Tüccar Kadın ve Mükemmel Eş Hazreti Hatice (RA)

Hazreti Hatice (ra) validemiz 556 miladî yılında Mekke’de doğdu. Babası Huveylid, annesi Fâtıma’dır. Asil bir soya mensuptur. Nesebi baba tarafından Kusay’da, anne tarafından da Lüey’de sevgili Peygamberimizin soyu ile birleşir.
Hazreti Hatice (ra) Cahiliye döneminde bile tahire (temiz) diye anılırdı.
Kureyş kadınları içinde soyca en üstün, şerefçe en büyük, servetçe en zengin olanıydı, akıllı, uyanık, içli ve ince düşünceli, bilgili, görgülü, medeni, donanımlı, dirayet sahibi, okuma-yazma bilme, Hazreti Hatice(ra)’nin dikkat çeken özelliklerden birkaç tanesidir.
Babası Kureyş eşrafından büyük bir tüccardı, ficar savaşlarından önce öldü, cahiliye döneminde iki evlilik yaptı.
Güvenli bulduğu kimselerle ortaklaşa ticaret yapmaktaydı. Büyük kervanlara sahipti.
Tanıdıklarının tavsiyesi üzerine çevresinde üstün ahlâk sahibi ve güvenilir bir genç olarak bilinen Hazreti Muhammed Mustafa (sav) ile anlaşma yaptı. Kölesi Meysere’yi de hizmetine vererek Şam seferine gönderdi.
Seferde, kölesi Meysere Hazreti Muhammed (sav)’in harikulade hallerini Hazreti Hatice (ra)’ye anlatınca daha önce iki kere evlenmiş ve dul kalmış kalan, iki erkek ve bir kız çocuğu olan Hazreti Hatice (ra) , Hazreti Muhammed(sav)’e hayran kaldı ve adetlerin aksine Efendimiz(sav)’e kendi talip oldu.
Teklifi kabul eden Hazreti Muhammed (sav) ile Hazreti Hatice (ra)nin yirmi beş yıl sürecek gelmiş geçmiş en mübarek izdivaç gerçekleşmiş oldu. 
Nikahları kıyıldığında Hazreti Hatice(ra) annemiz kırk yaşında, sevgili Peygamberimiz (sav) yirmi beş yaşlarındaydı. 25 yıllık evlilikleri süresince Peygamberimiz(sav) başka bir kadınla evlenmemiştir.
Hazreti Hatice (ra) annemiz misafirperver, cömert, şefkatli ve merhametliydi. Yetimlere, kimsesizlere sahip çıkardı güler yüzlü ve feraset sahibi idi. 
O devirde bile erkeğin egemen olduğu bir toplumda devrinin en büyük başarısını ortaya koymuştur.
Kadın patron olmak gibi bir misyonu üstlenmiş ve korkmadan, çekinmeden bu işini ifa etmiştir. O çağın medeniyetine onun gibi kaç kadın başarısı gösterebiliriz ki? Bizans, Fars, Hindistan gibi yerlerde kadının insan olup olmadığı tartışılırken o değme tüccarlara taş çıkartıyordu.
O Allah’ın selam gönderdiği ve Peygamber(sav)’in unutamadığı kadın, Cebrail onu methediyor, İnsanlık onu örnek alıyor. Adı Cennettin dört büyük kadını arasında zikredilmiş. 
Ev, iş, çocuk, bunun yanı sıra inzivaya çekilmiş bir eş. Hiç birini ihmal etmeden sekteye uğratmadan en iyi şekilde yerine getirebilmiş.
Üstelik eşi henüz peygamber değil sadece ‘doğruluğuyla ‘ sayılıp sevilen bir insanı eş seçiyor. Neden bizim gibi çok mallar ve çok oğullar sahibi zengin liderleri değil de kimsesiz bir yetimi seçti? Diye düşünebilirsiniz.
Hazreti Hatice (ra) annemizin bu evlilikten iki erkek, dört kız çocuğu oldu. İlk çocuğu Kasım İki yaşına kadar yaşadı. Kızları Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma idi. Son çocukları Abdullah, Nübüvvetten sonra doğdu, çok kısa ömürlü oldu, daha henüz sütten kesilmeden vefat etti.
Efendimiz(sav) her yıl Ramazan ayında yaklaşık bir ay müddetle Mekke’den çıkar, Hira Mağarası’na giderdi. 
Bir gün annemize şöyle açıldı: “Ey Hatice! Ben ışıklar görüyor, sesler işitiyorum. Ben bir kâhin olmaktan korkuyorum.
Allah’a yemin ederim ki şu putlardan ve kâhinlikten nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem.”
Hazreti Hatice (ra) annemiz, Onun korku ve endişelerini büyük bir basiret ve anlayışla izale etti.
610 miladî yılının Ramazan ayı idi. Cebrail (as) Hira mağarasında Hazreti Muhammed (sav) ‘e ilâhî vazifesini tebliğ etti.
Fahri Kâinat Efendimiz büyük bir heyecan içerisinde, yüreği titreyerek evine döndü. Annemiz, Efendimiz(sav)’i büyük bir sevinçle karşıladı.
“Anam-babam sana feda olsun, yüzünde şimdiye kadar görmediğim bir nur görüyorum, şimdiye kadar hissetmediğim bir koku alıyorum” dedi. Efendimiz heyecanlıydı. Ancak beni örtünüz, beni örtünüz!” diyebildi.
Hazreti Hatice(ra) annemiz hemen üzerini örttü,sardı sarmaladı ve yatırdı.
Hakkı, hakikati tam kavramış olan annemiz bir Peygamber hanımı olarak Efendimiz(sav)’in her zaman yanında olmuştur.
Hazreti Muhammed (sav) Efendimize büyük bir görev yüklenmişti. İçinde bulunduğu cemiyette bu vazifeyi yerine getirmek kolay değildi. Bütün dünya karşısında yer alıyordu.
Efendimiz(sav) bu büyük derdini annemize: “Bana kim inanır ya Hatice!” diye seslendirdi.
Soyu sopu, zenginliği, güzelliği ve olgunluğu ile şeref timsali annemiz büyüklüğüne büyüklük katan, ferasetli davranışıyla şeref ve izzetini artıran şu sözleriyle Efendimiz(sav)’e destek verdi: “Sana kim inanmaz ki? Önce ben inandım.” deyip kelime-i şahadet getirdi. İslâm’ın ilk Mü’mini oldu. İmana girerken düşünmek için zaman dahi istemedi.
En zor, en sıkıntılı en çaresiz dönemde o vardı. Kur’an-ı Kerim’de “Öncülerin En Öncüsü” olarak tarif edilen zirve noktada onu görmek mümkündür. 
Vahiy ve davet sürecinde yıllarca malı, canı, kalbi ve aklı ile beyinin yanında oldu. O fedakârlık sınırlarını aşan kelimeler ile ifade edilmeyecek kadar eşsizdir.
Hazreti Hatice (ra), o günlerde eşini adım adım takip etti. Adeta onun gören gözü işiten kulağı oldu. Bundan sonra her zaman onu kollayıp gözetti, herhangi bir problemle karşılaşmaması için beyini bir an olsun yalnız bırakmadı. Efendimiz(sav) hayatı boyunca ne zaman yaslanacak bir omuza ihtiyaç duysa onu her zaman yanında bulurdu.
Peygamberimiz (sav)
“Kendi zamanındaki yeryüzü kadınlarının en hayırlısı İmran’ın kızı Meryem’dir. Bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı da Hatice’dir.” 
’Herkes beni terk ederken o yanımdaydı, en zor günlerde beni o destekledi, onun yerini kimse tutamaz’’. Buyuruyor.
Hazreti Hatice (ra) Hazreti Muhammed (sav)in Peygamberlik döneminin fırtınalı zamanlarında Onun için bir huzur limanı, saadet sığınağı oldu.
Cebrail(as) Peygamberimiz(sav)’e abdest alıp namaz kılmayı öğretince Hazreti Hatice(ra) validemizle birlikte Mescid-i Aksa’ya yönelerek iki rekât namaz kıldılar. Hazreti Hatice, Allah Resûlü (sav) ‘e uyarak ilk cemaat olma şerefine ulaştı.
İnsanı hayata bağlayan, ona yaşam sevinci veren, hayatı anlamlı kılan değerlerin başında aile gelir.
Hatice Validemiz (ra), varlıklı bir hanım olmasına rağmen evinin işini kendisi görür, hizmetçi kullanmazdı. Özellikle de eşinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını kendisi karşılardı, şüphesiz isteseydi çok sayıda hizmetçisi olurdu, fakat o sadeliği tercih etmiş ve kibirden uzak bir hayat sürmüştür.
Hazreti Hatice (ra)’nin bu fedakârlığı yalnızca eşi ve çocuklarıyla sınırlı değildi. Rasûlullah(sav)’in aile efradına ve çevresine de ilgi ve alâka gösteriyordu.
Peygamberimiz (sav)’in sütannesi Hazreti Halime’yi düğünlerine davet ettiklerinde, Hazreti Hatice(ra), Halime’yi el üstünde tutmuş, ziyadesiyle alâka göstermişti. Hazreti Hatice(ra) kayınvalidesi konumunda bulunan Hazreti Halime’ye çok sayıda dişi deve hediye etmişti.
İlişkilerinde asla bencilliğe yer yoktu, birbirlerini kendi nefislerine tercih etmişlerdi. İşte böyle olduğu için ortaya mükemmel bir evlilik çıkmış ve tüm insanlığa örnek olmuştur.
O Resulullah(sav)’in hem eşi hem yardımcısıydı. Hem patronu hem öğrencisi, hem koruyucusu, hem inananıydı, hem destekleyen hem destekleneni, hem seven hem sevilendi.
Kavminin görkemli köşklerini, ibrişim ipeklerini, süslü mücevherlerini elinin tersiyle itmişti.
Son derece modern ve öngörülü bir insan. Aynı derecede atılımcı, araştırmacı, mana ilimleriyle hemhal, dik duruşlu bir şahsiyet. 
Tüm bunları Allah’ın Peygamberi için yapmıştı. O’nun aşkı, O’nun sevgisi ve O’nun davası için.
Kocasıyla aralarındaki yaş farkını kadın duyarlılığıyla telafi edip hissettirmemiş.
Efendimiz(sav)’e babalığı tattıran ilk kadın olmuştur.
Efendimiz(sav)’e tüm varlığıyla âşık olmuştur.
Efendimiz(sav)’e öyle âşıktır ki, deve kervanıyla ticari seferlere çıktığı sıcak günlerde, “O şimdi güneş altında yanıyor” düşüncesiyle evinin damına çıkmakta, güneş altında akşama kadar oturmaktaydı.
64 sene 6 ay yaşamış olan Hatice Validemiz(ra), miladî 620 tarihinde Rabbimizin müjdelediği Cennetteki sarayına uçtu. Aşka Adanmış Bir Ömür son bulmuştu. Mekke şehrinde, Hacun Kabristanı’na defnedildi. Kabrine bizzat Peygamberimiz(sav) indirdi. O tarihte farz olmadığı için cenaze namazı kılınmadı.
Danimarka Roskilde Universitesi’nden bir öğretim üyesi bayan, Dr. Lotte Begglid Mortensen “Sizin Peygamberinizin başarılı iş kadını olan bir eşi vardı. O öyle böyle bir kadın değildi. Doğunun katı tutum ve kültürüne baş kaldırmış bir kadındı. Bu direnişiyle önemli işler başarmıştır. Döneminin önemli bir iş kadınıdır. Kendinden on beş yaş küçük biriyle evlendi ve kimseyi umursamadı. Üstelik o zaman ve o ortamda oluşan bu direniş hayret vericidir.” Demiştir.
Merhum Ali Ulvi Kurucu Ağabeyimiz asırlar sonrası sanki Hazreti Hatice annemizi şiiriyle tarif ediyor:
‘’Tarihe şerefler veren erler anılırken,
Yükselmede ruh, en geniş âlemlere yerden.
Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden,
Geçmiş gibi Cennetteki gül bahçelerinden. ‘’
Susmayı konuşmak kadar iyi becerebilen kadın Hazreti Hatice (ra)
Tarihteki abidevi şahsiyetler tarih zemininde çiçek açarlar. Bu çiçeklerden birisi var ki eşi benzeri yok. 
Yaylada çiçek olmak kolaydır ama çölde çiçek olmak çok zordur. Hazreti Hatice validemiz(ra) bunu başarmış nadide bir kadındır.
“Kübrâ” Yeryüzü kadınlarının faziletçe en büyüğünü anlatmak için Hazret Hatice(ra) annemize lakap olmuştur.
Hazreti Hatice(ra)’nin hayatı, Allah’ın rızası, ailenin huzuru, dünya ve ahiret saadetinin kazanılması hususunda Müslüman aileler için çok önemli bir örnek teşkil eder. Onun hayat tarzı ve fedakârlığı anısının ölümsüzleşmesini netice verdi. Çünkü Hazreti Hatice (ra) Müslümanlar arasında çok sevildi. Arap olan veya olmayan birçok Müslüman aile kız çocuklarına onun adını vererek sevgilerini gösterdiler.
Peygamber Efendimiz (sav)’in üzerindeki bazı şüpheleri izale etmek için Bediüzzaman Hazretleri Efendimiz(sav)’in Hazreti Hatice validemiz(ra)’le evliliğini şöyle değerlendirmektedir.
“Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında ve hevesât-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemâl-i iffet ve tamam-ı ismetle Haticetü’l-Kübrâ (r.a.) gibi ihtiyarca birtek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zâtın, kırktan sonra, yani hararet-i gariziyetevakkufu hengâmında ve hevesât-ı nefsâniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücâtı, bizzarure ve bilbedâhe, nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu, zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.
Çetin KILIÇ
Kaynaklar;
Siyeri Nebi
Risalei Nur Külliyatı
İslam ve İhsan
Risale Haber
Aşka Adanmış Bir Ömür(Nurdan Damla)
Kadın ve Aile
Risalei Nur Enstitüsü
Risale Formu
Sorularla Risale

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: