Tahiri ağabey hakkında

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

TAHİRÎ AĞABEY HAKKINDA

Tahirî Ağabeyle görüşmemizin başlangıcını net bir tazda hatırlayamıyorum. Fakat İstanbul’a geldiğinde Süleymaniye dershanesindeki küçük odamda görüştüğümü, sorduğum bir sual sebebiyle çok net hatırladığım gibi, bu görüşmedeki samimilikten de, önceden görüştüğümüzü tahmin ederim. Her nedense tarihî hadiselerimin tarihlerini net olarak bilemiyorum.

Bu küçük odamda Tahirî Ağabey’den sorduğum mes’eleye gelince: Bunun mahremane bir mesele olduğunu biliyorum fakat sualin ne olduğunu hatırlayamıyorum.

Meselemi, “Üstad’dan duyduğunuz bir şey varmı?” diye sormuştum. Verdiği cevabında: “Biz böyle mes’eleleri bilmeyiz. Ancak Zübeyir Efendi bilir. Büyük zatların bir sır kâtibi olur. Zübeyir de Üstad’ın  sır kâtibi idi. Üstad Hazretleri daha çok onunla hususî sohbet ederdi.” demişti.

Merhum ve muhterem Tahirî Mutlu Ağabeyle vefatına kadar aynı medresede beraber kaldık. Hayatı daima Nur hizmetinde geçerdi. Risale-i Nur’un tashihi, neşri ve dersi, esas teşkil ediyordu. Fuzulî ve afakî konuşmaları yoktu. Hatta Tahirî Ağabey odasında yemek yerken dahi Risale okutur dinlerdi. Ve böyle yemekte geçecek zamanı dahi ihya ederdi. Gelen ziyaretçilerden bazıları, fazlaca ve maslahatsız oturup zaman işgal ettiklerinde Tahirî Ağabey sıkılırdı. Fakat bunu hissettirmezdi. Ben de bu durumu önlemek için Tahirî ağabey’e: “Sizin hizmetleriniz var, isterseniz odanıza buyurun” diyerek odasına gitmesine yol açardım. Tahirî Ağabey de mütebessimane kalkar, selâm verip odasına giderdi. Çok iktisadlı ve nizamlı bir hayatı vardı.

Hayatları ekseriyetle medrese içinde geçmiştir. Medreseyi ihya etmeyi esas almıştı.

Teheccüd namazını ve evradını bir düstur halinde ifa ettiğine yakından şahidiz. Bir kerre, teheccüd vakti bir hususu sormak için odasına girdim. Minderinde kıbleye doğru oturmuş, elindeki Hizb-ül Hakaik’ı, tarif edemiyeceğim bir hazin ve hafif sesle okuyor, gözlerinden damlalar akıyordu ve simasında bir nuraniyet vardı. Bana baktı, tebessüm etti. Ben, “peki sonra konuşuruz” mânâsında el işâretiyle konuşmayacağımı bildirip, rahatsız etmeden dışarı çıktım. Sonra bana bu zikirlerin mânevî halâvetinden bahsetti.

Tahirî Ağabey bu teheccüdden sonra sabah namazını kıldırır, tesbihattan sonra da sabah dersini başlatırdı. Sıra ile herkes okur ve böylece kuşluk zamanına girilirdi. Tahirî Ağabey biraz daha hizmete devam eder, ekseriya öğleden öncesi, bazanda öğlen sonrası bir miktar uyurdu ki, buna kaylule denir.

Tahirî Ağabey bir ara Nurtaşın’da ve Bayezid’de kaldı ise de, bunun mahiyeti hakkında durmayacağım. Bayezid’den asıl medresesi olan Tevruz dershanesine beni ağlatan gelişinden de bahsetmeyeceğim.

Tahirî ağabey, Nur’un fedakârlarına karşı çok mütevazi idi. Bir defasında Haseki dershanesi devresinde ben abdest alıp odama dogru giderken baktım Tahirî ağabey havluyu iki elinin üzerine alarak, ayakta bana havlu tutuyor. Birden şaşırıverdim. Hz. Üstad’ın vârisi, saff-ı evvel faziletine sahip ve benden 35 yaş büyük olmasına rağmen bu hareketi, bizi eritip yumuşatıyordu.

