Etiket arşivi: zan

SUİZAN

Suizan etmekte ne kadar da korkusuz davranıyoruz değil mi? Ahirette yaptığımız her kötülüğün hesabını vereceğimizi bildiğimiz halde, suizan etmekte nasıl oluyor da bu kadar fütursuz olabiliyoruz?
Ben, insanda zannın şöyle geliştiğini düşünüyorum: Kişi gördüğünü, duyduğunu, kendi kalp, ruh ve karakter tezgâhından geçirip aklına gönderir, aklı kabul ederse buna inanır ve zannetmeye başlar. İnandığı şey kötü ise suizan, iyi ise hüsnüzan olur. Şu ayrıntıya da dikkat çekmek istiyorum ki kişi duyduğunu yada gördüğünü, kalp, ruh ve karakter kalitesine göre işler, yapılabilir olarak gördüğünü aklına gönderir. Yani kötü kalpli, kirli ruhlu, zayıf karakterli olan, suizan eder; iyi kalpli, temiz ruhlu, güçlü karakterli biri de hüsnüzan eder.
Suizannını kişi içinde bırakmaz, açığa vurursa; yani başka kişilerle paylaşırsa iftira günahına, en iyi ihtimalle gıybet günahına girmiş olur. Her iki ihtimalde de kul hakkına girmiş olur. Günahını ikiye katlamış olur.
Edebiyat hocamın yaklaşık olarak on yıl önce suizan ile ilgili anlattığı bir hikâyeyi içine kendi üslubumu ve fikriyatımı katarak anlatmak istiyorum. Şöyle ki:
Bahar aylarında, sıcak bir günde, hikmet ehli, hakperest bir Kadı ve yardımcısı Kâtibi ile geniş kırlar ve türlü türlü çiçeklerin bulunduğu bir yere, tefekkür ve tenezzüh için gitmişler. Çiçekler arasında gezip, Allah’ın yarattığı sanat eserlerine bakıp “ne güzel yaratılmışlar, sübhanallah, berekellah” diye diye gezerken yanlarından koyunlu kuzulu bir sürü geçmiş. Sürünün yaşlı çobanı da arkadan gelmiş. Çoban, kadıyı görünce tanımış, selamlaşmışlar ve sürü ve çoban bir tarafa; Kadı ve Kâtibi bir tarafa gitmişler.
Çoban, koyun ve kuzuları ile beraber ilerlerken bir an gözü uzakta duran iki kişiye ilişmiş. Biraz dikkat edince yerde bir kadın ve bir adamın olduğunu görmüş. Namüsait bir durum, deyip atlamış atına, koşmuş tek nefeste Kadıya. Mevzuyu açmış, anlatmış olanları heyecan, hayret ve korkuyla. Kadıyı da yanına alarak gitmişler o iki kişinin olduğu yere. Çobanın anlattığı iki kişi uzakta belirmeye başlayınca parmağını uzatıp işaret ederek eklemiş çoban “görüyorsunuz dimi kadı efendi rezilliği?!”
Kadı dur hele, iyice yaklaşıp bir anlayalım demiş ve yanlarına biraz daha yaklaşmışlar ki birde ne görsünler.
Yerde yatan bir kadın üstünde de bir adam.
Tam yanlarına gelince yerde yatanın yaşlı, bayılmış bir kadın olduğunu üzerin de duran adamında genç bir çocuk olduğunu fark etmişler ve kötü bir durum olmadığını anlamışlar.
Genç çocuk, Kadı, Kâtip ve Çobanı görünce “Sizi, bize Allah gönderdi, annem sıcaktan bayıldı, başına güneş geçmesin, gölge olsun diye duruyordum öylece, çaresizce; çok dua ettim biri gelsin diye, çok şükür sizler geldiniz.” demiş ve yaşlı kadın böylece kurtulmuş.
Velhasılıkelam, “Bazen her şey göründüğü gibi değildir.”
Rabbim bizleri suizan etmekten, suizan edilmekten ve suizan etmekten korkmayan insanlardan muhafaza etsin!
Selam ve dua ile..
Halil İbrahim DEDE
11/06/2015 – Çorlu

Halil İbrahim DEDE – Facebook

NurNet.Org

“Zan” veya “Önyargı” Nasıl Olmalı? Nelere Dikkat Etmelidir?

Zan, zıt anlamlı bir kelime olup sanmak, sezmek ve itham etmek anlamına geldiği gibi, bilmek ve itaat etmek anlamına da gelir. Bu itibarla zannın bazısı günah sayılmıştır:

Ey müminler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bazısı günahtır.” (Hucûrât, 49/12)

âyeti bunun delilidir. Bu anlamda zan, iyice bilmeden tahmine göre konuşmak, fikir yürütmek ve bilgi vermektir ki tahlil ettiğimiz âyet, bu tür zandan müminleri men etmektedir. Çünkü bu tür zanda yalan ve iftira vardır.

Zan, ihtimal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka hiç isabet etmez, etmeyince de başkasının hakkına ait hususta o şekilde aleyhine hüküm bühtan ve iftirâ ve bundan dolayı bir vebal olur. Özellikle zannın kaynağı yalnız nefsi işler olduğu zaman hata daha büyük olur.

Zannın bazısı günah ve vebal olunca da böyle bir vebal ve zarara düşmemek için tedbirli davranmak ve hangi çeşit zandan olduğunu düşünebilmek üzere onun bir çoğundan sakınmak gerekir. Yasaklanan çirkinliklerden bir çoğu da böyle zanlardan ortaya çıkar.

Gerçi zannın hepsi günah ve vebal değildir. Allah’a ve müminlere güzel zan gibi vacip olan zan da vardır. Nitekim Nur Sûresi’nde:

Erkek ve kadın müminlerin bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile iyi zanda bulunup da…” (Nur, 24/12)

buyurulmuş ve Kudsi Hadis’te “Ben kulumun bana zannı yanındayımdır.” diye rivayet olunmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki:

Her biriniz ancak Allah’a iyi zanda bulunarak ölsün.”

İyi ve güzel zan imandandır.”

Uygulamada kati olmayan hususlarda zanni delil ile amelin vacip olduğu yerler de vardır. Sonra geçime ait hususlarda olduğu gibi mübah olan zanlar da vardır. Lâkin zannın bir kısmı da haramdır. Yakîn vacip olan ilâhî hususlarda ve peygamberlik konusunda zan haram olduğu gibi Allah’a ve iyi kimselere karşı kötü zan da haramdır.

Sakınılması vacip olan zannı diğerinden ayıracak olan ayırıcı özelliğe gelince:

Açıkta bir sebebi ve doğru bir işareti bulunmayan zan haramdır, kaçınmak gerekir. Bundan dolayı bilinmeyen bir adama iyi zan vacip olmasa bile kötü zan da caiz olmaz. Fakat fısk ve fücur ile tanınan kimselere kötü zan haram olmaz.

Bununla beraber: Tecessüs de etmeyin, yani müminlerin eksikliklerini bulacağız, açık delil ve işaretler elde ederek zan ve yakîn meydana getireceğiz diye casus gibi inceden inceye yoklayıp araştırmayın da açık olanı tutun, Allah’ın örttüğünü örtün.

Bir Hadis-i Şerif’te şöyle rivayet edilmiştir:

Müslümanların eksiklerini ayıplarını araştırmayın. Zirâ her kim Müslümanların ayıplarını araştırırsa, Allah Teâlâ da onun ayıbını takip eder, nihayet onu evinin içinde de olsa rezil ve rüsvay eder.

Rivayet edilir ki: Hz. Ömer (r.a.) Medine’de geceleyin karakol gezerdi, bir gece bir evde şarkı söyleyen bir adamın sesini işitti, duvardan aştı içeri girdi, baktı ki yanında bir kadın, bir de şarap var.

Ey Allah’ın düşmanı; sen günah işleyeceksin de Allah seni muhakkak örtecek mi sandın?” dedi. Adam,

“Sen de acele etme ey müminlerin emiri! Ben bir günah işledim ise sen üç konuda günah işledin: Allah Teâlâ “Eksikleri araştırmayın.” buyurdu, sen gizliliği araştırdın, Allah Teâlâ “Evlere ön kapılarından giriniz.” (Bakara, 2/189) buyurdu sen duvardan aştın, Allah Teâlâ “Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin.” (Nûr, 24/27) buyurdu. Sen benim üzerime izinsiz girdin.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.),

“Nasıl şimdi sizi affedersem, sizde hayır var mı? Yani sen de beni affeder, tövbe eder misin?” dedi, o da

“Evet!..” dedi, bu şekilde bıraktı, çıktı.

Selam ve dua ile…

Sorularla İslamiyet

Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır

  • Ey ferasetli ve müdebbir ehl-i hizmet!

 

  • Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu; tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikatı bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin.

 

  • Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâvâ arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstehaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle.

 

  • Böyle bir zamanda, böyle kudsî bir îmân hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet, bir dağ; bir dirhem hizmet, bir batmandır. Bu nur hizmetinde -az dahi olsa- bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır. “Dane taşıyan bir karıncayı bile incitme”.

 

  • Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin suratını bile görmek istemez. 

 

  • Halk nazarında nice itibarsız, hakir görünen Müslümanlar ve İslama hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdir, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar, ehl-i îmana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ın rızası kâfi gelir.

 

  • Sen bir mü’mine “Fenadır” diye kötü zanda bulunabilirsin; halbuki o kimse Allah’ın makbulüdür.

 

  • Arkadaş! Gül padişahının yanında silaha davranmış diken var. Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz.

 

  • Nur-u Kur’ân hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i îmân içinde, gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız “Deymiyor bu dünya böyle şeylere” .
    İnsan iyi işli olmalı Kendisini daima kusurlu görmeli.