır. On yıllardır bir taraftan bu ülkenin eli kalem tutacak çocuklarını dağlara götürüp onlardan kardeş katili yapanlar sonra onlarla birlikte yine bu ülkenin çocuklarının canlarına beyhude davalar uğruna kast edenler, Allahın ‘Kahhar’ ismiyle kahrolacaklarından hiçbir şüphemiz olmasın. Hep birlikte milletin her ferdi köylüsüyle, şehirlisiyle, öğretmeniyle, imamıyla, mühendisiyle, müftüsüyle hangi vazifeleri yapıyorsak yapalım hep birlikte ülkemizi kuşatan bu fitne ateşini söndürmek için elimizden gelen her türlü vazifeyi yerine getireceğimize olan inancımı ifade etmek istiyorum.

“Dünyanın tüm mazlum, mağdur, mahrum insanlarının duaları bu milletin arkasındadır…”

Henüz biz de sizler gibi kaç ciğer paremiz, kardeşimiz şahadet şerbetini içti bilmiyoruz ama bir kişi bile olsa öncelikle Allahtan rahmet diliyorum. Mazlum ve mağdur dünyadan gelen ve ülkemizi ziyaret eden dünyanın bütün mağdur, mahrum insanların duaları bu milletin arkasındadır.

“Bütün bu acıları, fitneleri hep birlikte aşacağız ve ülkemizi ateş çemberine çekme teşebbüsleri Allahın izniyle ve bizim güçlü iradelerimizle tutmayacaktır…”

Bütün bu acıları, fitneleri hep birlikte aşacağız ve ülkemizi, milletimizi, coğrafyamızı kuşatan ateş çemberlerine çekme teşebbüsleri Allahın izniyle ve bizim güçlü iradelerimizle her birimizin yüce yüksek dualarıyla inşallah tutmayacaktır.

diyanet.gov.tr

Terör (PKK veya DAEŞ) Belasına Bulaşan Gençlere Çok Önemli Hatırlatma!

Sevgili gençler! Sizi tanıyorum.

Biliyorum. Sizinle benzeşen ortamlarda büyüdük. İyi niyetli, alın terine değer veren, mert, cesur, dindar, sevgi gösterene sevgi gösteren, vicdanlı, aileye, Rabbine, namusuna, camiye, Kuran’a, peygamberine, değer veren insanlar olduğunuzu biliyorum. Böyle olmanız gerekmiyor mu?

Küçükken; Kuran kursuna, camiye, medreseye gider. Kuran öğrenirdiniz. Ufak tefek günahlar dışında günahtan kaçınırdınız. Haram paraya tenezzül etmez, dostluğa, bir kahveye, bir selama çok değer verirdiniz.

Sizin için Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ebedi önderdi, özlenecek insandı. Namaz için camiye giderdiniz. Tam olmasa da namazınızı kılardınız.

Tasavvufa ilgi duyardınız. Kuran’ı Kerim sizin için hayat iksiri idi. Şu anda da biliyorum böylesiniz. Büyük çoğunluğunuz böyle. Yoldan savrulmuşlar hariç.

Ama sonra ne oldu ki; birdenbire, dini değerler yerine size yabancı olan bazı düşüncelerin aranızda yayılması için ortam oluşturuldu.

Benim bildiğim, sizin için din; dilden, mezhepten, meşrepten, ekmekten, tuzdan önce geliyordu. Çoğunuz için hâlâ öyle.

Sizin; mühendis, mimar, vali, devlet başkanı, doktor, işadamı, bilim adamı, belediye başkanı, milletvekili, din alimi olmanızı isterdik. Kavgasız, kansız, gürültüsüz, kucaklaşarak, konuşarak dertlerinizi anlatmanızı isterdik.

Beraberce, birbirinize yumruk sıkmadan, ayrı-gayriye, farklılığa alışarak, vicdan besleyerek beraber yaşamanıza ne engeldir.

Gençler! Sizler ihanetten, gadirden, zulümden, zalimden, haksızdan yana olmazsınız. Olmamalısınız. Arkadan vurmazsınız. Kutsala düşman olmazsınız.

Din adına insan öldürmezsiniz.

Irk adına insan öldürmezsiniz. Dininizi terk etmezsiniz.

Gelin beraberce hassasiyetlerinize bakalım. Hatırlayalım beraberce.

1 – Siz Müslümansınız. Sizin bir dininiz var. Laf olsun diye değil, yaşansın diye bu dine girdiniz. Rabbiniz sizin sahibinizdir. Yaratıcınızdır. O ne istiyorsa onu yapmalısınız. Neden sakındırıyorsa sakınmalısınız. Dinin eveti evetiniz olmalı. Dinin hayırı hayırınız olmalı. İman bu. Allah’a inanacağım, ama kendime göre bir helal- haram kuracağım diyemezsiniz. Bu Allah’a din öğretmektir. Bu şirktir.

2 – Yarın herkes yok olduğunda, Rabbinizle baş başa kalacaksınız.

3 – Hz. Muhammed (s.a.v.) sizin yol göstericinizdir. Siz veya biz veya başkası Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yerine başkasını koymaya çalışırsa ebediyen İslam’la ilişkisini keser.

Mürted olur. Yani dinden çıkar.

4 – Kur’an-ı Kerim sizin baş tacınızdır. Öyle olmalıdır. Dininiz İslam ise, bu böyle.

5 – Sevgiden, birlik ve beraberlikten, kardeşlikten yana olmalısınız.

6 – Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Said Nursi ve benzer binlerce önderiniz var. Sizin hayalinizi bu insanlar süslemeli.

7 – Etrafınızda irtidat etmiş, dinden vazgeçmiş insanlar olabilir. Sizin onlarla ne işiniz olabilir.

8 – Kendinizi; ilminiz, çalışkanlığınız, bilginiz, başarınız ile ispat ediniz. Siz bunları becerecek haldesiniz.

9 – Bilin ki öldüğünüz gün; dünyadaki sloganlar, arzular, düşünceler, davalar, kahramanlıklar, dostlar, düşmanlar hepsi yok olacak. Siz orada ALLAH ile baş başa olacaksınız. Orada çetin hesaba çekileceksiniz. Derdiniz Allah ise kurtaracaksınız. Derdiniz başka bir şey ise kaybedeceksiniz. Ne ırkınız, ne diliniz, ne mezhebiniz, ne babanız, ne anneniz, ne alkışlar, ne övgüler, ne yergiler, hiçbirinin size faydasız olmayacak… Hiçbirinin. Mezarlar açılsaydı ve ölenler konuşabilseydi, bugün buraya ne yazdımsa, ölüleriniz de size aynen onu diyeceklerdi.

10 – Bu ülke azizdir. Babalarınız, dedeleriniz burada büyüdü. Yaşadı. Bu ülke, dünyadaki bütün mazlumların limanıdır. Bakın Suriyelilere, buraya sığındılar.

Iraklılar, Kürtler, Ezidiler, Yahudiler, Türkmenler… Hepsi baskıya uğradıklarında buraya sığındılar. Ve biz onlara; dillerine, dinlerine, ırklarına bakmadan gönlümüzü açtık. Bu ülke kaybederse hepiniz kaybedersiniz. Hepimiz kaybederiz.

Var olamazsınız. Var olsanız da payanda olursunuz.

11 – Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Afganistan’ı, üzüntü ve dehşetle görüyoruz. Gençler: Bu ülkelerin de sizin gibi gençleri vardı. İdealleri vardı.

Aileleri vardı… Endişeleri… Şimdi çoğu toprakta. Çoğunun mezarı bile yok. Kefeni bile!

Gençler; ülkemizin böyle olmasından ürkmüyor musunuz?

12 – Anneleri ağlatmayın. Öldürdüğünüzde de: öldüğünüzde de anneler ağlıyor. Ya sizin anneniz, veya başka anneler..

13 – Sosyal medyadaki bu düşmanlık, üslup, nefret, kin nedendir? Nefret ettiğinizin cesedi önünüze konsa, içiniz rahatlayacak mı? Diyelim ki rahatladı.

Siz dünyada ebedi mi kalacaksınız.

Kazık mı çakacaksınız dünyaya. Yarın da siz onun gittiği yere gideceksiniz.

14 – Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?

15 – Kimden etkileniyorsunuz? Kim sizin akıl önderiniz. Sizin önderleriniz ahiretinizde sizden neyi sakındıracak. Hiç bu hesabı yapıyor musunuz?

Bırakın sizi, kendilerine faydaları olacak mı?

16 – Hiç mi Allah’ın hesabını yapmıyorsunuz?

17 – Yüce Allah, Hz. Peygamber, Kuran, ezan, bayrak, ülke, insan, özgürlük hepimizin, hepinizin ortak değerleri değil mi? Bunlardan hangisinden rahatsızsınız.

Şehit cenazeleri, annelerin feryatları, genç insanların ölümü kime yarıyor.

Bu ülkede artık doğu- batı, kuzeygüney var mı? Bütün diller, ırklar, meşrepler, aileler birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş değiller mi?

Dünya kan gölü halinde. Ülkeler yıkılıyor. Haritalar değişiyor. Bütün bunları görmüyor musunuz gençler!

Sizin ellerinize kalem, dosya, defter, cetvel , steteskop yakışır. Silah, tetik, el bombası değil.

Gençler! Gelin. Allah’la yar olun.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile yoldaş olun. İslam’a, sevgiye, kardeşliğe çağıran birer dil olun. Gözyaşını silen birer el olun. Bu yolun dışındaki bütün yollar hüsrandır.

Sevgi, dostluk, barış, kardeşlik, tevazu, merhamet kasırgası estirmek zorundayız. Bu günlerdeyiz. Zor günlerdeyiz .Birbirimize muhtaç olduğumuz günlerdeyiz. Sizi birbirinize düşman edenler, bilin ki sizin de ecdadınızın da, geleceğinizin de düşmanlarıdır.

Gençler. Lütfen; Bu yazdıklarımı, politikadan, siyasetten, önyargılardan, düşmanlıklardan, kinden ve nefretten uzak durarak değerlendirin. Birer insan olarak, vicdan sahibi olarak, ülkeyi sevenler olarak, geleceğinizi sevenler olarak değerlendirin. (Bu yazıyı pazartesi günü tasarlayıp yazdım. Bir yıldan beridir bu noktaya dikkat çekiyorum. Geçen haftaki yazımda da gençlere dikkat çektim.

Gençlere eğilmek zorundayız. Gençleri yanlış ellere teslim ediyoruz. Onlara yönelmeli ve onların vicdan ile hassasiyetlerini çalanlara fırsat vermemeliyiz.

Yazımın dün medyada yer alan, gençlerle ilgili hassasiyetlerle aynı tarihe rast gelmesi de ayrı bir tevafuk oldu.

Çarşamba günü hayatını kaybeden 8 asker şehidimize de rabbimden ebedi rahmet dilerim.)

***

Müslüman o kimsedir ki…

Güzel huyludur… Kıyamet günü sevaplar tartılırken, müminin terazisinde olan şey, güzel ahlaktır.

İnsanı cennete götürecek iki şey vardır.

Allah’a karşı gelmekten sakınmak.

Güzel huy. Namazınız, orucunuz, haccınız olmasına rağmen size fayda sağlamamıştır demektir.

Yumuşak huyludur… Yüce Allah sevdiği kuluna yumuşak huy nasip eder. “İnsanlara sert davranan kişide hayır yoktur” diyor Hz. Peygamber (s.a.v.).
İnsanlara iyi davranın, yumuşak muamele edin. İnsanlara merhameti öğrenin. Sert, katı, vicdansız olmayın. Düşene vurmayın. Mert davranın.

İnsanlarla iyi geçinin… Hz.Peygamber (s.a.v.) insanların hatasını yüzüne vurmazdı. Utandırmazdı. Sevmeseniz bile birini, yüzüne gülümseyebilirsiniz.

İnsanlarla çekişmeyin… Yüce Rabbimiz insanlarla çekişmeyi yasakladı. (Enfal, 46) Didişmeyin. Alay etmeyin. Kavga etmek için fırsat kollamayın.

Nihat Hatipoğlu

İslâmiyetten Çıkan Bir Müslüman, Anarşist Olur

Hem İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez. Bir müslüman İslâmiyetten çıksa ve dinini terketse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez; belki Cenab-ı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şey’i tanımaz; belki kendinde kemalâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa musalaha etse, dâhilde olsa cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünki vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaiyeye nâfi’ bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesatı kabul eder ve bazı peygamberlere inanabilir ve Cenab-ı Hakk’ı bir cihette tasdik edebilir.