Şahsî münasebetlerde böylesine tam tevâzu ve tefanî sırrına göre hareketleriyle beraber, hizmet düsturlarına uymayan bazı hallerde, gayret-i diniyesinin neticesi olarak gayetle üzüldüğü ve hatta hiddet ettiği de görülürdü.

Has dairenin hizmet ehlini dünyaya, makama ve geniş dairenin şa’şaalı faaliyetlerine teşvik ettiklerini hiç görmedim.

Risale-i Nur ve Üstad Hazretlerinden aldıkları ders ve terbiye neticesi olarak hizmet hayatları ciddî bir nizam içinde cereyan ederdi. Bugünkü hizmeti sonraya bırakmak gevşekliğini hiç sevmezler, o hizmeti anında ifa ederler ve ettirirlerdi. Bu hususta bir hâtıram:

İkindi namazı ve dersinden sonra Tahirî Ağabey’in isteği üzere bazan beraber oturup hizmet ve Risale-i Nur’a ait bazı mes’eleleri tezekküren sohbet ederdik. Bir kere de lâhika mektublarının mânâ ve ehemmiyetine dair konuştuk. Emirdağ Lahikasının başındaki takdim yazısının 7. parağrafından sonraki parağraflarda da temas edildiği gibi, cemiyette zamanla ortaya çıkan bazı hâdiseler karşısında istikametli hâreketi ta’yin edip neşretmekle Nur cemaatının hizmet birliğini korumak, münâfıkların planlarına karşı gerekli ikazları yapmak ve hizmet-i imaniyenin ve o yoldaki fedakârlığın ve keyfiyet hususiyetlerinin ehemmiyetini beyanla teşvik etmek ve böylece haslar dairesinden Nur cemaatı içinde mânevî disiplin ve istinad noktasını göstermek gibi çok ciddi hikmetleri bulunan lâhikaların neşrinin Risale-i Nur’da bir esas olduğu mânâsında hayli konuştuk. Bunun üzerine Tahirî Ağabey: “Ahî, parası benden, hemen git teksir makinası al” dedi. Ben: “Bu saatte büyük mağazalar kapanır, yarın bakarız” dedim. Ağabey ise: “Hayır şimdi gideceksin” dedi. Ben de hemen harekete geçtim.

Tahirî Ağabey, medrese hayatı beraberliğinde de nizam ve disiplinli idi. Namazlar tam vaktinde ve cemaatle kılınır. Namaza yakın, yani namazı biraz geciktirecek şekilde sofra kurulamaz. Bir hizmet olmadıkça medrese ehli, keyfine göre dışarılarda gezemez. Sabah ve ikindi dersleri, tam bir nizam altında icra edilir, abdest alan ıslak ayaklarla halılara basamazdı. Dersanede gıybet yasağını ilân eden levhası, odasında asılı dururdu. Sabah namazına yakın dershane ehlinin namaza hazır olmalarını nizam altına almıştı. Yemekler muayyen vakitlerde cemaatle yenirdi. Namazlarda sarıkcübbe ve tâdil-i erkân icra olunur, takva ve azimete riayet edilirdi. Cerrahpaşa semtinde iken altımızdaki daireden bir kiracı, bizim dairenin balkon direğine televizyon antenini bağlamıştı. Tahirî Ağabey, ev sahibine şikâyet edip anteni derhal kaldırttı. Bu Ağabey, medresede fuzulî ve mâlâyani sohbetler, lâübaliyâne şakalar ve gülmeleri sevmezdi. Medresede bu nizam ve disiplini, iyi yetişmek için elzem görüyorum.

Bu Ağabeyin en ehemmiyetli mes’elesinin birisi de, Risale-i Nur’da gösterilen prensip ve düsturlara, yani Emirdağ Lâhikası 73’de ifade edildiği gibi “Risale-i Nur’un talimatı dairesinde” hareket etmeye cehd gösterirler, sadakatı esas alırlardı.

Tahirî Ağabeyin takvaazimet ve ahkâm-ı Kur’aniyeye ve Risale-i Nur ve Üstad’a olan teslimiyetindeki hassasiyeti ileri derecede idi. Zübeyir Ağabey ise, bu sıfatlara sahib olmakla beraber, daha çok nifak cereyanına karşı tayakkuzu ve müdebbirliği ve bu cihetteki hassasiyeti ve Hz. Üstad’dan aldığı anlaşılan feraseti çok üstün derecede idi.

Rüştü Tafralı

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: