Terbiyede Anne Önceliği

İslâmî anlayışta, çocuk terbiyesinde annenin önceliği vardır. Bu düstûru, çocuğun sevgi ve şefkate olan şiddetli ihtiyâcının bir sonucu ve gereği olarak da ifâde edebiliriz. Çünkü, Allah kadınları, erkeklerde bulunmayan üstün bir şefkat ve merhametle mücehhez ve dolu olarak yaratmıştır. Bu sebeple, çocuğun istiğnâ yaşı denen –yeme, içme, giyinme ve hattâ istincâ işlerinde- başkasına muhtaç olmayacağı yaşa kadarki terbiyesi anneye âittir. Boşanma, ölüm gibi durumlarda istiğnâ yaşına gelmeyen çocuklar, -evlenmediği müddetçe- anneye verilir. Evlenme veya terbiye velâyetine ehliyetsizliği gibi durumlarda çocuk, belli esaslar çerçevesinde öncelik anne tarafında olan kadınlara verilir. İslâm hukuku bu noktada, öncelikle de anne olmak üzere bir kadın tarafından bakılmayı, “çocuğun haklarından biri” olarak tesbît etmiş ve annenin çalışması gibi bir mazeretle çocuğun bu haktan mahrûm edilmeyeceğini hükme bağlamıştır. (1)

Günümüzde Batıda gelişen ve benimsenen kadının çalışma hakkı ile, çocuğun anne tarafından bakılma hakkı, çocuk terbiyesinde ciddî bir problem olmuştur. Normalde annenin yerini hiçbir kadın veya en konforlu imkânlarla teçhîz edilmiş çocuk bakım müesseselerinin de tutmayacağı kabul edilmiştir. Öyle ki ilk iki yıl içinde, çalışma sebebiyle çocuğunu emzirmeyen kadınların da –suçluluk duygusuna düşerek- psikolojik rahatsızlıklara düştükleri tespît edilmiş, rapora bağlanmıştır. (2) (3)

Bugünkü uygulamada, çalışan anneler, küçük çocuklarına hizmet ve nezaret etmek üzere, mürebbîlik formasyonu hiç olmayan, ucuz ücretle ya çok genç, ya da çok yaşlı kadınları istihdâm etmektedir. Bu sûretle yaşanan sıkıntı az değildir. Çocukları, ilk yaşlarında eğitimsiz insanların nezâretine terk etme mâcerâsının, ileriki yaşlarda, çocukların suçluluk durumlarına te’sîr edecek bir kısım terbiyevî kirlenmelere mârûz kalabileceklerini göstermek için bir vak’a ile anlatacağım:

Bu vak’ayı bir vesîle ile anlattığım dâhiliyeci doktorlardan Prof. Dr. Mehmet Gündoğdu Bey, terbiye târihine geçecek kadar enteresan bir vak’ayı, o sıralarda üniversiteden ayrılmış bulunan bayan bir profesörün –ismini de vererek- başından geçen bir hâdiseyi anlattı. Bu profesör hanım, evdeki küçük çocuğuna nezâret etmek üzere yaşlıca bir kadınla anlaşır. Bir gün, ânî bir işi çıkar ve beklenmeyen bir saatte evine uğramak zorunda kalır. Çocuk uykuda olabilir, uyandırmayayım diye zile basmadan kapıyı anahtarıyla usulca açarak içeri girer. Bir de ne görsün: mürebbiye hanım koltuğa kurulmuş, ayak parmağını bebeğin ağzına vermiş, uyuyor, bebekte şapır şapır emiyor. M. Gündoğdu bey, doktor hanımın, çocuğu olan kadının çalışmasının bir cinâyet ve hıyânet olduğu kanâatini her yerde pervâsızca söylediğini ilâve etmişti.

Kaynaklar:
1-Ebu Zehra, Muhammed, el-Ahvâlu’ş-Şahsiyye, Mısır, 1957, s. 439. Geniş bilgi için bkz. Çocuk Hakları Beyannamesi Işığında İslâm’da Çocuk Hakları adlı kitabımız, s. 78-79
2-Bu sadedde Fransa’da Meclis’e verilen bir rapordan ilgili pasaj için bkz. Çocuk Hakları Beyannamesi Işığında İslâm’da Çocuk Hakları, s. 80-81
3-el-Haddâdî, Ebubekir İbnu Ali (v. 800 h.), el-Cevheretü’n-Neyyire, 2, 116

Prof.Dr. İbrahim Canan, Sorularla İslamiyet