Etiket arşivi: Türkiyeye yolculuk

Müslüman Oldum, Elhamdülilâh!.. (Barihudâ Tanrıkorur)

Huzurunda kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldum, elhamdülillâh!.. Sonra bana:

“-Kızım, şimdi İslâmiyet’i öğrenmek için bir müslüman memleketine gitmen lâzım… Burada doğru hoca bulamazsın. Ben Konyalı olduğum için seni Konya’ya dâvet ediyorum. Buyur gel, misafirim ol!.. İstersen başka İslâm ülkelerine de gidebilirsin. Fakat burada kalırsan bir şey öğrenemezsin. Bazen özel konularda görüşmen gereken hanım hocalara ihtiyacın olur, burada hocalar hep erkek!.. Sen, müslüman hanımlarla tanışıp onlardan öğrenmelisin.” dedi.

Gerçekten ben, Konya’ya gelene kadar hiç müslüman bir hanımla tanışmamıştım.

Sonra yine sözlerine devam etti:

“-Hem geldiğinde Konya’da Mevlânâ hazretlerini ziyaret eder, duâ ederiz. Onun hürmetine inşaallâh kapalı kapılar da açılır.”

Bu sohbeti müteakip Süleyman Dede, iki buçuk hafta Amerika’da kaldı. O zaman zarfında pek çok kimseyle birlikte çeşitli şehirlerden 11 kızı da Konya’ya dâvet etmişti. Ben, bütün bunları Konya’ya vardıktan sonra öğrendim.

Türkiye’ye Dâvet

Süleyman Dede, beni dâvet etmişti; ancak içimde bir huzursuzluk ve tereddüt vardı. O sıralar rüyamda Hazret-i Meryem’i gördüm, o da beni “Gel, gel!..” diye dâvet etti. Meğer onun kabri de Türkiye’deymiş. Daha sonraki zamanlarda rüyamda beni dâvet eden başka evliyâullâhı da gördüm. Öğrendim ki, onların da kabirleri Türkiye’deymiş.

Gitsem nasıl olacak diye düşünüyordum. Ama o zamana kadar Türkler hakkında hep olumsuz şeyler duymuştum. Türkler vahşî ve barbar insanlarmış. Osmanlı, şöyleymiş-böyleymiş. Elime bir harita aldım ve onda Türkiye’yi çok zor buldum. İçimden ne zaman, “Sonra giderim!..” desem, başıma bir kaza geliyordu.

Bu bunalımlar içindeyken, San Fransisko’ya gittim. Orada Kudüs’ten gelen bir Rifâî şeyhine uğradım. Kapıdan girer girmez, şeyh kalktı ve:

“-Sen Konya’ya dâvet edildin ve gitmiyorsun!.. 25 Temmuz’a kadar gideceksin. Ben de orada olacağım.” diye azarladı.

Anladım ki, benim için yollar Türkiye’den geçiyor. Ama hâlâ bir türlü kendimi ikna edemiyordum.

Mevlânâ’nın Kapısında

İkamet ettiğim şehre dönerken, üstü açık bir arabaya binmiştim. Bir yandan da, “Gitsem, orada kimi tanırım, lisân bilmiyorum, yer bilmiyorum. Ne yaparım ben tek başıma..” diye düşünüyordum. Başımı yana eğmiş yatıyordum. Birden arabanın açılıp kapanan tavanı havalandı, uçup gitti. Arabanın arkasında yola savruldu. Eğer başım yatık vaziyette değil de dik olsaydı, kesinlikle kafam da kopup savrulacaktı. Bu, bir ikazdı.

“-Tamam Allah’ım, gidiyorum!..” dedim.

İkinci defa Amerika’daki herşeyimi sattım. Biletimi aldım. Dönüşümün ne zaman olduğu belli olmadığı için açık bilet aldım. Uçağa binip Türkiye’ye geldim. Davud da Temmuza kadar Türkiye’de olacaktı. O bana yardım eder diye düşündüm. Davud bana, Konya’da Mevlânâ türbesinin karşısındaki bir halıcının adresini vermiş ve:

“-O sana yardım eder.” demişti. Amerika’dan İstanbul’a, İstanbul’dan da otobüsle Konya’ya geldim. Yıl, 1976 idi. Konya’ya vardım, adresi buldum.

“-Süleyman Dede, Ilgın’a, kaplıcalara gitti.” dediler.

Davud da yoktu. Şaşkındım. İçimden, Hazret-i Mevlânâ beni çağırdıysa, ben de ona giderim, dedim. Gittim. Kapıdan içeri girer girmez, türbedâr Ömer Efendi beni gördü ve:

“-Gel, gel!.. Kızım geldi!..” diye bana doğru yaklaştı. Ben de onun yanına gittim. Hazret-i Mevlânâ’nın tam önündeydik. Elini açtı, gülbank çekti ve duâ etti. Sonra bana dönerek:

“-Bütün bunlar vâsıta!.. Sen yarın yıkan, gel!..” dedi ve bana işaretlerle gusül abdestini öğretti. Bana, erkenden gelmemi ve geldiğimde kapıyı tıklatmamı tembihledi.

Târif ettiği üzere yıkandım ve ertesi sabah erkenden gittim. Beni girilmesi yasak olan bütün bölümlere soktu, türbenin her tarafını gezdirdi. Hazret-i Mevlânâ’nın kabrinin dibine kadar yaklaştırdı.

“-Çök!..” dedi, oturdum ve sandukanın örtüsünü öptüm. Başımı kaldırdığımda yukarıdaki kandile kafam çarptı.

“-Akıllan, uyan!..” diye bir ses duydum ve mânevî terbiyem böylece başlamış oldu.

Her gün besmele çekiyor ve Mesnevî’den bir bölüm seçerek okuyordum. Oradaki hocalar bana İslâm’la ilgili herşeyi öğretiyorlardı, hatta cenâze yıkamaya varıncaya kadar… Çünkü Amerika’ya dönecek ve orada hizmet edecektim. Onlar böyle dedikçe, hep:

“-Allah bilir!..” diyordum.

( Devam Edecek.. )

Halime Demireşik

Şebnem Dergisi