Etiket arşivi: zübeyr gündüzalp

Sözde Din Namına Çıkmış..

‘Kardeşim,

o parti mensupları bazen ders dinlemek için gelirler. Maksatları insan çalmaktır.

Dikkat edin, yakasına bakın, rozeti varsa medreseye almayın. Onlar işi dolandırmak için geliyorlar.

Ara sıra kendi mesleğinizin dışına çıkarak onlarla sohbet ederseniz size bir kelime söylerler, kafanız karışır.

Zaten o tahribat yeter. Sizde iz bırakır. Onun için kat’iyyen onları içeri almayın.’”

Zübeyr GÜNDÜZALP

www.NurNet.Org

Zübeyir’i Kâinata Değiştirmeyen Sebep Sadakattir!

Sadakat: sıdk ve ihlâs ile dost olmak, doğru dostlukta sebat göstermek demektir. Zübeyir Ağabey, “Sadakat kelimesinin lügat karşılığı kısadır. Ancak o yaşanmakla anlaşılır” demiş. Çünkü o, sadakati hayatında tatbik eden ve yaşayandı. Şu veciz sözlerle sadakati ifade etmiş. “Bulduğu yerden hiç ayrılmamaktır. Uhud’un bekleyen okçuları gibi gerekirse taş olmaktır, yine de terk etmemektir. Camid durmaktır. Fani olmaktır. Hiç bir şeyle yer değiştirmemektir. Gidip gelmemektir.”

Keza, “Biz, iman ve İslamiyet hizmeti uğrunda zalimlerin zulmüne maruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerinde veya darağaçlarında ölmeyi, istirahat döşeğindeki ölüme tercih ederiz. Görünüşü hürriyet, hakikati istibdad-i mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktansa hizmet-i Kur’aniyemizden dolayı zulmen atıldığımız hapishanede şehit olmayı büyük bir luf-u ilahi biliriz.” diyen, Zübeyir ağabey davayı ve sadakati böylece özetlemiştir.

Peygamberimiz (asm) “Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim de havarim Zübeyr ( bin Avvam)’dır.” buyurmuş.Peygamberlerin varisi, Âllame-i cihan, mücedid-ı ahir zaman Bediüzzaman da; muhafızını beyan etmiş. “Ziver, bundan sonra ismin Zübeyir olacak”  Çünkü o, asrın Bediine şakirt ve onun yaver-i Azamı olmuş, yükü ağırlamış “durduramıyorum bu kafamı. Durduramıyorum ki uyuyayım” diyen Zübeyir ağabey, İman’a, Kur’an’a, Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a tahsis-i nazar ve ahlak-i haseneyi hayat tarzı haline getirilmişti. Bu iman abidesi için Bediüzzaman da, “Zübeyir’i kâinata değişmem” sıdk ve sadakat göstermiş.

Hazreti Ebubekir (ra)’e sormuşlar: “Muhammed (asm) Miraç’a çıktım” diyor. Sen ne diyorsun?  “O’ söylemişse, doğrudur.” demiş. İşte sadakatin tarifi bu olsa gerek.

Konu sadakat olduğu için misalleri çoğaltmakta fayda görmekteyim, şöyle ki: Gazneli Mahmud, bir gün, vezirlerini imtihandan geçirir. Elindeki kıymetli mücevherin değerini öğrenmek için vezirlerine sorar. Hepsi, “Paha biçilmez” olduğunu söyler. Bunun üzerine hepsine teker teker: “Bu mücevheri kır” diye emreder.

Onlar da: “Bu paha biçilmez bir cevherdir, onu kırarsak sana kötülük etmiş oluruz. Bu kötülüğü sana yapamayız.” mealinde cevap verirler. Sultan Mahmud hepsinin sözünü beğenir ve mükâfatlandırır. Sıra en sadık bendesi Ezar’a gelir. Ona da değerini sorar; çok değerli olduğu cevabını alır.

Bunun üzerine: “Onu kır” diye emreder. Ezar hiç tereddüt etmeden mücevheri yere atıp kırar. Herkes şaşkınlıkla ona bakar ve “Ne yaptın Ezar, bu kadar kıymetli bir cevheri nasıl kırdın?” diye sitem etmeleri üzerine şöyle der: “Evet bu mücevher çok değerliydi, ama padişahın emri daha da değerlidir. Onu kırmaktansa, bu mücevheri kırdım. Bu cevabı çok beğenen Gazneli Mahmud şöyle der: “Sadakat imtihanını Ezar kazandı ve en büyük hediyeyi hak etti” demiş.

Keza, büyük veli Ebu Osman Mağribi tövbe edip tasavvuf yoluna girme sebebini şöyle anlatır:

“Bir atım ve köpeğim vardı. Her gün avlanmak için Cezayir şehrine giderdim. Bir de ahşap bir kabım vardı, onunla da süt içerdim. Yine bir gün bu kapla süt içecekken köpeğim havlayarak üzerime geldi, sütü içmeme engel oldu. Sürekli havlıyordu. Tekrar içmek istediğimde yine engel oldu. Üçüncü defa denediğimde yine mani oldu ve sütü kendi içti. Az sonra hayvan şişmeye başladı ve çok geçmeden öldü.

Sonradan, o sütten bir yılanın içtiğini gördüğü için köpeğimin bana mani olduğunu, benim için kendisini feda ettiğini anladım. Bir köpeğin bile sahibine böyle sadakat göstermesi beni sarstı. Yüzümü sahibime dönmem gerektiğini anladım, tövbe edip tasavvuf yoluna girdim.”

Bediüzzamanın yaver-i â’zami Zübeyir Gündüzalp ta, Sultan Mahmud’un sadık bendesi olan Ezar da, gösterdikleri fedakârlık ve vefa tamamen Allah rızası için yapılan sıdk ve sadakattir. Hatta veli Ebu Osman Mağribin köpeği de, sahibine olan sadakatini göstermiştir. İnsan olsun, hayvan olsun yüzünü hakiki sahibine çevirmesi şarttır. Dolayısıyla Allah’a vasıl olan birçok tarikler vardır. Her kim Allah için hangi yolu seçerse seçsin, o inanç doğrultusunda meslek ve meşrebine bağlı olması lazımdır. Mesela Risale-i nur cemaati için de aynisi geçerlidir. İman davası olan Nur hizmetinde bulunanlar, şimdiye kadar olduğu gibi başka cereyanlara kapılmadan, hizmete devam etmeleri sıdk, sebat ve sadakattir.

Sadakatle ilgili Bediüzzaman, şöyle buyurur: “Bu şehre bir kutub, bir gavs-ı âzam gelse, seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.”(1)

Keza Bediüzzaman, “talebelerine tahkiki iman kazandırmakla imanlarını kurtarması” ve“şirket-i manevîye ile bütün nur hizmetinden hâsıl olan yekûn sevabın her talebeye aynen verilmesi” üzerinde önemle durmuştur. Elbette bu kazanca ulaşmanın yolu da sadakat ve sebattan geçiyor.

Peygamberimiz “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuş. Dolayısıyla dostluk ve kardeşlik bir sadakattir. Ahdinde durmak,  emanete riayet etmek,  aldığı görevi hakkını vererek yerine getirmek ve vazifeleri ehline vermek sadakattir, aksi ihanettir.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

13.09.2013

www.NurNet.org

ALINTI

1- Kastamonu lahikası mek.52

Zübeyr Gündüzalp’in kız kardeşi Ayşe hanım vefat etti

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi merhum Zübeyr Gündüzalp’in kız kardeşi Ayşe Sıttıka Umulu, 86 yaşında Konya’nın Ermenek ilçesinde hayatını kaybetti. Ayşe Sıttıka Umulu için Ermenek Siphaş Camii’nde cenaze namazı kılındı.

Cenaze namazına, Ermenek Sanayici ve İşadamları Derneği üyeleri ile Umulu’nun yakınları ve sevenleri katıldı. ERSİAD Başkanı Ali Karaçayır, ‘Vefa abidesi Zübeyir Gündüzalp ağabeyin muhtereme kız kardeşi Ayşe Sıttıka Hanımefendi’ye Cenab-ı Hakk’tan rahmet ve mağfiret, Haydar ağabeye ve kederli yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim. O bizim Zübeyir ağabeyimizin emanetlerinden olduğu için halamız sayılırdı.’ dedi.

Umulu’nun cenazesi, namazın ardından aile mezarlığında defnedildi. Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Gündüzalp, 2’si kız 4 kardeşti.

Cihan

Bediüzzaman Camii İbadete Açıldı

Yıllardan beri yapılmasına başlanmış olan Hz. Bediüzzaman Camii Şerifi bu Ramazan-ı Şerifin ilk teravih gecesi olan 31 Temmuz 2011 Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece Ankara’da ibadete açıldı.

Bu mekan yıllarca Risale-i Nurların okunduğu ve Kur’ân hizmetinin yapıldığı ve binlerce nur talebelerinin buraya uğrayıp Kur’ân hakikatlerinden istifade ettikleri ve buradan defalarca hapislere gidildiği bir Medrese-i Nuriye idi.

