Etiket arşivi: üç aylar

Üç Aylar ve Görevlerimiz. Üç Ayları Nasıl Değerlendirelim?

Üç aylar… Recep, Şaban ve Ramazan… Bu aylar, çok mübarek zaman dilimleridir. Maddî ve ma’nevî kirlerden, günahlardan arınmak için Cenab-ı Hakk’ın bize tanıdığı büyük fırsatlar; bize verdiği büyük ihsanlar ve ikramlardır. Bizi bu mübarek mevsime kavuşturan Allah’a sonsuz hamd ve senalarımızı, Habib-i Edib’i olan sevgili Peygamberimize de binlerce salat ve selamlarımızı takdim ediyoruz.

Her bir iyiliğin sevabı başka vakitlerde on ise, Receb ayında yüzü, Şa’ban ayında üç yüzü geçer. Bu sevap mübarek Ramazan’da bire bin olur. Cuma gecelerinde binler, Kadir gecesinde de otuz bine çıkar. Üç aylar, özellikle Ramazan ayı, ahiret ticareti için kurulmuş kudsî bir Pazar, hakikat ve ibadet erbabı için açılmış bir fuar, üç ayda seksen senelik bir ömrü kazandıran mübarek bir zaman dilimidir. (1)

Recep, Şa’ban ve Ramazan gibi üç mübarek ayın önemini artıran özelliklerden biri de büyük mübarek gecelerin bu aylarda olmasıdır. Regaib ve Miraç geceleri Recep ayını, Berat gecesi Şa’ban ayını, Kadir Gecesi de Ramazan ayını taçlandırmış, bereketlerini ve rahmetlerini zirveye taşımıştır.

Recep ayı Müslümanlar tarafından mübarek bilinen üç ayların birincisidir. Bu aya kavuşan her Müslüman, Rasûlullah Efendimizden geldiği rivayet edilen şu duayı yapmaya başlar: “Allahım! Recep ve Şa’ban aylarını hakkımızda mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına kavuştur.” (2)

Recep ayı, hiç şühesiz hayır ve bereket aylarının başlangıcı ve anahtarıdır. Ebubekir Verrak da: “Recep, ekim ayı, Şa’ban sulama ayı, Ramazan da biçim ve ürün toplama ayıdır.” demiştir. Verrak, bir benzetme daha yaparak şöyle söylemiştir: “Recep ayı rüzgar, Şa’ban ayı bulut, Ramazan ayı da yağmur gibidir.” Bazıları da demişlerdir ki: “Yıl, bir ağaç gibidir, Recep ayı ağacın yapraklarının, Şa’ban ayı dallarının, Ramazan ayı da meyvelerinin yetişip olgunlaştığı aydır. Mü’minler ise o meyvelerin toplayıcılarıdır. (3)

Rivayetlerde Recep Allah’ın, Şa’ban Peygamberimizin, Ramazan da ümmetin ayı olduğu ifade edilmiştir.(4) Bu tahsiste bir şeref, bir itibar ve bir itina var. Allah Teala, Recep ayında cehennemden kullarını çıkarmaya başlıyor, Peygamberimiz, Şa’ban ayında nafile oruçlarını, ümmet de ramazan ayında ibadet yoğunluğunu artırıyor. Böylece Allah’ın af ve mağfireti kendisine müracaat eden herkesi kuşatıyor, cennetlik insanlar haline getiriyor.

PEYGAMBERİMİZ (SAV) DÖNEMİNDE ÜÇ AYLAR NASIL DEĞERLENDİRİLİRDİ?

Müslümanlar, Recep, Şaban ve Ramazan denilen üç ayları ve bu ayların içindeki ve dışındaki mübarek geceleri canla başla ihya etmeye çalışmaktadırlar. Tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz. Bu bir açıdan sevindirici olduğu gibi, bir açıdan da hüzün vericidir. Sevindiricidir; çünkü bir çok insan bu ayları ve bu geceleri fırsat bilerek tevbe etmekte, camilere koşmakta, namaz kılmakta, vaaz ve nasihat dinlemekte ve sadakalar vermektedir. Hüzün vericidir; çünkü o gece ve o aylarda yaşanan dini hayat ve heyecanın o mübarek zaman dilimlerinden sonra azaldığı veya bazı çevrelerde hiç kalmadığı gözlenmektedir.

Halbuki Hz. Peygamber’in (s.a.v) devrinde böyle bir kutlama tarzı ve anlayışı yoktu. O devirde her Müslüman beş vakit namazı eksiksiz kılıyor, güç yetirebilenler teheccüd namazına kalkıyor, bütün namazlar mümkün mertebe camide, değilse başka mekânlarda cemaetle kılınıyordu. Onların devrinde her gün ve her gece mübarekti, günümüzde önem verdiğimiz geceler gibi hareketli ve bereketli geçiyordu.

Ekonomik kriz yok, herkes alnının terini silerek kazanıyor, çalışan alnının teri kurumadan ücretini alıyor, her zengin zekâtını veriyordu. Gelir dağılımında adalet öyle gelişti ki, gün geldi, zekât verilecek fakir bulunamadı. Herkes ahirette hesap vereceğim endişesiyle adımını atıyor, şuna buna zarar vermek, çalıp çırpma, kapıp kaçırma yerine; herkes, herkesin menfaatini kendi çıkarından önce düşünüyordu.

Çünkü onlar sadece belli geceleri kutlayan Müslümanlar değildi. Her yerde, her zaman Kur’an ve Sünnetin ölçüleriyle oturup kalkan, her geceyi mübarek bilen Müslümanlardı. Ahlak ve takva onlara hâkim olmuştu. Onlar, hak ve adaletten ibaret bir medeniyeti dünyaya yayma yolunda hep zaferden zafere koşuyorlardı. Onlar dinlerini koruyorlardı, din de onları koruyor ve onlara güç ve moral veriyordu.

Şöyle bir soru akla gelebilir: “Tarihin bir döneminden sonra, madem ümmet öteden beri Regaib, Berat ve benzeri geceleri Kur’an okuma, sadaka verme, namaz kılma, yanlışlardan kaçıp iyiliklere sığınma gecesi olarak görmüş ve öyle değerlendirmişler, varsın öyle bilsinler, ne zarar ederler?

Biz de zarar ederler demiyoruz zaten. Bu gecelerde elde ettikleri kârı, bu geceler ve bu aylar geçtikten sonra tekrar ibadetsiz hayata dönerek kaybetmesinler, diğer gün ve gecelerini de ibadetlerle ihya ederek mübarekleştirsinler, diyoruz.

Ve yine diyoruz ki; Müslümanlığımızı yalnız Regaib, Miraç, Berat ve Kadir gecesi gibi mübarek gecelere, Recep, Şaban ve Ramazan gibi üç aylara tahsis etmemiz yanlıştır. Müslümanlık süreklilik arz eden bir hayat tarzıdır. İnsan kendisini bir gece ibadet ve taate verip, o gece geçtikten sonra bir yıl ibadetin ve dinin semtine yanaşmazsa, gelir gideri karşılayamaz, belki de telafisi mümkün olmayan zarar ve ziyana düşer. Böyle bir din anlayışı İslâmiyette yoktur ve makbul da değildir. Allah Resulü Efendimizin “Amellerin Allah’a en sevimlisi az olup devamlı olandır.” Sözü ne kadar güzel ve ne kadar makul bir sözdür. Allah da zaten gücümüzün yettiğini bizden istemiştir.(6) Ama devamlı istemiştir. Gücümüzün yettiğinin istenmesi gücümüzün sınırlı oluşundandır; devamlı istenmesi de amel ve ibadetlerin bizi her zaman kötülerden ve kötülüklerden koruyucu özellikler taşıyıcı olmasındandır.

Buna en güzel misallerden biri namazdır. Allah mutlaka kılmamız gereken namazı belli aylara, belli gecelere tahsis etmemiş, günde beş vakte serpiştirerek her gün istemiştir. Ta ki insan her gün manevi hayatla ve iman esaslarıyla iç içe yaşasın. Kendisini her an görüp gözeten bir Allah’ın olduğunu, yaptıklarını kaydeden meleklerin bulunduğunu ve ahirette hesap vereceğini unutmasın. Unutmasın ki kendisine, ailesine, devletine ve milletine zarar verecek günahlara dalmasın, dadanmasın, zarara, ziyana ve cehenneme düşmesin.

Yine Allah sadece mübarek bir gecede haram ve günahlardan kaçmamızı istemiyor, her gece, her gün, hatta her an haram ve günahlardan uzak durmamızı istiyor. Çünkü haram ve günahlar ya kul hakkına, ya da Allah hakkına tecavüzdür. Bu hukuku çiğnemeye sadece mübarek gecelerde değil, hiçbir zaman hakkımız yoktur. İnsanlara iyilik ve teşekkür; Allah’a sevgi, saygı ve şükür, insan olmanın, kul olmanın gereğidir ve sürekli olmalıdır.

İslâm’da mübarek olmayan, Allah’ın lütfu, rahmeti ve nimeti olmayan bir zaman dilimi yoktur. Bütün zamanlar, hatta anlar mübarektir. Mübarek gecelere ve mübarek Ramazan’a ulaşıp ta bunlara inanmayan ve isyan içinde öleni ne Ramazan ve ne de Kadir gecesi kurtaramaz. Hattâ Ramazan ayında ve Kadir Gecesinde yapılan iyilik ve ibadetlere nasıl bire bin ve otuz bin mükâfat veriliyorsa yine bu ay ve bu gecede işlenen günahlara da bire bin ve otuz bin ceza verileceği kaynaklarımızda ifade edilmektedir.(7)

Kur’an’da adı verilerek anlatılan tek gece Kadir gecesidir, adı verilmeden anlatılan gece de Miraç gecesidir. Duhan suresinde (8) “Mübarek Gece” olarak dikkatlere sunulan gecenin de yine Kadir gecesi olduğu söylenmektedir.(9) Ramazan ayını ayların sultanı, Kadir gecesini de bin aydan hayırlı yapan ve mübarekleştiren, Kur’an’ın o ayda (10) ve o ayın Kadir Gecesinde (11) inmiş olmasıdır.

Madem Kur’an’ın inişi bir ayı, ayların sultanı, bir geceyi de bin aydan hayırlı bir gece (Kadir Gecesi) haline getirmiştir. Kur’an’ın, senin ağzına girmesi ve kalbine inmesi de seni ve senin evini, geceni, gündüzünü ve aylarını mübarekleştirecektir.

Şu halde üç ayların ve mübarek gecelerin rahmetinden, bereketinden, kurtarıcılığından istifade etmenin yolu; bu mübarek zaman dilimlerini fırsat bilerek, bu mübarek geceler hürmetine kabul edileceğimize yürekten inanarak tevbe etmekten, günahlara veda edip, Allah’a dönmekten, Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan ve yaşamaktan, hayır ve hasenat yapmaktan geçmektedir. Üç aylarda, özellikle Ramazan ayında ve mübarek gecelerde bu inancımız, bu niyetimiz, bu hamlelerimiz ve bu ibadetlerimiz yoksa, üç aylar, mübarek gün ve geceler bize yâr değil, bâr olacaktır ve bize bir şey kazandırmayacaktır.

Büyüklerden birine sormuşlar:
-Bayram ne zaman efendim?
-“Rabbimin beni bağışladığı gün”. cevabını vermiştir.

Bağışlandığımız gün, bizim Ramazanımız, kadir gecemiz ve bayramımızdır. Bağışlanmadığımız Ramazan ayı, kadir gecesi ve bayramımız da bizim azabımız ve kara günümüzdür. Onun için hadis-i şerifde: “Kim Ramazan ayına kavuşur da kendini affettiremezse, ana-babasına kavuşup ta, onlara hizmet ederek cenneti kazanamazsa, benim adım anıldığı zaman bana salat ve selam okumazsa onun burnu sürtülsün, ona yazıklar olsun” (12) buyurulmuştur.

HER ŞEYE RAĞMEN ÜÇ AYLARI NASIL DEĞERLENDİRELİM?

1-Noksanlarımıza ve yanlışlarımıza dair bir liste tutalım. Onları tamamlamaya ve düzeltmeye çalışalım.

2-Her zaman ve her yerde dindar yaşamaya karar verelim. Verelim ki dünyada mutsuz, ahirette müflis olmayalım.

3-Üzerimizde kul hakkı varsa ve maddî bir şeyse onları sahiplerine hayatta iseler teslim edelim, hayatta değil iseler, onlar adına üzerimizdeki hakları kadar hayır hasenat yapalım. Bu işlemden sonra Allah’tan af ve mağfiret isteyelim, aynı kötülük ve haksızlıkları yapmayacağımıza dair tövbe edelim.

4-Her gün Kur’an’dan bir bölüm mealiyle birlikte okumayı adet haline getirelim, şimdiye kadar Kur’an’ı öğrenememişsek, Kur’an öğrenmeye karar verelim ve hemen başlayalım.

5-Az yiyelim, az konuşalım, az uyuyalım, çok okuyalım. Ders mahallerinden uzak durmayalım. Evimizde dersler yapalım, yaptıralım. Böylece meleklerin evimizi ziyarat etmelerine vesile olalım.

6-Zikrimizi, şükrümüzü, fikir ve tefekkürümüzü artıralım.

7-Aksatmadan ve kusursuz namaz kılmaya karar verelim. Teheccüt ve Hacet namazlarına kendimizi alıştıralım. Bu hususta zorlanıyorsak V.Karakaş’ın Niçin Namaz, Nasıl Namaz ve Namaza Nasıl Başlanır adlı kitaplarından ve benzeri kitaplardan yardım alalım. İşte o zaman namaz vazgeçemeyeceğiniz bir ibadet olacak, sizi alıp alay-ı ılliyyine çıkaracak, Firdevs cennetlerine kavuşturacaktır.

8-Kasa ve kesemizin ağzını açalım, zekât, sadaka, hayır ve hasenatla fakir fukaranın yüzünü güldürelim. Bu dünyadan ahrete gitmiş sevdiklerimizin hayrına Kur’an kurslarımıza ve camilerimize sahip çıkalım. Yapalım, onaralım, ihtiyaçlarını karşılayalım.

9-Çocuklarımızla beraber ders ve ilim meclislerine katılalım, alim-ulemayı evimize çağıralım, ilim ve hizmet adamlarına hürmet ve ikramda bulunduğumuzu çocuklarımızın da görmesini sağlayalım. Tarihî camileri ve muhterem zatların türbelerini ziyaret ederek, Fatiha ve dualar okuyalım. Zekât ve sadakalarımızı mümkünse çocuklarımızın eliyle gönderelim, camilerde cemaatle namaza katılalım. (13) Verdiklerimizin arkasına düşmeyelim, başa kakmayalım. Sadaka ve zekâtlarımızı verirken mahcup ve mütevazı bir eda ile verelim.

10-Kötülükleri unutalım, iyilikleri asla unutmayalım. Kusura bakmayalım, affedici olalım ve gönül kırmayalım. Yunus der ey hoca, istersen var bin hacca, hepisinden iyice bir gönüle girmektir.

11-İman hakikatlerinin anlatıldığı derslerin ve ilim meclislerinin müdavimleri olalım. Alimlerimizin üzerimizde çok hakları vardır. Onları unutmayalım ve onlara karşı edepde, hürmette ve muhabbette kusur etmeyelim.

12-Tehlike anında dua korkudandır, her zaman dua sevdadandır. Her zaman dua Peygamberimizin sünnetidir. Dua bizim zırhımız, kal’amız ve siperimizdir. Hiçbir zaman duadan ayrı kalmayalım. Namazlarımızın arkasından tesbihatı yapalım, cevşeni elimizden düşürmeyelim. Duadan ayrı kalmak, Allah’ın yardımından ve desteğinden mahrum kalmak demektir.

13-Hatalarımızdan dolayı özür dilemesini ve af istemesini bilelim.
Recep, cehennemden kurtuluşunuza, Şaban, berat fermanınızı almanıza, Ramazan, cennet ve cemalullaha kavuşmanıza vesile olsun, üç aylarınız mübarek olsun.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:
1-bkz. Nursî, Said, Şualar, s.494
2-En- Nablusî, a.e, s.27
3-A.e, s. 29-30
4-Hadisin kaynaklarının tahlili için bkz. A.e, s. 27 (dipnot)
5-Suyûtî, Celalüddin, el- Camiu’s- Sağîr, I, s. 19
6-Bakara, 2 / 286
7-bkz. Karakaş, Vehbi, Üçaylar, s. 90-92. Cihan Yayınları, İst.2008
8-Duhan, 44 / 3
9-Karakaş, aynı eser.
10-Bakara, 2 / 185
11-Kadr, 97 / 1-5
12-Tirmizî, Daavat, 101
13-Daha geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi, ÜÇAYLAR Mübarek Gün ve Gecelerle Toplum Eğitimi, Cihan Yayınları, 2008-İstanbul