Acaba bu ehl-i bid’a ve doğrusu ehl-i ilhad, bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar? Eğer idare ve asayişi düşünüyorlarsa; Allah’ı bilmeyen dinsiz on serserinin idaresi ve şerlerini def’etmesi, bin ehl-i diyanetin idaresinden daha müşkildir. Eğer terakkiyi düşünüyorlarsa; öyle dinsizler idare-i hükûmete muzır oldukları gibi, terakkiye dahi manidirler. Terakki ve ticaretin esası olan emniyet ve asayişi kırıyorlar. Doğrusu onlar, meslekçe tahribatçıdırlar. Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakki ve saadet-i hayatiyeyi beklesin… (Mektubat – Yirmidokuzuncu Mektub / 7.Kısım(İşarat-ı Seb’a) / 3.İşaret)

.. Demek bir müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak… Çünki bir İsevî müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever. Bir Musevî müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm’ı daha ziyade sever. Fakat bir müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.. (Emirdağ Lâhikası -2)

.. Ey Müslümanları dünyaya şiddetle teşvik eden ve san’at ve terakkiyat-ı ecnebiyeye cebr ile sevkeden bedbaht hamiyet-füruş! Dikkat et, bu milletin bazılarının din ile bağlandıkları rabıtaları kopmasın! Eğer böyle ahmakane körükörüne topuzların altında bazıların dinden rabıtaları kopsa, o vakit hayat-ı içtimaiyede bir semm-i kàtil hükmünde o dinsizler zarar verecekler. Çünki mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. Ondandır ki, ilm-i usûlde “Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Kâfir eğer zimmî olsa veya musalaha etse, hakk-ı hayatı var.” diye usûl-i Şeriatın bir düsturudur. Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin şehadeti makbuldür. Fakat fâsık merdud-üş şehadettir, çünki haindir… (Lemalar – Onyedinci Lem’a / 7. Nota)

.. Ey nefis! Ehl-i dünyaya, hususan ehl-i sefahete, hususan ehl-i küfre bakıp surî zînet ve aldatıcı gayr-ı meşru lezzetlerine aldanıp taklid etme. Çünki sen onları taklid etsen, onlar gibi olamazsın. Pek çok sukut edeceksin. Hayvan dahi olamazsın. Çünki senin başındaki akıl, meş’um bir âlet olur. Senin başını daima döğecektir. Meselâ: Nasılki bir saray bulunsa, büyük bir dairesinde büyük bir elektrik lâmbası bulunur. O elektrikten teşa’ub etmiş ve onunla bağlı küçük küçük elektrikler, küçük menzillere taksim edilmiş. Şimdi birisi o büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirip ziyayı kapatsa, bütün menziller derin bir karanlık içine ve bir vahşete düşer. Ve başka sarayda büyük elektrik lâmbasıyla merbut olmayan küçük elektrik lâmbaları, her menzilde bulunuyor. O saray sahibi büyük elektrik lâmbasının düğmesini çevirerek kapatsa, sair menzillerde ışıklar bulunabilir. Onunla işini görebilir, hırsızlar istifade edemezler.

İşte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer onu unutsa, el’iyazü billah kalbinden onu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemalâtın yeri ruhunda kalamaz, hattâ Rabbini de tanımaz. Mahiyetindeki bütün menziller ve latifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin? Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tamir edersin? Halbuki ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onların manevî kemalât-ı ahlâkiyelerine medar olacak Hazret-i Musa ve İsa Aleyhimesselâm’a bir nevi imanları ve Hâlıklarına bir çeşit itikadları kalabilir… (Sözler – Yirmidördüncü Söz / Beşinci Dal / 4.Meyve)

.. Gençlik saikasıyla, o hadsiz elemler ile âlûde zehirli bir bala benzeyen sefihane ve heveskârane muvakkat bir lezzet-i gayr-ı meşruayı ihtiyar eden, hayvandan yüz derece aşağı düşer. Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler. Allah’ı bilmeseler de kemalâta medar olacak bazı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemalâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir peygamberi (A.S.) tanımaz ve Allah’ı da tanımaz. Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev’-i beşere baktığı için ve mu’cizatça ve dince umuma faik ve bütün nev’-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip, ondört asırda parlak bir surette isbat eden ve nev’-i beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-ü dinini terkeden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemal bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur… (Sözler – Onüçüncü Sözün 2. Makamı)