27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan inkılab ile Risale-i Nurların okunması ve neşr edilmesi yasaklandı. Fakat nur talebeleri durmadılar hizmeti Kur’âniye’ye devam ettiler. Bu cami yerindeki medresede kalan nur talebeleri 1960’dan 1983’e kadar emniyet tarafından kontrol ve baskı altına alındı, 12-15 defa medrese basılarak topluca tevkif edilip, yıllarca hapislerde yattılar. Bediüzzaman hazretlerine hayatta iken hizmet eden ağabeylerden;

Tahiri Mutlu, Zübeyr Gündüzalp, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur ağabeyler, Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra burada yıllarca kaldılar ve burada kalan sair ağabey ve kardeşler ile beraber hapislere gittiler. Zübeyr Ağabeyin hususi odası vardı yıllarca orada kaldı. Bir zamanlar Ankara’da yegane dersane burasıydı ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinden Ankara’ya gelenlerden bazıları birkaç gün bazıları birkaç ay burada kalırlardı.

Onlardan bazıları:

Molla Hamid Ekinci, Sıddık Süleyman(Kervancı), İbrahim Hulusi Yahyagil, İbrahim Fakazlı, Hasan Atıf Egemen, Mehmed Çalışkan, Mustafa Acet, Mehmed Kayalar, Re’fet Kavukçu, Salih Özcan….vs

1960 senesinde Risale-i Nurlar yasaklanınca, Türkiye’nin her tarafında 1000’den fazla mahkemeler açıldı. Kimi mahkemeler beraatle, kimisi de mahkumiyetle neticelendir. 1964’de Türkiye’de 360 yerde mahkememiz vardı. Said Özdemir hakkında yirmi beş mahkeme açıldı sekiz on sefer hapse girdi. Büyük Tarihçeden dolayı bir buçuk sene verdiler. Mustafa Sungur ve Tahsin Tola ile beraber yattılar.

O zamanki Nur Talebeleri 1960’tan 1983 tarihine kadar 23 sene hapis, tevkif, eza ve vazifeden atılma gibi sıkıntılar çektiler. Fakat Allah-u Teala’ya binlerce şükür ve hapisler ve vazifeden atılma gibi sıkıntılara rağmen en şiddetli zamanlarda dahi Nur Derslerine ve neşriyata devam edildi. Hak bilinen yoldan, müsbet iman ve Kur’ân hizmetinden vazgeçilmedi. Nihayet İnayet-i İlahiye tecelli etti. Risale-i Nurların bütün kitapları hakkında yargıtayca tasdik edilmiş 700 kadar beraat kararları İçişleri Bakanlığına götürüldü. O günkü İçişleri Bakanı dirayetli ve adil bir zat idi. Türk Hakiminin Türk Milleti adına verdiği kararların tatbikini istiyorduk. (Bir mahkeme beraat veriyor, başka yerde başka mahkeme aynı kitaba aynı maddeden tekrar mahkeme açıyordu. Böylece mahkeme senelerce sürüp gidiyordu. Bu usülsüz tatbikata son verilsin denildi.) kararlar tedkik edildi, kararların hukuka uygun ve müsbet olduğu kanaatine varıldı. Bütün Türkiye’deki Emniyet müdürlüklerine:

– Bu kitaplar (Risale-i Nurlar) hakkında hiçbir adli tâkîbat yapılmayacaktır. diye ta’mim yazıldı.

Bediüzzaman Hazretlerini Ankara’ya iki def’a davet ettik, kendilerine Denizciler caddesinde Beyrut Palas Otelinde yer ayrıldı. Aynı zamanda caminin olduğu yerdeki evde Bedîüzzaman Hazretlerine iki oda tahsis ettik, Said Özdemir Üstad Hazretlerine dediki:

– Üstadım siz burada otelde, kimsesi yok garipler gibi kalmayın bizim evin yanında sizin rahat edebileceğiniz bir yer hazırladık, sizi oraya götürelim.

Üstad cevaben:

Kardeşim ben hep otellerde kalmışım. Doktor Tahsin Beyinde Çankaya’da evi var benim evde kalsaydı diye belki gıpta olur. Hazırladığınız evdeki yorganı getiriniz. O yorganda yatayım. Sizin orada yatmış gibi olayım. Orası benim evim gibi olsun…dediler.

Hazırladığımız yorganı götürdük. Ankara’da kaldığı müddetçe o yorganda yattılar. Teberrüken bir hatıra olarak o yarganın yüzünü saklıyoruz.

Cenâb-ı Hak bizi o Üstada hakiki talebe eylesin. Kur’âna ve Risale-i Nura hakiki, sadık, halis, şakird eylesin. Âmin, âmin, âmin..

Kaynak: Nur.gen.tr Foto: Risale Haber