Kandil Gecelerinde (Mübarek Gecelerde) Ne Yapmalıyız? Nasıl Değerlendirmeliyiz?

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza-i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur’ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı;
 varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir?” gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip,sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

17. 
Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e-mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

18. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

“Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet-i Kur’ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir… Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur.” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb-ü Sitte, 3/289).

Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir beis yoktur; sevaptan hâli değildir.

Sorularlaislamiyet

Berat Geceniz Mübarek Olsun!

Berat Kandiliniz Mübârek Olsun!

Berat, Kişinin bir yükümlülükten borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan kurtulmak anlamına gelmektedir. Dini yönden ise: Günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilahî af ve rahmete nail olmak manasındadır. Berat gecesi, Allah’ın affı ve bağışlaması ile Mü’minlerin günahlardan arınmasına ve kurtuluşlarına bir vesiledir.

Allah (c.c.) Ayet-i Kerimede: “Apaçık olan Kitab’a and olsun ki, biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.” buyurmuş.  (Duhan 2,3)

Ayet-i kerimede geçen, Mübarek geceden maksat, Berat gecesi olduğu söylenmektedir. Rivayetlere göre: Kur’an-ı Kerim’in tamamı, bu gecede Levh-i mahfuz’dan dünya semasındaki Beyt-i Ma’mur’a indirilmiş, sonra da Kadir gecesinden itibaren Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Peygamber Efendimiz (s.a.m.)’e peyderpey indirilmiştir.

Berat gecesinde birçok hayırlı olayların meydana geldiği, Mü’minlerin idrak ettikleri feyizli, İlahi af ve rahmete nail olma gecesidir. Mukadderat-ı beşerin programı bu gecede tayin edilmektedir.

Kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat gecesinde gerçekleştiği de söylenmektedir.

Berât gecesi, ilâhî emirlerin Levh-i Mahfûz’dan yazılmasına başlanır. Kâtip melekler bu geceden, gelecek seneki aynı geceye kadar olan olayları yazar, rızıklara ait nüsha Mikâil (a.s.), Musibetlere ait nüsha Âzrail (a.s.), harp, zelzele ve yıldırımlara ait nüsha ise Cebrail (a.s.)’ma teslim edilir.

Peygamberimiz (a.s.m.) bu gecelerde çok ibadet ve çok dua ederdi.

Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

  • Hz. Âişe validemiz, “Yâ Resulüllah! Allahü Teâlâ seni günah işlemekten muhafaza buyurduğu halde, neden Berat gecesinde çok ibadet ettin?” diye sordu. Peygamber efendimiz buyurdu ki:”Şükredici kul olmayayım mı?”
  • Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin âmelleri Allahü teâlâya arz olunur. (Gunye)
  • Berat gecesi göklerin kapıları açılır, melekler mü’minlere müjde verir ve ibadete teşvik ederler. (Nesai)
  • Berat gecesinde Cenab-i Allah buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder. (İbni Mace)
  • Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Ârefe gecesi. (İsfehani)
  • Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.(Deylemi)

Bediüzzaman Berat kandili ile ilgili şöyle buyurur:

Aziz, Sıddık kardeşlerim, bu Medrese-i Yusufiye’de ders arkadaşlarım!

“Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin programı nev’inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in kutsiyetindedir. Her bir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta her bir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur’anın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’anla ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.” 14. Şua

İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandilinde yirmi bindir. Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde, Berat Kandili elli senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’ân ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır. Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur’ân tilaveti, zikir, tesbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi gerekir.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten acizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin.” (ettergip)

Duanın kabulü için, haramlardan kaçıp günahlara tövbe etmek, farzları tadil-i erkânla kılmak, duayı ibadet niyetiyle yapmak, duanın başında ve ahirinde salat-ı şerifeyi çekmek, çünkü iki makbul dua arasında yapılan dualar kuvvetle kabule sebeptir.

İlâhi Yâ Râbbi! Rahmetin aktığı bu Berat gecesinde mü’minlerin gönlünden geçirdikleri bütün samimi dualarını dergâhından kabul et. Âmin… Âmin…

Berat Kandiliniz mübârek olsun.

Rüstem Garzanlı

10.06.2014

www.NurNet.org

Miraç Yüksek Bir Hakikattir

25 Mayıs 2014 günü, Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece Miraç Kandilidir. Miraç, İslam dininde Hz. Muhammed (a.s.m.)’in göğe çıkması sonucu mukaddes bir yolculuğun ve manevi bir yükseliş anlamındadır. Hicret’ten bir yıl önce, Recep ayının 26- 27. gecesinde olmuş, kadir gecesinden sonra en kutsal gecedir. Habibi, Hz. Muhammed’i (asm) huzura Kabul etmiş, Melekleri, cenneti ahireti Cenab-i Allah’ın cemalini gözleriyle müşahede etmiş, beş vakit namaz bu gecede farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinin ilk ayetinde bu manevi yolculuk şöyle anlatılmaktadır.

“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

Bediüzzaman hazretleri, Peygamber (asm)’in miraca çıkmasının sebep ve hikmetini bir misal ile şöyle anlatıyor: “Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.” 31. söz.

Bu misalde olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye misaldir.

Efendimi, bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte olduğu için Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinciye misaldir.

İnsanlığın medar-ı iftiharı, Fahr-i kâinat (a.s.m.)’in elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi Miraç’ın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan Risâlet yönüdür.

Efendimiz (a.s.m.) bütün varlıkları temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıkmış, bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (ettehiyattü, elmüberekattü, esselavatü, etteyibattü) dört kelimeyle, adeta dört zarf arz etmiştir. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi,

Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey ona sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, ona yanaşmak mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber (a.s.m.), Cenab-ı Hakkın Lütfüyle bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç’a yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.

Yerküremiz, yani dünya yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı âlâya getiremez mi? bir insan bedenini şimşek gibi Arşına çıkaramaz mı?

Kudret sahibi Allah (cc) bütün âlemlerdeki varlıkları ve ibadetlerinin ahiretteki neticesini göstermek için Efendimiz (a.s.m.)’ı o yüce makama, mübarek bedeni ile arşa kadar davet etmesi hikmetin muktezasıdır.

Dünya’da ceset ruha arkadaşlık ettiği gibi, Kudret sahibi Allah (cc) cennette dahi bedeni ruha arkadaş edecektir. Mademki, cennette ruh bedenle birlikte olacaksa, Sidretü’l-Münteha’da da Efendimiz (a.s.m.)’in ruhu, kalbi cesediyle birlikte olması hikmetin ta kendisidir. Deme ki, bedeni ile çıkmıştır. Efendimiz Miraca sadece ruhen çıkmış olsaydı, mucize olmazdı. Zaten her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün; diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz (a.sm.), Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.

Mü’min bir insan, namazda bir çeşit Miraçla kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi kalp gözü açık olan bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları, melekler bir anda yerden Arşa çıkmaları, Arştan yeryüzüne inmeleri gibi,

Netice-i kelam, bütün enbiya ve evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin imamı, hatemü’l- Enbiya olan Resul-i Ekrem (a.s.m.) bir anda Miraca çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi şanına layıktır ve doğrudur.

Yâ İlâhi ve Yâ Râbbi! İçinde bulunduğumuz bu üç ayların hürmetine, bütün İslam âlemi ve memleketimizi münafıkların şerrinden ve doğal afetlerden muhafaza et. Bahusus Soma ilçemizde, maden ocağında hayatını kaybeden şehitlerimize Rahmetinle muamele et, yakınlarına sabr-ı cemil ver, üzüntülerimizi sürura, güçlüklerimizi de kolaylığa çevir. Âmin!

Bu vesileyle tüm İslam âleminin mübarek Miraç Kandilini tebrik ediyorum.

22.05.2014

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır

www.NurNet.org