Bu taun yani bulaşıcı hastalıklar konusunu da içinde ihtiva eden bir dua ve onun tercümesi ile münâcât makamında söylenilen kısmını; Allah’a bir yakarış ve arz u hal olarak takdim ediyoruz.
وَ اَنْ تَصْرِفَ عَنَّا وَ عَمَّنْ عُلِّقَ عَلَيْهِ هٰذِهِ الْاَسْمَٓاءُ اٰفَةَ الْجِنِّ وَ اْلاِنْسِ وَ الشَّيَاط۪ينِ وَ زَلْزَلَةَ الْاَرْضِ وَ دَكْدَكَةَ الْجِبَالِ مِنْ خَشْيَتِهِ وَ اٰفَةَ الطَّاعُونِ وَ الْوَبَٓاءِ وَ عَيْنَ السُّٓوءِ وَ وَجَعَ الْجَوَارِحِ وَسَٓائِرَ اْلاٰفَاتِ
“Bizden ve bu isimleri üzerinde taşıyan kimselerden cin, insan ve şeytanlardan gelecek âfetleri, yer sarsıntılarını ve Allah korkusundan meydana gelen dağ parçalanışlarını, tâun ve vebâ musîbetlerini, kem gözleri, vücut ağrılarını ve diğer felâketleri def eyle! Bizi bütün şer ve kötülüklerden muhâfaza et.” (Mealli Cevşen, 100. Ukde)
Aynı yerin Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Hoca Sabri (Rahmetullahi Aleyh) tarafından yapılan şu güzel münâcât şeklindeki duası ile konuyu bitiriyoruz;
“Ey Azamet-i Celal ve İzzet-i Cemal Sahibi olan Mevla-yı Müteâl Hazretleri. Salifüz Zikr Esma-i Mübareke ve Evsaf-ı Âliye-i Kudsiyeni Vird-i Daimi bilen ve okuyanları ve hamil olanları cin ve ins ve şeytan şerlerinden emin ve masuniyet müyesser eyle. Ya Rabbi hem taun, veba ve emsali müzmin hastalıklardan ve aza-yı bedenimizin gûna-gûn ağrı ve sızılarından ve ayrı ayrı zikri mümkün olmayan âfât ve şerlerden ve bed ef’alden ve bidalardan Lütuf ve İnayetinle Hıfz ve Himaye buyurmanı ve iki cihanda İnayet ve Riayet ve Afiyet ve Saadet müyesser ve Hayrat ile merzuk ve mesrur buyurmanı Niyaz eylerim.” (Mealli Cevşen, Mütercim: Hulusi-i Sâni Hoca Sabri, s. 172)
Ebu’d-Derda (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden kimin bir tarafı ağrırsa veya bir kardeşi, ona hastalığından dolayı müracaat edecek olursa, (meâlen) «Ey semadaki Rabbimiz olan Allah! Senin ismin mukaddestir. Emrin de, yerde ve gökte geçerlidir. Rahmetini, gökte tecelli ettiği gibi yerde de tecelli ettir. Bizim günahlarımızı ve hatâlarımızı bağışla. Sen iyilerin Rabbi’sin. Şu hastalığa rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir.» desin, Allah’ın izniyle hastalıktan kurtulur.” (Ebû Davûd, Hadîs no: 3892)
Ellerimizi Dergâh-ı İlâhîye’ye açıp niyaz ediyoruz ki;
“İlâhî!
Hamdini sözüme sertâc ettim. Zikrini kalbime mi’râc ettim. Kitabını kendime minhác ettim. Ben yoktum var ettin. Varlığından haberdar ettin. Aşkınla gönlümü bî-karar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim. Hidayetine sığındım, lütfuna geldim. Kuluk edemedim, affina gedim.
Saşırtma beni doğruyu söylet. Neş’eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan, ben duuyamam. Sen söyletmezsen, ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen, ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yâr et bize hep erdirdiklerini.
Sevdin Habîbini, kaináta sevdirdin. Sevdin de hil’at-i risâleti giydirin. Makam-ı İbrahim’den Makamı Mahmud’a erdirdin. Server-i Asfiya kıldın. Hatem-i Enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kildın.
Salât ü selâm, tahiyyat ü ikrâm, her türlü ihtirâm O’na, O’nun Âl ve Ashâb ve Etbâına.
Ya Rab!” (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Mukaddime, s. 1)
Vesselâm…
Abdulkadir Çelebioğlu