Yağdır Mevlam Su!

Hüseyni makamındaki bir şarkının anlamlı sözlerinden birisi bu. Söz yazarı Erol Martal, bestekârı ise Mahmut Oğul. Kimsenin bunları hatırladığını sanmam ama, bu şarkıyı okuyan solistleri bilenimiz çoktur.

Türk sanat musikisine de konu olan, şarkılara kadar giren su, bütün canlılar için çok önemlidir. Hayatın olmazsa olmazıdır. Çünki canlı hücrelerde meydana gelen kimyasal reaksiyonlara sıklıkla doğrudan katılır.

2 Hidrojen ve 1 Oksijen atomundan meydana gelen suyun çok özellikleri var, bir kısmından bahsedeceğiz. Önemli özelliğinden bir tanesi “çözme ve taşıma” özelliğidir. Büyük moleküllü maddeler Hidrojen köprüleriyle su molekülüne bağlanırlar ve suyu tutarlar. Küçük moleküllü maddeler için ise iyi bir çözücüdür. Örnek olarak tuz gibi. Birçok metabolik olay sulu ortamda gerçekleşir ve sonuçta oluşan birçok artık ürün suda çözünmüş olarak atılır.

Suyun “termal kapasitesi”, yani suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, bilinen diğer sıvıların çok büyük bölümünden daha yüksektir. Yani suyun ısısını artırmak için çok yüksek kalori gerekir. Bu sayede, % 70’i sudan oluşan vücudumuz çok hızlı bir şekilde ısınmaz.

Suyun “termal iletkenliği”, yani ısıyı iletebilme yeteneği, bilinen diğer herhangi bir sıvıdan en az dört kat daha yüksektir. Su iyi bir ısı düzenleyicisidir, yüksek buharlaşma yeteneğine sahiptir. Bu sayede vücut, içinde oluşan yüksek ısıyı hızla deriye taşır. Hatta bunun için deriye yakın olan kan damarları genişler ve biz de bu yüzden ısındığımız zaman kızarırız.

Normal bir insan 10 kilometrelik yolu bir saat içinde koştuğu zaman, yaklaşık 1000 kalorilik bir ısı açığa çıkarır. Eğer koşu sırasında bu ısı vücuttan atılmasa, koşan kişinin vücut ısısı o kadar artacaktır ki, koşucu daha birinci kilometrenin içinde komaya girecektir. Vücut, açığa çıkan ısı karşısında kendisini serinletmek için terleme mekanizmasını kullanır. Terleme sırasında deriye yayılan su, hızla buharlaşır. Bu buharlaşma sırasında ise, gizli ısısı çok yüksek olduğu için, yüksek ısıya ihtiyaç duyar. Bu ısıyı vücudumuzdan çekip alır ve böylece bizi soğutmuş olur. Bu soğutma o kadar etkilidir ki, bazen üşütmeye bile neden olabilir.

Suyun “akışkanlık özelliği” de çok yüksektir. Bu değer, bizim için hayati öneme sahiptir. Suyun akışkanlığı biraz daha az veya biraz daha fazla olsaydı yaşamsal faaliyetleri sürdürmek imkânsız olacaktı. Hareketli organların çevrelerinde veya aralarındaki boşluklarda bulunan su, bunların hareketini kolaylaştırmaktadır. Suyun akışkanlık değeri, sadece hücre içindeki hareketler bakımından değil, aynı zamanda dolaşım sistemi açısından da çok önemlidir.

İnsan vücudunun su oranları yaşlara göre değişir. Yeni doğan bebekte % 90, çocuklarda %70, yetişkinlerde ise %60 oranlarındadır. Yaş ilerledikçe suyun yerini yağ dokusu almaya başlar, su oranı da azalır.

Vücudumuzdaki suyun 2/3’ü hücrelerin içinde, geri kalan su ise damarlarımızda, dokular arasında, sindirim sistemi ve vücut boşlukları içinde bulunurlar.

Öncelik sırasına göre insanın her an havaya ihtiyacı vardır. Çünki, her 3 sn de bir nefes alırız. Her zaman suya, her zaman ve her gün gıdaya ve her hafta da ışığa ihtiyacı vardır.

El, yüz ve önkollarının, haftada 10–15 dakika kadar güneşe maruz kalması, kanda yeterli miktarda aktif D vitamini oluşması için yeterlidir. Günlük su ihtiyacı yetişkin biri için harcanan her kalori başına 1-1.5 ml dir. Bunun %60’ı sudan, %40’ı ise yiyecek ve içeceklerden temin edilmelidir.

* cesed-i insan havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu (SÖZLER, 9.Söz)

* İnsan maddî hayatında, her anda havaya, her vakit suya, her zaman ve hergün gıdaya, her hafta ziyaya muhtaçtır. Bunların tekerrürü haddizatında tekerrür olmayıp, ihtiyaçların tekerrürü içindir. (M.NURİYE, Habbe)

Bedenin ihtiyaçlarını giderirken zamanın da önemi vardır. Sabah kahvaltısı öğünler içerisinde en önemli olanıdır, ana öğündür. Güne hem iyi başlamak hem de günün daha iyi geçmesini sağlamak için sabah kahvaltısı yapmadan işe başlanmamalıdır. En besleyici gıdalar sabahleyin alınmalıdır. Öğle ve akşam yemeklerinde de yenecek gıdalar farklı farklıdır. Öğleyin orta, akşam ise hafif yemekler tercih edilmelidir. En az kalorili yemekler akşamleyin alınmalıdır. Gece yemek yemek ve yatmak sağlığa zararlıdır.

Susamak, vücudun su kaybettiğinin en önemli göstergesidir. Susama hissi vücuttan 0,5 ila 1 litre su kaybedildiğinde gelişir.

* Cismani ihtiyaçlar vakitlerin ihtilaflarıyla tebeddül eder, noksan ve fazlalaşır. Mesela, havaya olan ihtiyaç her anda var. Suya olan ihtiyaç, midenin harareti zamanlarında olur. Gıdaya olan hacet, her günde olur. Ziyaya olan ihtiyaç, alelekser haftada bir defa lazımdır. Ve hakeza… (M.NURİYE,14.Reşha)

Suyun hoş bir tadı vardır ancak bir rahatsızlığı bulunan kişiler bu tadı alamaz ve suya acı diyebilirler.

* Evet, gözleri hasta olan, güneşin ziyasını inkâr eder; ağzı acı olan, tatlı suya acı der (İ.İCAZ)

İnsanlardan başka bitkilerin de suya ihtiyacı vardır. Meyveler, sebzeler çamurlu bulanık bir su içerler. Mesela nar ağacı, rahmet hazinesinden saf, kırmızı bir şarab gibi meyvesini bize sunar. Kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar; konserve kutusu gibi meyvelerini bizim için saklar. Bir süt kutusu olan Hindistan cevizi ve incir gibi ağaçlar meyveler, çamurlu suyu içer ama en güzel gıdaları bize içirir, yedirir.

Meyvelere kadar suyun çıkma nedeni suyun son derece yüksek olan “yüzey gerilimi “ özelliğidir, yani “sıvıların yüzeyinin gerilmiş bir zar gibi davranması özelliği” dir. Bunun nedeni, sıvıyı oluşturan moleküllerin birbirlerini çekmeleridir. Bitkilerin ve ağaçların köklerindeki ve damarlarındaki kanallar, suyun yüzey geriliminden yararlanacak şekilde tasarlanmışlardır. Yukarı doğru gidildikçe daralan bu kanallar, suyun yukarı doğru tırmanmasına neden olurlar.

* zeminin suya muhtaç nebatatına yağmurla yardım eden (MEKTUBAT, 20.Mektup)

* Bak, başında çok süt konserveleri taşıyan hindistan cevizi ve incir gibi meyvedar ağaçlar, rahmet hazinesinden lisan-ı hal ile süt gibi en güzel bir gıdayı ister, alır, meyvelerine yedirir, kendi bir çamur yer. Nar ağacı sâfi bir şarabı hazine-i rahmetten alıp meyvesine yedirir, kendisi çamurlu ve bulanık bir suya kanaat eder. (M.NURİYE, Zühre)

* Sen yalnız şu ipe takılan tatlı konserve kutusuna bak. Haşiye 16 Eğer onun gizli matbaha-i mu’ciznümâsından çıkmasa idi, şimdi kırk para ile aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.

Haşiye 16

Konserve kutusu, kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar; süt kutusu Hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine işarettir. (A.MUSA, 2.KISIM)

Canlılar için su çok önemlidir. Sadece maddenin katı ve gaz haline izin vermiş olsa, hayat hiçbir zaman var olamayacaktır. Çünkü katı maddelerde atomlar birbirleri ile çok içiçe ve durgundurlar ve canlı organizmaların gerçekleştirmek zorunda oldukları dinamik moleküler işlemlere kesinlikle izin vermezler. Gazlarda ise atomlar hiçbir istikrar göstermeden serbestçe uçuşurlar ve böyle bir yapı içinde canlı organizmaların karmaşık mekanizmalarının işlemesi mümkün değildir.

* Evet, nasıl ki buhar, su, buz gibi havâî, mâyi, câmid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. (12.Lema)

Sular her zaman yüzeyden donarlar ve buz her zaman suyun üzerinde yüzer, dibe batmaz. Bilinen tüm maddeler ve sıvıların, ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler. Hacim azalınca yoğunluk artar ve böylece soğuk olan kısımlar daha ağır hale gelir. Bu yüzden sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Ama su, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+ 4°C’ye) düşene kadar büzüşür, ama sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Yani buz, aslında “normal” fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer.

Soğuk kış günlerinde ısı 0°C’nin altına düşer. Bu soğuk elbette denizleri ve gölleri de etkiler. Bu su kütleleri giderek soğurlar. Soğuyan tabakalar dibe doğru çöker, daha sıcak kısımlar yüzeye çıkar, ama bunlar da havanın etkisiyle soğur ve yine dibe doğru çöker. Ancak bu denge sıcaklık 4°C’ye gelince birden değişir, bu kez ısının her düşüşünde, su genleşmeye ve hafiflemeye başlar. Böylece 4°C’lik su en altta kalır. Daha yukarıda 3°C, onun üstünde 2°C, böylece devam eder. Suyun yüzeyi ise 0°C’ye vararak donar. Ama sadece yüzey donmuştur. Buzun ve karın termal iletkenlikleri ise düşüktür. Yani buz, havadaki soğuğu, altındaki su tabakasına çok az iletir. Böylece dışarıdaki hava –50°C’yi bulsa bile, denizin üstündeki buz tabakası bir-iki metreyi geçmez. Yüzeyin altında kalan 4°C’lik bir su tabakası, balıkların ve diğer su canlılarının yaşamlarını sürdürmeleri için yeterlidir. Foklar, penguenler ve diğer kutup hayvanları, bu sayede denizin üstündeki buzu delip alttaki suya ulaşabilirler.

* Lâtif, nâzik su incimad emrini aldığı vakit, öyle şiddetli bir şevkle o emre imtisal eder ki, demiri şak eder, parçalar. Demek burûdet ve tahtessıfır soğuğun lisanıyla, ağzı kapalı demir kaptaki suya “Genişlen” emr-i Rabbânîsini tebliğinde, şiddet-i şevkle kabını parçalar. Demiri bozar, kendisi buz olur. (LEMALAR, 17.Lema)

Suyun bir damlasında bile hayat vardır.Bir damla su mikroskopta incelendiğinde Planktonlar, tek hücreli mikroalgler, terliksi hayvan, kamçılı hayvan ve amipler suda yaşayan mikroskobik canlılar gibi birçok varlıklar görülür. Her birisinin harika özellikleri vardır, onlara aklın mikroskobuyla bakılmalı, seyredilmeli bu harika sanatların yaratıcısı önünde saygıyla secdeye varılmalıdır.

* O kadar küçüklüğüyle beraber bir âlem-i hayvanat-ı hurdebiniyeyi istiab eden bir katre suya, aklın hurdebiniyle temaşa ediniz (MUHAKEMAT, Mukaddime)

Dr.Selçuk Eskiçubuk

 www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: