Etiket arşivi: Yalan

Şeytanın İmzası: Yalan

Henüz çok yeni olan İslâm varlığı. Bedir’de vahşi Mekke sürüsüne karşı ancak 300 civarında mücahit toplayabilmişti. Bu yüzden yeni takviyeler beklenirken, on kişilik bir grup İslâm ordusuna ka­tılma heyecanı ile koşup geldi. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) çok sevindi ve gecikmelerinin sebebini sordu.

—Düşman bizi yakalayıp esir aldı, dediler.

—Peki nasıl kurtuldunuz?

—Biz onlara savaşçı olmadığımızı ve kendi işlerimiz için Medine’ye gittiğimizi söyledik, bizi bıraktılar.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz:

—Derhal Medine’ye dönün! diye buyurdu. Ben bu savaşı, yeryüzüne ahlâkı getirmek için yapıyorum. Temeline yalan harç koyamam!

Efendimizin yalan konusundaki bu titizliği, bütün çağlara örnek olan bir ahlâk meşalesidir.

Günümüzde şeytan, nefisler perdesinde öylesine yaygın senaryolar üretiyor ki, yalan âdeta hayatın bir parçası haline gelmiş.

Ekonomiden politikaya, her türlü meslekte bir yalan fırtınası esiyor. Efendimizin üçüncü ismi olan El-Emin sırrı bütün toplumlarda kaybolmuştur. Bunun sonucunda unutulan sevginin yerini kin ve nefret almıştır.

Dünyanın bu son çağındaki felâkete Efendimiz (s.a.v.): “Mümin günah işleyebilir, fakat yalan söyleyemez” emri ile kesin bir teşhis koymuştur. Bütün inananlar hem bu emre uymaya, hem de yalana karşı çıkmaya mecburdur. Böylelikle münafığın elindeki yalan silâhıyla gelecek nesilleri yok etmesi engellenebilir.

Şimdi günümüzdeki vahim yalanları tespit edelim:

1) İnsan hayvan türü değildir ve kesinlikle madde ötesi ruh cereyanı taşımaktadır.

Evrim masalının baştan sona bir yalan olduğunu Zaferde defalarca anlattık. Yalnız bu noktada çok önemli bir hatırlatma yapmak istiyorum. Evrim masalının içine sonradan bazı yalanlar katılmış olduğu sanılmasın! Çünkü bu konuda yazılan her şey, baştan sona tam mânâsıyla bir yalandır.

Genetik şifrelerdeki harika matematik programlar, evrime ait söylenen her şeyin büyük bir yalan olduğunu laboratuvarda ortaya koymuştur.

2) Temelini Marksizm’e dayayan her söz baştan sona yalandır. Çünkü insanı ve onun ruhunda gizlenen manevî değerlerin tamamını, inkâr eden bir zihniyet, daha dört işlem safhasındayken problemi yanlış kurmaktadır. Dolayısıyla problemin hiç bir ayrıntısı doğru sonuç veremez.

Marksistler’in dünya tarihi üzerindeki tahminleri, yorumları ve sosyolojide varmak istedikleri hedefler, yanlış iskelet üzerine monte edilen ruhsuz robotlar gibidir. Yeryüzünde şeytanın sergilediği en büyük yalanlardan biridir ve tutmamıştır.

3) Günümüzdeki yalanlar zincirinin en önemli halkası, İslâmiyet hakkında uydurulanlardır. Bunları şu ana maddeler halinde toplamak mümkündür.

a) Kur’an’ın yanlış tercümeler ve uydurma tefsirler vasıtasıyla tenkit edilmeye kalkışılması. Daha önce Zafer’de ayrıntılarıyla anlattığım gibi, bu yola başvuranların büyük çoğunluğu cinsî sapıktır. Yalan olduğunu bildikleri çarpık kaynaklan gerçekmiş gibi insanlara yutturmak isterler. Ve işin en iğrenç yanı da, kendilerinde zerresi bile olmayan bilim adamlığı maskesini taşırlar. Bu maskeyi şeytandan ödünç alan yalancılara karşı verilecek en güzel cevap şudur:

Fiziğin, astrofiziğin ve insan biyolojisinin en ince kanunlarını açık açık bildiren yüce kitabımıza dil uzatmak, ilmin temeline dil uzat­maktır. Zira Kur’an, kâinatın genişleme teorisini (Sûre 21 Ayet 30), kâinatın beşinci boyutu olan manyetik eylem boyutunu (Sûre 42, Âyet 5), dünyanın elipsoid yapısını (Nâziât Sûresi, Ayet 30) kara delikleri (Vâkıa Sûresi, Ayet 75-76), atmosferin teşekkülünü (Fussılet Sûresi, Âyet 11), Paul Dirac’ın Parite Teorisi’ni (Yasin Sûresi, 36), petrolün teşekkülünü (A’la Sûresi, Âyet 4-5), arzın dönüşünü (Nemi Sûresi, Âyet 88), oksijenin yapılışını (Sûre 36, Âyet 80), zamanın değişkenliğini (Secde Sûresi, Âyet 5 ve Meâric Sûresi, Âyet 4) ve sonsuz kâinat sayfalarını (Enbiyâ Sûresi, Âyet 104) 14 asır önce net bir şekilde bildirmiş ve bu gerçekler günümüzde bütün açıklığıyla ortaya konmuştur.

Kur’an’ın, ekonomiden sosyal hayata kadar her hükmünün doğru olduğuna dair en büyük isbat, dünyanın bugünkü hali değil midir? O’nun emirlerini dinlemeden yaşadınız ve ne hale geldiğinizi gördünüz.

Eğer Kur’an dışında başka bir gerçek olsaydı, dünya bu hale gelir miydi?

b) İslâm tarihi konusundaki yalanlar:

İslâm tarihi konusunda büyük yalanlar sergilenmiş, bu yüzden İslâm cemaatleri arasına fitne ve fesat girmiştir. Özellikle Yahudi kaynaklı yalanlara verilecek en güzel cevap, asr-ı saadet tarihi ve bu mutluluk çağındaki birliktir. İslâm cemaati, İslâm tarihine sonradan katılmak istenen bütün yalanlara karşı kendini başarıyla korumuş ve o gerçeğin mutlak kalesi olmuştur. Bu yüzden büyük gayret ve kışkırtmalara rağmen memleketimizde birbiriyle hizmet yarışında olan farklı cemaatlerin arasında hiçbir ihtilâf meydana getirilememiştir. Bu cemaatlerin her geçen gün daha büyük bir sevgiyle birbirini kucaklaması âhirzaman müşriklerini ümitsizliğe sevk ederken, inşaallah Cenab-ı Hakkın rahmetine de vesile olacaktır.

c) İslâmiyeti olduğundan farklı gösterme gayretleri:

Eski çağlarda din kaygısıyla, yeniçağlarda ise İslâm ülkelerinin sahip olduğu muazzam yeraltı servetlerini elde tutmak gayesiyle, İslâmiyet hakkında akıl almaz iftira kampanyaları geliştirilmiştir.

İslâm tam bir fikir hürriyetine sahipken, onu taassupla itham ederler. Kadın haklarının kurucusu İslâmiyet olduğu halde, onu kadınların düşmanı olarak gösterirler. İslâmi­yet, her cuma hutbesinde terörü lânetlediği halde (…bağy), onu terörist ilân ederler. İslâmiyet, bütün dinlerin bir gün yaptığı tatili yarım gün ilân edip kesintisiz çalışmayı emrettiği halde, onu tembel ve miskin gösterirler. İslâmiyet ilmi meşale yaptığı halde, onu ilme zıt gibi tanıtırlar. Bütün bunlar, şeytanın güzelliğe ve Kur’an’a düşmanlığından yansıyan akıl almaz yalanlardır.

4) Şeytanın en büyük yalanlarından biri de dünya hayatını cazibeli gösterme yalanıdır. Fâni olan dünya hayatını ve geçici dünya ilgilerini güzel göstererek insanları kendi cazibesine alır.

Hâlbuki insan, ebedî olan ilâhî güzelliği bulmaya meftundur.

Yeryüzünde seyrettiği güzellikler, ancak İlâhî güzelliği hatırlattığı ve insanı oraya yönelttiği ölçüde kıymetlidir.

Dünya, şeytanın yalan tuzaklarından ve dolayısıyla yalandan kurtulduğu an, Efendimizin (s.a.v.) Emin sırrına kavuşacak ve gönüller gerçek güzelliğe ulaşacaktır.

İşte Kur’an, bu harika kurtuluşun müjdecisidir.

.

Onkolog Dr. Haluk Nurbaki / Zafer Dergisi – Haziran 1994

nurbakimektebi

Müslüman İslam Yolunda Yürürken Dikkatli Olmalı

Müslüman çok dikkatli olmalı. Bu zamandaki insanlar öyle menfi ahlakın tesiri altında kalmışlar ki, yalan, dolan, aldatmak ve erişemedikleri makamlarda kendilerini göstermek için çok türlü yollara başvuruyorlar. Onların sözleri başka, işleri çok başka olduğundan ötürü, Müslümanlar bu gibilere karşı dikkatli olmalı. Müslüman aldatmaz. Fakat başkasını da kendisi gibi zannettiği için aldanır. Çok kardeşler onlara aldanıyorlar. Sonra bu aldananların  manevi huzurları da bozuluyor. Fakat biz tedbirimizi alıp onlara karşı dikkatli olduktan sonra, ne yapalım imtihan dünyasındayız deyip, işi kadere teslim edeceğiz. Başkasının hakkına girmemek için, Allah tarafından bize emir var. Bu emre uymak bizim için büyük kârdır. Fakat bugün bu hale gelen insanlar içerisinde yaşadığımız için, onlar tarafından aldanmamız  imkân dairesinde olduğunu bileceğiz. Onunla beraber, aldanmakla kaybettiğimizin karşılığını, ahirette fazlasıyla Allah’ın bize ödeyeceğine  de habersiz yaşamayacağız.

Ne yazık ki bugün öyle bir günde yaşıyoruz ki, dinini yaşamaya gayret edenler, maddi zarara uğramamaları için, çok tedbirli olmaları icap ediyor. Ötekilerin yaptıklarına nefret edip onların oyunlarına gelmemek için dikkatli olmalı. Çünkü bugün helalla haramın aynı dükkanda satıldığı bir devirde yaşıyoruz. İslam kültüründen mahrum olanlar maddi zarara uğramamaları için, evini, arabasını, vücudunu sigortaya bağlarlar. Onlardan birinin biraz parası varsa en sağlam yer neresidir diye düşünür hırsızlara karşı tedbirini alır. Onlar öyle yaparken, bizde tedbirli olmamız icap etmez mi? Eder. Fakat biz sigorta yapmak değil, biz tedbirimizi aldıktan sonra başımıza bir şey gelse Kaderimiz böyle imiş diyerek rahat edeceğiz.

Bugün herkes ileride mutlu yaşamak için, birleşelim de bir hayat sistemi kuralım diyorlar ama ne yazık ki birleşemiyorlar. Çünkü birleşememelerinin nedeni; herkes benim dediğim noktada birleşeceğiz dediği için, onu da ötekiler kabul etmiyor, ondan birleşemiyorlar. Benim dediğim olsun prensibinin ana sebebi; dinden uzak hayattan alınan terbiyeyle yetişmektir. Böyle birisi arzusunu ve menfaatini katiyen feda etmeye yanaşmaz. Çok çeşitli demagoji ile ukalalık yapıp, bilgisi olmayan işlerde fikir yürütmek ister. Hatta üç- beş kişilik hanesini idare etmeye aklı yetmeyip, her gün kavga yaparken, başbakanın hatalarını düzeltmeye kalkar.  Çok acıdır bu gibiler hiç çekinmeden ben başbakan olsam şöyle yaparım böyle ederim derler.

Evet, insan, nefis, şeytan ve şeytanın vazifesini gören iki ayaklı şeytanlardan  gelen zararlardan kurtulup dinini yaşaması için çok şey bilmesi lazım ki, onun imanı kuvvet bulup nefis ve şeytana uymadan yaşasın. Her taraftan saldıran bu gibi düşmanlara ve günahlı hallere karşı koyabilmemiz, ancak öğrendiğimiz sağlam dini bilgiler sayesinde olabilir. Böylece Allah’ın emirlerine itaate muvaffak olup, Ona boyun bükebiliriz. Bunun gerçekleşmesi için de, öldükten sonra dirilip hayatımızın hesabını teker teker vereceğimizi görür gibi kesin inandıktan sonra, yolumuza sapmadan devam edebiliriz.  Ondan sonra  bana göre böyledir safsatalarını bir tarafa bırakarak, kendimize, Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerimde nasıl olmamızı istiyorsa, öyle olmaya gayret etmemiz lazımdır diyerek, Allah’ın kanunlarına boyun eğebiliriz.

Evet. düşmanlarımızdan korunabilmek ve dini bilgilerimizin  pratiğini ortaya dökebilmek için, sağlam bir gurup Müslüman’larla arkadaşlık çok mühim rol oynar. Hele gençler arkadaşın tesirinde daha fazla kaldıkları için, onlar arkadaş seçerken çok uyanık olmaları icap ediyor. Çünkü suçlu arkadaşla arkadaşlık yapmak için onun gibi olmak lazım. Yoksa arkadaşlık kopar, yarıda kalır.

Bunu anlatan bir olay: Geçmişte bir kamburlu adam varmış. Ona sormuşlar, ne diyorsun, ister misin kamburunu tedavi edip düzeltelim de rahat edesin? Oda şöyle cevap vermiş: Beni memnun etmek istiyorsanız,  herkese birer kambur takın, o benim için daha iyi olur. Nedenini sorarsanız: Benimkini tedavi etseniz de, beni bilenler bana eski kamburlu deyip benimle dalga geçerek, beni rahatsız edecekler. Böyle olacağını bildiğim için, en iyisi herkese birer kambur takınız da beni kötülemeye mecalleri kalmasın. Kahvede sigara dumanı içinde lak lak la hayat geçirmeye alışan kimse, beş vakit namaz kılan kimse ile de arkadaş olamaz, namaz vaktinde musalli namaza gider öteki de kahveye gider bunun alternatifi yoktur.

Gördünüz mü, suçlu adam kendisi gibi başkasını da o suçla bulaşık olduğunu görmeden  rahat edemez. Verdiğim bu örnekten de anlıyoruz ki, kötü arkadaşımız kendi kötü ahlâkından bize de vermeden rahat edemez, veremezse bizden ayrılmaya mecbur olur.

Evet, kat’iyyen unutmamalıyız ki, Allah’ın iyi kulları 1400 kusur seneden bu güne kadar bu kötü zamanın şerrinden Allah’a sığınmışlar. Bu itibarla pazarda bir malın kıtlığı derecesine göre, daha pahalı satılacağı muhakkaktır. Fatih devrindeki Müslüman’ların yaptıkları sevabın derecesi, bugünküyle aynı olamayacağı şüphesizdir.

Bu sebepten Peygamberimiz a.s.m “Fesadi ümmetr zamanında Sünnetimi terk etmemeye gayret edenler yüz şehidin kazandığı sevabı   kazanabilir” buyurmuşlardır.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Eyvah! Çocuğum Yalan Söylüyor

Çocukları eğitmek, onları kendimize benzetmek değil, olmaları gerektiği gibi yetiştirmektir. (M. Selahaddin Şimşek)

Bir insanın bilinçli ve kasıtlı olarak başkalarını aldatmak, küçük düşmekten kurtulmak ve çıkar sağlamak için gerçek dışı sözler söylemesine veya akla uygun bahaneler bulmasına “yalan” diyoruz. Tanımdan da anlaşılacağı üzere çocuklar 5 yaşına kadar bilinçli olarak başkalarını aldatmak ve bundan çıkar sağlamak için yalana başvurmazlar. Bu yüzden çocukların söylediği gerçek dışı sözleri ve uydurma hikâyeleri yalan olarak değerlendirmek doğru değildir.

Bazen çocuklar, gençler yalan söyler. Anne babalar da bu yalanı yakalar. İşte bu an kimi ana baba, adeta balık yakalamış gibi sevinir. Anne babanın gözünde çocuk yüzde yüz haksızdır, sığınacak hiçbir mazereti yoktur. Bir anlamda bitmiştir. Anne baba bu kesin galibiyetin tadını çıkararak parmağını çocuğa uzatır ve mağrur bir eda ile “Sus, ayıbınla otur, bana yalan söyledin” der. Anne baba burada muhtemelen “Ben yüzde yüz haklıyım sen sıfırsın” demektedir.

Olabilir, çocuğun yalan söylemesinde kendi payı yüksektir. Fakat bu yalanda ana babanın hiç mi payı yoktur? Çocuklarımızın söyledikleri her yalanda, biraz olsun bizim de tuzumuz vardır. Bakınız niçin:

1. Çocuğunuz yalan söylemiş ise yalan söylemeyecek yapıda güçlü bir çocuk yetiştirememişsiniz demektir.

Yalan başvurmayacak kadar güçlü bir yapısı yoksa bu durum biraz onun sorumluluğu, biraz da bizim.

2. Çocuklarımız, bazı hatalarını yalana başvurmadan açıkça ifade ettiklerinde, bu durumu her zaman olgunlukla karşılar mıyız? Galiba hayır. En azından bazılarımız samimi itiraflar karşısında bazen bağırır, bazen de cezalandırma yoluna gideriz. Bu tavrımızla da çocukları istemeden yalana iteriz.

3. Biz büyükler kendimizce haklı nedenlerle- bazen çocukların yanında başkalarına yalan söyleriz. Bazen de “onlara küçük beyaz yalanlar söylenir” diye çocuklara yalan söyleriz. Gün gelir bizim, belli durumlarda yalan söylediğimizi anlarlar. Onlar da belli durumlarda kendilerince haklı gerekçelerle yalan söylerler. Bu nedenle çocuklara küçük beyaz yalanlar söylenebilir düşüncesi tamamen yanlıştır.

Yukarıda ifade edilenler, yalan söyleyen çocuklara aldırmayalım, hoş görelim anlamına gelmiyor. Yalan söylediklerini fark ettiğimiz zaman, üzüldüğümüzü rahatsız olduğumuzu belirtelim. Ancak kendimizi yüzde yüz haklı görüp önlenemez bir öfke içine girmeyelim.

Çocuklar Neden Yalan Söyler

1. Aile içinde veya çevrede çok sık yalan söyleniyor olması çocuğu yalana alıştırır. Çocuklar ana-babayı model ve örnek alır. Anne-babalar “yalan söyleme” konusunda da model oluştururlar. Anne-babanın yalana başvurduğuna tanık olan çocuk, yalan söylemeyi öğrenir. Örneğin; eve gelmek isteyen misafire anne ve babanın gerçeği söyleme yerine “akşam başka bir yere davetliyiz” şeklinde yalan söylemesi birde bu söylemin çocuğun yanında yapılması ebeveynin çocuğunun yalan söylemesine zemin hazırlamış olur.

2. Anne babanın ve çevrenin çocuğa yeterince sevgi, ilgi göstermemesi. Anne babası ve çevresi tarafından sevilmediği ve ilgi görmediği hissiyle kendini değersiz hisseden çocuk, çevresindekiler tarafından değerli algılanma ve onaylanma ihtiyacıyla, sahip olmadığı bir şeye sahip olduğunu veya yapmadığı bir şeyi yaptığını ifade edebilir. Örneğin; başının ağrımadığı halde kendini acındıracak bir şekilde baş ağrısı çektiğini söylemesi, okul başarısı düşük olduğu halde anne ve babasına deneme sınavında soruların hepsini yaptığını söylemesi gibi.

3. Çocuk cezadan kaçmak içinde yalan söyleyebilir. Çocukları yalana iten diğer bir neden de ailesi tarafından aşağılanmamak ve cezalandırılmamak için yapmadığı davranışları yapmış gibi ya da yaptığı davranışları yapmamış gibi ailesine aktarabilir.

Örneğin; harçlığını ailesinin istemediği yerde harcayan çocuk, anne ve babası parasını ne yaptığını sorduğunda, çocuğun parası çalınmadığı halde parasının çalındığını söyleyebilir.

4. Çocuklar özlem duydukları, olmasını istedikleri şeyler içinde yalan söylerler.

Örneğin; babasından ayrı yaşayan bir çocuğun her gün babasının kendisini aradığını söylemesi veya annesiz büyüyen bir çocuğun arkadaşlarına annesiyle yaptıklarından söz etmesi gibi.

Bazen de bunun tam tersi bir tutumla çocuk annesi yaşamasına rağmen öğretmenlerine veya arkadaşlarına, annesinin öldüğünü söyleyebilir.

5. Çocuk çevresinin hayranlığını kazanmak için yalan söyleyebilir.

Örneğin; arkadaşlarına fakir olduğu halde çok zengin olduğunu, arabası olmadığı halde son model bir arabası olduğunu söyleyebilir.

6. Anne ve babasının sevgi ve ilgisini paylaşmamak için yalan söyleyebilir.

Örneğin; anne ve babasına ablasının onu dövmediği halde kendisini dövdüğünü söyleyebilir.

7. Arkadaşlarının sevgi ve ilgisini paylaşmamak için yalan söyleyebilir.

Özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarda arkadaşlarının ilgisini kendine çekmek için “Ali senle dolaşmak istemiyormuş” bana öyle söyledi diyerek yalana başvurması buna örnek gösterilebilinir.

8. Erken çocukluk döneminde aşırı ödüllendirilen çocuklarda yalan söyler. Aşırı ödüllendirilen çocuk, sosyal hayatla tanışmaya başladığında sosyal hayatın içindeki arkadaş, öğretmen vb kişilerden de aynı ödüllendirmeyi bekler. Bunu da elde etmek için yalan söyleme tutumu içine girer. Ya da hiçbir davranışı ödüllendirilmeyen çocuk yalan söyleme gereksinimi duyabilir.

Yalan Söyleyen Çocuğa Nasıl Davranmalı?

1. Yalan söyleme davranışını iyileştirmek, önlemekten daha zordur. Önemli olan, çocuğu yalana itecek durumlara meydan vermemektir.

2. Çocuklar anne babayı taklit ederek büyürler. Çocuğunun yalan söylemesini istemeyen anne ve babalar kendileri iyi model olmalı, yalan söylememelidir.

3. Anne ve baba’nın söyledikleri ile davranışları arasında tutarlılık olmalıdır.

4. Anne ve babalar çocuklarını çok iyi tanımalı ve yeteneğinin üzerinde beklentilere girmemeli, önüne ulaşamayacağı hedefler koymamalıdır.

5. Anne ve babalar çocuklarını, kardeşi ve çevresindeki diğer insanlar ile kıyaslamamalıdır.

6. Anne ve babaların koydukları kurallar çocuğun hürriyet ve bağımsızlık alanını daraltmamalıdır.

7. Anne ve baba, çocuğu tehdit etmemelidir.

8. Anne ve baba yalanlan söylemlerine çocuğunu ortak etmemeli “bu yaptığımızı annene söylemeyeceksin tamam mı oğlum” tarzından söylemlerde bulunmamalıdır.

9. Anne babalar çocuğa karşı iyi bir dinleyici olmalı; isteklerini, sıkıntılarını, kaygılarını ve endişelerini dile getirmesine fırsat vermelidir.

10. Yalan söylemekte ısrar eden çocuğa ulaşmanın yolu, kendisini yalan söylemeye iten sorunların çözülmesine yardım etmek ve yalan söylemeyi gereksiz kılacak bir ortam hazırlamaktır.

11. Çocuğun söylediği yalanın içeriğinden ziyade yalan söylemesine neden olan şeye odaklanmalıdır.

12. Çocuğunuz yalan söylediğinde ona bu söylediğinin yalan olduğunu anladığınızı hissettirmeniz önemlidir. Anne ve baba bir avcı gibi çocuğun yalanını yakalamaya çalışmamalıdır. Bu çocuğa güvenmediğinizi gösterir ve çocuk nasıl olsa güvenmiyorlar diye yalan söylemeye devam edebilir.

13. Çocuğa yeterli ilgi ve sevgi gösterilmelidir.

14. Çocuğun yalan söylediğini tespit edilirse, onu bu durumla hemen yüzleştirip yorum yapmamalıdır.

15. Çocuğunuzun hangi durumlarda yalana başvurduğunu irdeleyin. Mesela; Okul başarısında problemi mi var? Baskıcı otoriter tepkinizden mi çekiniyor? Bunun nedeni nedir? Tespit edin.

16. Yalanın her türlüsüne karşı olduğunuzu sadece çocuğunuzu uyararak değil, yaşayarak, örnek olarak da gösterin.

17. Çocuk yalana başvurmadığında, dürüst davrandığında onun bu davranışının ailesi tarafından fark edilmesi ve bu davranışı pekiştirilmesine yardımcı olunmalıdır.

18. Yalan, bazen bir patoloji (hastalık) belirtisi de olabilir. Ağır psikolojik dengesizliklerde ya da kişilik bozukluklarında yalana rastlanabilir. Bu durumlarda konunun uzmanından yardım alınmalıdır.

19. İnsanın her yaşta takdir edilmeye ve onaylanma ihtiyacı vardır. Çünkü çoğu kez onaylanma ihtiyacı nedeniyle yalan söylüyor olabilir.

Çocuklar, bazı doğruları ancak deneme ve yanılmadan sonra öğrenebilir. Çocuk, yanlış bir şey yaptığında veya yalan söylediğinde çocuğun kişiliği üzerinde değil, davranışı üzerinde durmalıyız. Ödevini yapmayan bir çocuğa, “Sen tembel bir çocuksun” deyip onu aşağılamak yerine tembelliğin iyi sonuçlar vermediğini, tembel insanların iyi bir iş sahibi olamayacağını, fakir düşüp başkalarına muhtaç olacağını anlatmalıyız. Aynı şekilde çocuk yalan söylediğinde, kendisine güveni ve saygısı olan bir insanın yalan söylememesi gerektiğini, yalan söyleyen insanlara toplumda saygı duyulmadığını anlatmalıyız.

Çocuğumuzun yalanını yakaladığımızda kendimizi yüzde yüz haklı görürsek, öfkemiz de yüzde yüz olur. Eğer çocuğunuz size yalan söylemişse bu yalanda sizin de payınız vardır. Bu gerçekten yola çıkarak olaya baktığımızda, daha ılımlı olabiliriz. Ilımlı olduğumuz zaman ise çocuğumuzu arzu ettiğimiz yönde değiştirme, geliştirme şansımız artar. Onların bir yalanlarına bugün aşırı öfkelenirsek, yarın daha dürüst olmalarına değil, daha iyi kamufle edilmiş, daha organize yalanlar söylemelerine yol açarız.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Çocuk Eğitiminde Şimdiki Aklım Olsaydı Kitabından Alıntıdır.

Dilimi Değdirdiğim Yere Kalbim Yetişir mi

Korkuyorum. Dilim kolayca dolanıyor süslü kelimelere. Büyük laflar damağımın her yanına yapışmış gibi. Dudağımdan sözler yâr yüzünden düşen yaşmak gibi kayıveriyor göğe.

Göğsünde taşıdığını bilmiyor gibi, içinde büyüttüğünü tanımıyor gibi heceler. Ayrılık sözleri dilimden eksik olmuyor. Ölümü sıkça anıyorum belki.

Hasret, hüzün, keder, sızı, sancı, ağrı, ölüm, ayrılık, özlem birer kelime sadece… Dile dokunduğunda acıtmıyor, kulağa vurduğunda can yakmıyor.

Bunlar sözler, sadece sözler, sadece sözler. Ağzımda kolayca yankılanıyorlar. Birçok kulağa çarpıyorlar. Belki birkaç kalbe de iniyor. Havada asılı duruyor sesler. Harflerin zincirine tutunuyor sözler. Dört harf “ölüm” ve sadece iki hece. “Ölüm” derken, kelimenin tam ortasında dil damağa değiyor. Bitirdiğinde dudak dudağa kavuşuyor. “Ölümmmm..” Buluşuyor dil ve damak. Isınıyor dudaklar, kavuşuyor. Kolay ölüm… bu kadar kolay. Demesi kolay.. Ya olması ölümün. Ya dudakları soğutması. Eşiğinde durmak son nefesin nasıl bir tükenmişlik. Nice bir yangındır ömrün bir nefese daha yetmemesi.. Ölümün kendisini ruhunla hecelediğin oldu mu? Ayrılığı kıvrana kıvrana içtin mi hiç? Hasretin tam ortasında kala kalıp zamanın kırık cam parçaları gibi gırtlağına battığını hissettin mi?

Korkuyorum. Yalancı olmaktan korkuyorum. Dilimi değdirdiğim yerlere kalbimi yetiştirememekten korkuyorum. Dudaklarıma vuran sözlerin tenimde iz bırakmadan savrulması yalancı eder mi beni? Ya her şeyimi yitirmiş ve geriye sadece sözlerim kalmışsa? Kuru sözler, boş sözler, süslü sözler, içinde kalp olmayan kalp sözler…

Ölümün yüzüne yüzünü değdiren ne çok yüzler oldu. Güldü mü ölüm onların yüzüne? Gözleri ölümün gözleri olunca neyi gördüler? Hangi hasretler koşuştu dudaklarına? Yarınlar var diye yarım kalmış işler, sonra söylerim diye söylenememiş sözler, sırası değil diye gecikmiş sevmeler ölümün eşiğinde kimbilir nasıl haykırdı? Ölüm anında susan dudak söyleyeceklerinin hepsini söyleyememişti. Ölümün kollarında açık kalan eller, sahip olunacakların hepsini bitirmiş miydi?

Sözleri yok ölümün. Ne söylüyorsa gözleriyle söylüyor. Bir ölünün gözlerine yığıyor tereddütlerin hepsini. Sessizce iniveren kirpiklerin ucuna savuruyor geç kalmışlıkların hepsi. Sanki ruhunu dudakları arasındaki ince çizgiye biriktirmiş gibi ölümler, hem hiç konuşmuyor hem hep konuşuyor.

Hayat gibi değil ölüm. Az konuşuyor. Heceleri sessiz. Sözleri keskin. Benim gibi sözlere tutunma sevdası yok ölümün. Ömür boyu suskun. Bir kez konuşur ve konuştuğunda en büyük sözünü söyler. Ne kadar konuşsam ve yazsam, ancak ölümün sözünü ederim. Ölümün sözü, ölümün kendisi değil. Bir beden ki, ölümün kırık hecesidir her daim. Hücre hücre ölüme yazgılıdır içinde yürüdüğüm bu gövde. Zamanın her “tik-tak”ı uzaklıkların sinsi habercisidir; çatlaklar açar aramızda, içimizde.

Hayat, aslında hep ölümü anlatır dinleyene. Hayat ölümle berbat olsun diye değildir bu. Ölümün eşiğinde yaşanan bir hayat daha çok anlam arar kendine, daha çok heyecan bulur da o yüzden. Ölümü bilirsen çerçeve çizersin kendine. Bildiğin, beklediğin bir son varsa, hayatı som bir altın gibi işlemeye koyulursun. Ucunu açık sanırsan, oyalanmaya durursun, hoyratça savurursun, oyuna dalarsın. Rüyanın rüya olduğunu bile unutacak sahte bir uyanıklık içinde uyursun. Uyanamazsın.

Buraya yazıyorum: en güzel, en içten yazımı öldüğümde yazmış olacağım.. En sahici nasihatimi, en umulmadık haykırışımı cenazem söyleyecek sana. Hayata nokta koyduğumda yüreğine çelikten sözler dikmiş olacağım. Çelikten sözler.. Ezsen de unutkanlığınla, kalbinin odacıklarında bir yerde suskun bir tohum gibi patlamayı bekleyecek. Hiç beklemediğin anda çiçekler açacak, buruk meyveler sunacak.

Sen sus ey ölüm. Ben sana hece hece yaklaştıkça, sen bigâne kal. Ben kelimelerle yoluna tuzak kurdukça, sen suskunlukların ardına kaç. Ben ele avuca sığdırmaya çalıştıkça seni, sen perdeler ardına saklan. Sen sus ki, bana söz söylemek kalsın. Yalan sözler. Kuru sözler. Ağız dolusu. Dil bulaşığı. Yüreksiz sözler. Sözler kalsın.

Yalanı dilimden uzak eyle Rabbim!

Senai Demirci