Uç Beyi; “Abdulkadir Badıllı”

Sessiz bir kale….

Uzakta ama dik…

Taşların kıyamı…

Gölgesi sakince yayılıyor ovaya…

Güneşi ilk karşılayan, son uğurlayan.

Ufkumuzu süsleyen direniş silueti…

Kalbimizin taraçalarına kanat sesleriyle dokunan kartal uçuşu…

Bir dağ başı yalnızlığı…

Pınar başlarında duru derviş bekleyişi…

Yitiğimizi arayan gece nöbetçisi…

Unuttuklarımızı hatırlatan uç beyi…

Kalemimiz, kalemiz…

Abdulkadir Badıllı

***

O, Üstadının sadece hatırasını değil hatırını da ayakta tuttu.

Üstad’ı görmüş olmanın ayrıcalığına yaslanıp hatıralara sarılanlardan olmadı.

Geçmişe sığınmadı; geleceği inşa eden altın tuğlalara omuz verdi.

Derdi Üstad’ın imajı değil mesajı oldu.

Ortalıkta görünmek yerine, uzak köşelerde, sessiz odalarda  Bediüzzaman’ca söylemenin çilesini çekti. Alın teriyle ödedi Üstad’ı görmüşlüğünün bedelini… Akıl teriyle imzaladı sadakatini.

Yapılan yanlışlara bağırarak değil, doğruyu sakince ortaya koyarak karşılık verdi.

Eserler yazdı. Üstadı doğrulamak için binlerce sayfanın, yüzlerce kütüphanenin, onlarca ülkenin nazını çekti.

İnce bir fikir işçisi o. Ne alkış bekler ne nümayiş.

Elinden geleni yaptı. Dilinden geleni söyledi. Kalbinden geleni ortaya koydu.

Risale-i Nur’u maya metin bildi, çoğalttı metni, çoğaldı Risale’yle…  Tüketmedi, üretti.

Siyasal heyecanların yol açtığı savrulmalara, hakikatin sesini yükselterek cevap verdi.

Yanlışlar çoğaldıkça, iç sancısı çoğaldı, uykudan ve rahattan, servetten ve şöhretten vazgeçip doğrunun ırmağını daha gümrah akıtmaya koyuldu.

***

Kötülükleri azaltamıyoruz bari, iyilikleri çoğaltalım dedi…

Sadece 16 yaşında bir delikanlıydı Üstadını gördüğünde.

Dudakları hasretle uzandı bilgenin güngörmüş eline..

Öptü…

Ki pek izin verilmezdi.

Abdülkadir istisna olmayı hak etti demek ki.

Sonra çekti başını delikanlının bilge.. .

Usulca öptü başını…

Bize, çağın yetimlerine, genç Abdulkadir’in saçlarından bin şefkat busesi gönderdi…

Aldık, kabul ettik…

Sevdik…

Sessizce hep yanımızda kalsın isterdik..

Olmadı…

Olamazdı da!

***

Buseyi gönderiyoruz sahibine..

Bugün…

Uç beyine veda ediyoruz tebessümle…

Ölümü bin tebessüm görenin son görüldüğü yerde…

Senai Demirci

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: