Etiket arşivi: vefat yıldönümü

Turgut Özal emir verdi: Risale-i Nur’un yasak olmadığını anlat

Turgut Özal emir verdi:

Risale-i Nur’un yasak olmadığını anlat

Turgut Özal, vefatının 28. yılında rahmetle anılıyor

İbrahim Bilgi’nin haberi:

RİSALEHABER-8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, vefatının 28. yılında rahmetle anılıyor. 1983-1989 yılları arasında 5 yıl 10 ay boyunca başbakanlık görevinde bulunan Turgut Özal ardından cumhurbaşkanı seçilmişti.

Özal, görevi sürerken şüpheli bir şekilde ölmüştü. Özal’ın vefatı o günden bu yana tartışma konusu.

Renkli kişiliği ile bilinen Özal, vefat ettiğinde en çok “sivil ve dindar” yönüne vurgu yapılmıştı. 

BAŞBAKAN TURGUT ÖZAL’A RİSALE-İ NUR SORUSU

1980 askeri darbesinin etkisi sürerken TBMM’nin 12 Mart 1985 tarihli oturumunda Risale-i Nur tartışması yaşanır. Milliyetçi Demokrasi Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Rıfat Bayazıt, Milliyet gazetesinde “Sözler Yayınevi sunar kararı siz verin” ilanının suç olduğunu ileri sürer. Bayazıt, Risale-i Nur kitaplarının propagandasının yapıldığına ilişkin Başbakan Turgut Özal’a sözlü soru yöneltir. Özal, soruyu cevaplandırmak için Adalet Bakanı M. Necat Eldem’i görevlendirir.

“NURCULUK LAİKLİĞE AYKIRI” FALAN-FİLAN

Sözlü soru önergesindeki bazı ifadeler Risale-i Nur’a yöneltilen bildik suçlamaları kapsıyor. Risale-i Nur muarızlarının kitabı okuyup eleştirmekten ziyade kulaktan dolma bilgilerle ithamda bulunduklarının bir örneği de soru önergesinde görülüyor:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımun Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına müsaadelerini arz ederim.
Saygılarımla
Rıfat Bayazıt
Kahramanmaraş Milletvekilli

1-Nurculuk – Lâikliğe aykırı hareket – Gizli cemiyet teşkili – Said Nursi’nin fikirleri – Nur risalelerinin hukukî durumu – Türk Ceza Kanununun 163’üncü maddesinin uygulanmasını kapsayan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.9.1965 günlü ve 1/234 esas, 313 karar sayılı kararıyla Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 29.11.1969 günlü 1314 esas, 3169 karar sayılı, mahallî mahkemenin mahkûmiyet hükmünün onanmasına dair ilamında, Nurculuk ve Nur risalelerinin temelinde laik Cumhuriyet esasına dayanan rejimin yerine, şeriat esaslarına uygun merkezî Mekkeî Mükerreme olacak bir İslam Devletler Birliğinin kurulmasının amaçlandığı, bu cümleden olarak dâ;
a) Kur’an dışında, bir Anayasaya lüzum olmadığının,
b) Atatürk Milliyetçiliğinin yerine İslam Milliyetçiliğinin ikamesi gerektiğinin,
c) Şeri mahkemelerin kurulması icap ettiğinin,
d) Evlenme, boşanma ve miras sorunlarının şeriat kurallarına bağlanması lazım geldiğinin,
e) Faizin yasak edilmesi ve bankaların kapatılması gerektiğinin,
f) Hilafetin geri getirilmesi icap ettiğinin,
g) Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma yolunda davranışların, öngörülmesinıin Anayasa ve kanunlara aykırı olduğu,

2-Nur risalelerinin Türk Ceza Kanununun 163’üncü maddesini ihlal eden yazıları ihtiva ettiği,
3-Said Nursi’ye bağlı olan nur talebelerinin, nurcuların ve bunlarla işbirliği yapanların, Devletimiz için bu kadar tehlikeli ve zararlı olan fikirleri kapsayan Nur risalelerini yaymak maksadıyla çoğaltarak halka dağıtmanın suç olduğu vurgulanmıştır.

Hal böyle iken bu defa, 35 inci yıl 13363 sayılı 19 Ocak 1985 tarihli Milliyet Gazetesinin 10’uncu sahifesindeki “Sözler Yayınevi sunar kararı siz verin” başlıklı ilanda yazılı olduğu şekilde Bediüzzaman Said Nursi‘nin yukarıda açıklanan Risale-i Nura ait yayınların takdim ve propagandası yapılmaktadır.

Kapsamı yukarıda açıklanan kesin ilam muvacehesinde bu konuda bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi tarihlerde ve kimler hakkında yapılmıştır?

ÖĞRETİM ÜYESİ 3 HUKUKÇU RİSALE-İ NUR’U İNCELEDİ

Başbakan Turgut Özal’a sorulan soruları Özal’ın görevlendirmesi ile dönemin Adalet Bakanı M. Necat Eldem kürsüye çıkar ve yapılan tetkikat neticesinde Risale-i Nur’da “suç unsuru görülmediğini” açıklar:

ADALET BAKANI M. NECAT ELDEM (Mardin): Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Rıfat Bayazıt’ın Sayın Başbakana yönelttiği ve Sayın Başbakanımızın tarafımdan cevaplandırılmasını tensip kıldığı sözlü soruyu cevaplandırmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Sayın Bayazıt’ın soru önergelerinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.9.1965 tarih ve 234 esas 131 karar sayılı ilamıyla Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 29.11.1969 tarih ve 1969’a 1314 esas 3169 karar sayılı ilamına temas edilerek, Risale-i Nur külliyatına dair bulunan bazı kitapların satışına dair gazetelerde yayınlanan ilanların ve bu ilanlara konu olan kitapların bu kararlar muvacehesinde incelenip, ne gibi bir işleme tabi tutulduğu sorulmaktadır.

Söz konusu kitaplar, diğer yayınlarda da olduğu gibi, neşrini müteakip yetkili cumhuriyet savcılığınca inceleme konusu yapılmış, ayrıca bakanlığımızca da gazetelerde yapılan ilk ilanlar üzerine tevessül olunan işlemin mahiyeti, 26.3.1984 gün ve 19507 sayılı yazımızla ilgili cumhuriyet savcılığından sorulmuştur. 

Soruşturmayla görevli cumhuriyet savcılığınca, söz konusu 35 adet kitabın incelenmesi için, İstanbul Üniversitesi Hükük Fakültesinde görevli 3 öğretim üyesinden meydana gelen bilirkişi heyeti oluşturulmuş, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda ittihaz olunan raporda ezcümle bu tür aynı kaynaklı yayın sayısının 120 civarında olup, mezkûr Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği gibi, bunların daha önce dava konusu edildiği, ancak son yayınlarda evvelki suç unsurlarını ihtiva eden bölümlerin çıkarılmış bulunduğunun müşahede olunduğu, nitekim bu kitapların eski baskılarıyla yeni baskılarının kapsamları, sayfa adetleri ve muhtevalarında farklılıklar bulunduğu ifade edilerek; inceleme konusu yayınların 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanuna, 6187 sayılı Vicdan ve Toplanma Hürriyeti Hakkındaki Kanuna ve Türk Ceza Kanununa aykırılık teşkil etmediği; inceleme konusu yapılan 35 adet kitap yanındaki belgeler arasında yer alan İstanbul Birinci Sulh Ceza Mahkemesinin 13.2.1961 tarihli müsadere kararında zikredilen kitapların yeni baskılarında da aynı hususiyetlerin görülmediği belirtilmiştir.

İlgili cumhuriyet savcılığınca da, aynı mülahazalarla, anılan kitaplarda suç unsuru görülmediğinden bahisle, 20.11.1984 tarih ve 1984/558-173 sayıyla takipsizlik kararı verildiği anlaşılmış bulunmaktadır.
Keyfiyeti bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

İslâm Memleketi Olan Bu Vatanda Bolşevik Baykuşlarının Seslerini İşitiyoruz

Hürriyet ilânını, Birinci Harb-i Umumîyi, mütareke zamanlarını, Millî Hükûmetin ilk teşekkülünü ve Cumhuriyet zamanını birden derkeden bütün hükûmet ricali, beni pek iyi tanırlar. Bununla beraber, müsaadenizle hayatıma bir sinema şeridi gibi sizinle beraber göz gezdirelim.

Bitlis vilayetine tâbi Nurs köyünde doğan ben; talebe hayatımda rastgelen âlimlerle mücadele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inayet-i İlahiye ile mağlub ede ede İstanbul’a kadar geldim. İstanbul’da bu âfetli şöhret içinde mücadele ederek nihayet rakiblerimin ifsadatıyla merhum Sultan Abdülhamid’in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve “31 Mart Vak’ası”ndaki hizmetlerimle “İttihad ve Terakki” hükûmetinin nazar-ı dikkatini celbettim. Câmi-ül Ezher gibi “Medreset-üz Zehra” namında bir İslâm üniversitesinin Van’da açılması teklifi ile karşılaştım. Hattâ temelini attım. Birinci harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis’te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul’a geldim. “Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye”ye a’zâ oldum. Mütareke zamanında, istila kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul’da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklifi tekrarlandı.

Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim ve kendi ıstılahıma göre Eski Said’i gömdüm. Büsbütün âhiret ehli Yeni Said olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman İstanbul’un Yuşa Tepesi’ne çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım. “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyase” yani, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur’an-ı Azîmüşşan’ın tedkik ve mütalaasıyla vakit geçirerek Yeni Said olarak yaşamağa başladım. Fakat kaderin cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur’an-ı Kerim’in feyzinden kalbime doğan füyuzatı yanımdaki kimselere yazdırarak bir takım risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına “Risale-i Nur” ismini verdim. Hakikaten Kur’anın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan doğmuş. Bunun ilham-ı İlahî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah edenlere “Bârekâllah” dedim. Çünki, iman nurunu başkalarından esirgemeye imkân yoktu. Bu risalelerim, bir takım iman sahibleri tarafından birbirinden alınarak istinsah edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, müslümanların zedelenen imanlarını takviye için bir sevk-i İlahîdir. Bu sevk-i İlahîye hiçbir sahib-i iman mani olamayacağı gibi, teşvike de dinen mecbur bulunduğumu hissettim. Zâten bugüne kadar yüzotuzu bulan bu risaleler tamamen âhiret ve iman bahislerine ait olup, siyasetten ve dünyadan kasdî olarak bahsetmez.

Buna rağmen bir takım fırsat düşkünlerinin de iştigal mevzuu oldu. Üzerinde tedkikat yapılarak Eskişehir, Kastamonu, Denizli’de tevkif edildim; muhakemeler oldu. Neticede hakikat tecelli etti, adalet yerini buldu. Fakat bu düşkünler bir türlü usanmadılar. Bu defa da beni tevkif ederek Afyon’a getirmişlerdir. Mevkufum, isticvab altındayım. Bana şunları isnad ediyorlar:

1- Sen siyasî bir cem’iyet kurmuşsun.
2- Sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun.
3- Siyasî bir gaye peşindesin.

Bunların esbab-ı mûcibe ve delilleri de, risalelerimin iki-üçünden on-onbeş cümleleridir.

Sayın bakan!. Napolyon’un dediği gibi, “Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla i’dam edeyim.” Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, tevillerle cürüm ve suç teşkil etmesin. Bilhâssa benim gibi yetmişbeş yaşına varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş, sırf âhiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları tedkikle altında cürüm aramak insafsızlıktır. Başka birşey değildir. Binaenaleyh, bu yüzotuz risalemden hiçbirisinde dünya işini alâkalandıran bir maksad yoktur. Hepsi Kur’an nurundan iktibas edilen âhiret ve imana taalluk eder. Ne siyasî ve ne de dünyevî hiçbir gaye ve maksad yoktur. Nitekim hangi mahkeme işe başlamış ise, aynı kanaatla beraet kararını vermiştir. Binaenaleyh lüzumsuz mahkemeleri işgal etmek ve masum iman sahiblerini işlerinden güçlerinden alıkoymak, vatan ve millet namına yazıktır. Eski Said bütün hayatını vatan ve milletin saadeti uğrunda sarfetmişken, bütün bütün dünyadan el çekmiş, yetmişbeş yaşına gelmiş Yeni Said, nasıl olur da siyasetle iştigal eder. Buna tamamen siz de kanisiniz.

Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhâssa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun! Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız. El birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim.

Mevkuf
Said Nursî