Vakıf Ne Demektir, Vakıf İnsan Kimdir?

Vakıf, yaratandan ötürü yaratılanlara merhamet, şefkat ve sevginin müesseseleşmiş halidir. Diğer bir ifade ile Allah’a adanan, yani mülk olarak satın alınmak ve devredilmekten ebediyen men edilen mülkiyetlerdir.

Bunun da gayesi, bütün mahlûkâta, Allah’ın rahmet, şefkat ve merhamet nazarıyla bakmak ve elimizdeki dünyevî emanetleri, yine Cenâb-ı Hakk’ın rızasını gözeterek cömertçe infak edebilmektir. Buna, canını ve malını Allah için hibe edebilme, cenneti satın alabilme yarışı da denebilir.

Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de:
“O takvâ sahipleri, kendilerine rızık olarak verdiğimiz her şeyden (Allah yolunda) infak ederler.” (el-Bakara, 3). “Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet mukâbilinde satın almıştır…” (et-Tevbe, 111)

Hadis-i şerifte buyurulur.
“Kişinin kendi malı, hayır yaparak önceden gönderdiği; mirasçının malı da harcamayıp geri bıraktığıdır.” (Buhari)

Onun için kâmil bir mü’min olabilmenin asıl şartlarından biri de “servet emanettir” şuuruyla yaşayabilmektir. Memleketimiz şu sıralar, maddî, mânevî, içtimâî ve iktisâdî buhranlar içindedir. Böyle zamanlarda sadece farz olan zekatla iktifâ edilmemelidir. Cenâb-ı Hak, infâkın haddi hususunda:

“….Sana Allah yolunda ne vereceklerini soruyorlar. “İhtiyaç fazlasını!” de..” (Bakara, 219) buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-‘in, Ebû Zer gibi, dünyada bir dikili taşı dahî bulunmayan, fukarâ-i sâbirinden olan bir sahabîye:
“-Çorbana biraz daha su kat ve infakta bulun!” buyurması ne kadar mânidârdır.

İşte bu hassasiyetin müesseseleşmiş şekli olan vakıflar, İslâm’ın, yaratılmış her şeye karşı Müslümana yüklediği bir mesuliyettir.

Vakıf, ihsan yeridir. Maddî ve mânevî olarak muhtaca yürek sergileme mekânıdır. Bu bakımdan vakıf hizmetlerinde bulunan kimselerin, olgun, samîmî ve gönül insanı olması zarûrîdir.
İşte bu hassasiyetler içinde malı ve canı dâhil olmak üzere, sahip olduğu her şeyi Allah yolunda cömertçe sarf eden, ve bu sarfiyatı tevzîde büyük bir titizlik ile hizmet eden şahıslar “vakıf insan” olarak vasıflandırılır. Bu “vakıf insan”lar kendilerini bütün imkanlarıyla hayra sarf etmiş olduklarından, fânî vücudlarının toprak olmasından sonra da rahmetle anılmak sûretiyle ömürleri devam eder.

Vakıf insanının hizmeti sınırlı değildir. Vazifesi, elinin ve yüreğinin uzanabildiği her mekan ve her varlıktır. Vakıf insanı, ganî gönüllü, yani gönlü zengin insandır. Kalbi zengin olana, cüzdan fakirliği zarar vermez. Kalb zenginliği, kişinin zenginliğidir. Kalbi fakir olana da cüzdan zenginliği bir fayda vermez. Ancak onun fakirliğini arttırır.

Vakıf insanı çilekeş insandır. Zehirle pişmiş aşı yemeye tâliptir. Gönlü muhabbetle dolu olması îcâb eder ki, sırtındaki ve gönlündeki yükler hafiflesin. Tebessüm ve saygı onun karakterinin aslî bir vasfı olmalıdır. “İddia” ve “ben”, yani ucub (kendini beğenme hâli) ömrünü tüketmeli, onların yerine “sen” veya “siz” girmelidir. “Ben” ve “iddia” olan yerde ilâhî rahmet tezâhür etmez, zıddına gazab-ı ilâhîye dûçar olunur. Öfke, liyâkatsizlik ve âcizliktir. Zayıfı ezme temâyülüdür. Öfke, yalnız kişinin nefsini semizlendirir. Diğer bir ifade ile “benliğe” bahşiş vermektir.

Muhtaçların hassas zamanları vardır. Onların kırılmamasına çok dikkat etmek îcâb eder. Hiçbir imkânımız yoksa dahî tebessüm ve tatlı söz tasadduk etmeliyiz. Aksi halde onları, gönlünden vururuz. Onların bedduâları da, mâzallah, hüsrana vesîle olur.

Hadis-i şerifte buyurulur:
“Allah bu ümmete aralarındaki zayıfların duâsı, ibâdeti ve ihlâsı sebebiyle yardım etmektedir.” (Neseî)

osmannuritopbas.com

* Osman Nuri Topbaş ile yapılan sohbetten…

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: