Yavuz’un Torunları Yayladağılılar

Haber, Gezi notları… 

Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan meşru hak talepleri, Esed rejimince kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmış, barışçıl protestolara silahlı ve ölümcül müdahaleler yapılmıştır. Esed rejiminin, gösterileri şiddet yoluyla bastırmaya çalışması, göstericilere doğrudan ateşli silahlar kullanması, Suriye’de bugün önü alınamaz bir iç savaşın başlamasına sebep olmuştur. Bu yaşananların en ağır sonuçlarından biri de Esed rejiminin katliamları ile birlikte Suriyelilerin komşu ülkelere sığınmaya başlamaları olmuştur. 2011 yılı Mart ayında Suriye’de başlayan olaylarla birlikte Türkiye’ye, Türkiye’yi aşarak Avrupa devletlerine ciddi mülteci hareketleri başlamıştır ve devam etmektedir. Suriyeli mültecilerin ülkemize ilk adım attıkları noktalardan biride Hatay’ın Yayladağı ilçesidir. 2011 yılından itibaren Yayladağı ismini haberlerde sık sık duymaya başladık. 10 Eylül- 30 Eylül 2015 zaman dilimini memleketim Yayladağı’nda geçirdim. Tanıyalım Yayladağı’nı…

Yayladağı, Türkiye’nin ve Hatay ilinin en güneyinde yer almakta olup, doğusunda Suriye, Antakya ve Altınözü ilçesi, batısında Akdeniz ve Suriye, kuzeyinde Samandağ ilçesi ve güneyinde de Suriye bulunmaktadır. Yayladağı, Hatay’a bağlı ilçedir ve Türkiye’nin coğrafi olarak en güneydeki stratejik bakımdan çok önemli bir noktasıdır.. 36°- 42° paralelleri arasındaki Türkiye’nin 36’ncı paraleline yakındır. Yayladağı sınır kapısı ve gümrüğü Türkiye’nin Suriye’ye açılan kara kapılarındandır.

Yayladağı ilçesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Yavuz Sultan Selim Mısır seferi, Mercidabık zaferi dönüşünde ordusu ile birlikte burada konaklamış ve bu yüzden de buraya “Ordu ” ismi verilmiştir. Yayladağı’nın bölgedeki stratejik ve jeopolitik önemini gören Yavuz Sultan Selim Ordusunun bir kısım askerlerini de bu bölgeye yerleştirmiştir.Yavuz’un ordusu ile Türkmen dağ köyleri arasında sosyal ve ticari ilişkiler meydana gelmiş. Hatta Yavuzun odasının temizliğini bir Türkmen kızının yaptığı rivayet edilir Köylülere nereye gidiyorsunuz denildiğinde ‘Ordu’ya gidiyoruz derlermiş.. Bu ifadeden dolayı da bu bölgeye Ordu adı verildiği söylenir. 1918’de İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilen Hatay ve Yayladağı, 1938’de Bağımsız Hatay Cumhuriyeti’ne kavuştu. 23 Temmuz1939 da referandum sonrası Türkiye’ye bağlandı. Hatay’ın kurtuluş günü olan 23 Temmuz’u Yayladağı’nda kurtuluş günü olarak kutlar Cumhuriyetin ilânından sonra, 1940 yılında Karadeniz’deki ordu ile ismi karıştığından Yayladağı olarak değiştirilmiştir. Bu ismi de bölgedeki Yayladağı’ndan almıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde buradan, Trablus Şam’a bağlı Ordu köyü olarak söz etmektedir.

Bölgedeki ilk yerleşim Hititler döneminde olmuştur. Nitekim Keldağı (Cebeliakra yöre dilinde Cobaraklı) üzerinde 1316 m. yükseklikteki küçük bir teras üzerinde Hititlerden kalma bir mabet olduğu sanılmaktadır. Seleukos I Nicator zamanında burada Zeus adına bir mabet yapılmıştır. Bu mabet ilk defa 1832 yılında fark edilmiş, 1928 yılında küçük çapta bir araştırmadan sonra 1963 yılında W. Djobadze burada kazı yaparak 55.50×60 m. genişliğinde avlunun güneydoğusundaki mabedi ortaya çıkarmıştır. Bu mabet, MS. V. ve VI. yüzyıllarda kullanılmış XIII. yüzyılda da kilise olmuştur.

Yayladağı’na Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizanslılar egemen olmuşlar. Hz. Ömer zamanında başlayan Arap akınları sırasında onların eline geçen bölge, 300 yıl kadar Arapların elinde kaldıktan sonra Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. O dönemde Abbasiler Türk boy ve aşiretlerini buraya yerleştirerek Savcılar aşireti reisi Kasım Bey`i buraya Bey olarak atamıştır. Nitekim Kasım Bey`in Bizanslılardan alıp, camiye dönüştürdüğü Kasım Bey Camisi günümüze kadar ulaşmıştır. Kasım Bey yaptırdığı bu eserlerin idaresi için, Kesap, Kozluk, Helgin ve Şakşak gibi yerleri vakfetmiştir.

Malazgirt Zaferi’nden sonra (1071) Anadolu’yu Türkleştirme çalışmaları içerisinde Selçuklular zamanında Ordu adıyla anılan Yayladağı, Osmanlılar zamanında da Ordu Muradiye adıyla anılmıştır. Yavuz Sultan Selim, Mercidabık zaferinden sonra Yayladağı’nda konaklar, buraya bir okul yaptırır. Yavuz Selim İlkokulu olarak adlandırılan bu okul günümüze kadar, bir bölümü restore edilerek, bir bölümü yenilenerek ayakta kalmıştır.

(http://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=187)

Yavuz Sultan Selim, Mercidabık zaferinden sonra Şam’da ve Yayladağı’nda konaklar. Rivayete göre Şam veya Yayladağı’nda Padişahın odasının temizliğini yapan bir hizmetli, Türkmen kızı, padişaha aşık olur. Gel gör ki cihan padişahına bir hizmetlinin aşık olması duyulmuş, görülmüş şey değildir. Kızcağız bir sabah padişahın yastığına yaklaşır ve kılıfa bir yazı yazar:
“Aşık olan neylesin?”
Akşam odasına gelen hünkar yatacağı sırada yastıktaki yazıyı görür, okur, gülümser ve altına şöyle yazar:
“Derdi ne ise söylesin”
Ertesi gün odaya gelen hizmetli kız yarı korku, yarı ümitle yaklaşır yastığa ve padişahın yazısını görünce eli ayağına dolaşır. Neden sonra kendine gelir ve hemen yazar yastıktaki dizelerin altına:
“Ya korkuyorsa neylesin?”
Akşam gelen padişah dizeyi görünce altına yazıvermiş hemen:
“Hiç korkmasın, söylesin.”

Bir aşkın, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine:

” Seven insan neylesin, Hemen derdin söylesin, Ya korkarsa neylesin ,Hiç korkmasın söylesin”

Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan’ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek:

” Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kızı huzura getirin.”

Emir derhâl yerine getirilmiş ki Ahu gözlü, endamı hoş, alımlı, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli? Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler? Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin  “Selim” diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanın aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani alemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:

” Koca hünkâr, ağlamış” ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, şu dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmış:

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek

Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek

Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân

Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.”

Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yapti ki

Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı

Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken

Felek beni bir ahu gözlüye esir etti..

Memleketim Yayladağı hakkında genel bilgiler vererek yazıma başladım.  Hemen söyleyeyim ben Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı, Yavuz Selim İlkokulunda öğrenim hayatına başladım.Yayladağı’nın belediye başkanı Mehmet Kalkan kardeşimle bu okuldan beraber mezun olduk. Kendisiyle görüşmemizde eski günleri yad ettik. Yayladağı için düşüncelerini dinledim.

Rahmetli babamın hacı benim ilkokul arkadaşım olan Mehmet Kalkan kardeşim, sohbetimizde, “Yavuz’un bölgeye yerleştirdiği sınırların parasız bekçileriyiz. Bölgenin denge unsuruyuz. Bu insanlar bugüne kadar hizmetlerden çok daha fazlasını hak ediyor. Bu nedenle Yayladağı’na 200 trilyon gibi büyük bir rakam yatırım için ayrıldı. Bu rakamla Yayladağı’nın kaderini değiştirecek çeşitli projelerimiz hazır. İlçeden göçü önleyip, köye dönüşü sağlayacağız.”diyordu.

Yayladağı’nın ilçe dışında binlerce insanının olduğunu hatırlatan Kalkan, “Maalesef Yayladağı yıllardır göç veriyor. Köylerimize gittiğimizde bunu çok net görüyor üzülüyoruz. Birkaç yaşlı insanımız kalmış, çoğu ev boş. İnsanlar asgari ücret veya daha düşük ücret için köyünü, toprağını terk etmiş. İşte bütün çabamız bu ilçeyi yeniden canlandırmak olacak. 10 yılda yaklaşık 100 bin nüfus rakamını laf olsun diye söylemiyoruz. Gerçekten Yayladağı’ndan göçü önleyecek, köye dönüşü sağlayacak, tarımsal, turizm, spor, eğitim ve diğer alanlarda yapılacak onlarca projemiz var. Bunlar inşallah Yayladağı’nın kaderini değiştirecek. Ben buraya memleketim Yayladağı’na bu önemli hizmetleri vermek için belediye başkanlığına aday oldum ve Allaha şükür kazandım. İnşallah Projelerimizi hayata geçirerek, yaşanan son Suriye olayları ile stratejik ve jeopolitik önemi daha da artan güneyin şirin serhat şehri ilçemizi kalkındırmak tek gayem olacaktır”. Belediye başkanımızın projelerini hayata geçirmesi için, devletimizin, hükümetimizin Yayladağı’na destek vermeleri, biz Yavuzun torunları olarak Yayladağılıların isteğidir.

Yayladağı’nda ensar muhacir kardeşliği yaşanıyor. Kurban kesen Yavuzun torunları önce muhacir kardeşlerini gözetiyordu. Bayram namazını Suriye’den gelen kardeşlerimizle omuz omuza kıldık. İstanbul’da Suriyeli kardeşlerimizin dilendiklerini görüyor üzülüyorum. Yayladağı’nda  bir dilenen Suriyeliye rastlamadım. Demek devlet, Yavuzun torunları kardeşliği müşahhas olarak yaşıyordu. Evlenenler, iş kuranlar tam bir ensar muhacir kardeşliği. Sıkıntılar yok mu var tabii. Hem biz hem Suriyeli kardeşlerimiz bir imtihandan geçiyoruz. Sabredenler, şükredenler bu imtihanı kazanacak. İnşallah savaşlar, zulümler bir gün bitecek O zaman Suriye Türkiye ilişkileri çok daha iyi olacak. Çünkü Türkiye kardeşlerine sahip çıkıyor ekmeğini kardeşiyle paylaşıyor. Yayladağı kardeşini kucaklıyor.

Yayladağı’nda akraba, eş, dost ziyaretlerinde bulundum.Yalaz (Lobas) köyünde şehitler için okutulan, Hayırsever hemşehrimiz Hacı Yusuf Önal camiinin açılışı için okutulan, değerli kardeşim Nurettin Okay’ın  oğlu için okuttuğu mevlit merasimlerinde bulunarak, özlediğim mevlit aşlarından yedim.

Değerli kardeşim Yayladağı Anadolu Lisesi Müdürü Necat Güleç kardeşimi makamında ziyaret ettim. İlçemizdeki İman  ve Kuran hizmetinin öncülerinden olan  kardeşimi daveti üzerine evinde de ailece ziyaret ettik. Gösterdikleri yakın, samimi ilgiden dolayı teşekkür ederim.

Ortaokul arkadaşım Şemsettin Aktaş ile görüşmemizde, kardeşliğimizi bozmak isteyenlere, müslümanı, müslümana düşürmek isteyenlere  karşı akıllı olmamız, ferasetli olmamız, üst seviyede gündeme gelen anlaşmazlıkların  tabana mal edilmemesi üzerinde mutabık kalıyorduk. Bir yapı içinde yapılan bir hata, yanlışlık, ihanet varsa yapanlar cezalandırılmalıdır. Genele teşmil edilmemelidir.

Yayladağı’nda kayın pederim ve kayın validemin yanında ailecek kaldık. Bu vesileyle kendilerine hürmetlerimi takdim eder, ellerinden öperim.

Yayladağı’nda okuma oranı bilhassa 1980 sonrası büyük artış göstermiştir.Üniversitede okuyanlar yıllar itibariyle artış göstermiştir. Bilindiği üzere her yerleşim merkezinin sosyo-ekonomik şartları yaşayanlarının geleceğe yönelik planlarına yön verir. Yayladağı gerek ticari yapısı gerek arazi yapısı yetersiz olduğu için gençlerinin çoğunluğu yegane alternatif olarak okumayı, yüksek eğitimi seçmektedir. Her ne sebeple olursa olsun gençlerin eğitime verdikleri önem son derece gurur vericidir. Zaten ülke bürokrasimize göz attığımızda Yayladağı’nda doğmuş büyümüş üst düzeyde bir çok insanı görmek mümkündür. Yayladağılılar  her devir ve her şartta  devletinin yanında olan insanlardır.

Bediüzzaman,  huzur ve mutluluğu   sağlayacak reçeteyi “Kur’an’ın Eczahanesi”nde hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Bu reçete,  Kur’anı anlamak için Risale-i Nur eserleridir. Yayladağı’ndan, Üniversitede okumuş veya okuyanların çoğu Risale-i Nur eserleriyle tanışmış, hayatlarını bu hakikatlerle şekillendirmişlerdir. Bu yazıyı okuyan, Profesöründen, valisine,  doktoruna, hakimine, savcısına, avukatına, mühendisine, öğretmenine, mali müşavirine her meslekten   Yayladağılı bana hak verecektir.

Yayladağı halkı,  okumuş Yayladağılılardan fikir ve proje üretmelerini, zenginlerinden de imkanlarını Yayladağı’nda değerlendirmelerini bekliyor. Yayladağı belediyesi fikir ve projelerinizi bekliyor. 2015 yılı Kurban bayramında sohbetlerimin özeti buydu. Yavuzun torunlarına duyurulur…

Yayladağı halkı birbirlerine karşı hoşgörülü devletine milletine bağlı, samimi, içten insanlardır. 12 Eylül 1980 öncesi Hatay’da Kahramanmaraş’ta meydana gelen kardeş kavgasını meydana getirmek istediler başaramadılar. Bunda Yayladağı halkının rolü büyüktür. Gezi olaylarında da Hatay’ı karıştırmak istediler, yine başaramadılar. Çünkü Hatay’da Yavuz’un torunları Yayladağılılar var. Suriyeli kardeşlerimizle beraber yaşıyoruz. Yine karıştırmak istiyorlar. Başaramayacaklar. Yayladağı’nda ensar muhacir kardeşliği yaşanıyor.

Yavuz Sultan Selim, Mekke ve Medine’nin Hizmetkârıydı, dokuzuncu Padişah, ilk Halife’ydi..Yavuzun torunları Yayladağılılara,  milli ve manevi değerlere bağlılık yakışır. İmana ve Kur’an’a hizmet etmek yakışır. Vatana ve millete birlik ve beraberlik içinde  hizmet etmek yakışır. Düşene, muhacire yardım etmek yakışır. Kardeşi,  milleti birbirine düşürmek isteyenlere karşı ‘Yavuz’  olmak yakışır.

Yayladağılıca

Yayladağılıyı dilinden tanırım ben
Sonra mertliğinden.
Yarım Arap ağzıyla kelimeleri ezişi, büzüşü..
Şivesinin tatlılığından.
Ben Yayladağılıyı konuşmasından tanırım…
Bir büyücü gibi oynar kelimelerle
Dili ne kadar tatlıysa, yüreği o kadar büyüktür.
Her Türkçe kelimenin yerine söylenecek
Bir Yayladağılıca vardır.

Sen bilirsin yerine ıstıfıl ol ya da albili
Zavallıya maatter, mantar’a mayasıl…
Kumaya nöker, baklaya pahala! . Diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Sürütmeli…

Siyah zeytine attun, çamaşıra asbab
Taş söken demire mürdüm,
Tembel e allek, galibaya allehem…
Çocuk hem yaramaz hem sevimliyse akkürüt diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hemde Yenice köylü…

Şerbet e akıt, tütün kirine akir,
Salyangoz a bezzeke, patlıcan’ a balcan,
Ağıza avırt, incir tatlısına belben,
Cinsel gücü arttırıcı ot’ a çakşır diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hemde Bezgeli…

Varile bermil, tohuma bider,
Geçen seneye bıldır, serte berk,
Maydonoza bakdeniz, teke bes,
Tarla arasına yapılan duvara bağlama diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Yercili…

Cam parçasına cıncık, bezelyeye cılban
Civcive cücük, kavgaya çekiş,
Sopaya dehnek, teyzeye diyaza,
Ortada tek başına kalmaya dasdingil diyorsa
Yayladağılıdır…
Hemde Karaköseli..

Gir yerine dıkıl, yengeçe ellengeç
Neneye eci, boş araziye felhan

Şımarık kıza firtik, mantara göbelek
Dağın eteğine gedik, kaba sabaya göbüt,
Selvi ağacının yuvarlak bitkisine haneke diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hem de Körfeli…

Kötü kıza höşşük, döküntüye hışva
Avluya höfkere, tahtaravelli’ ye höngülhöç.
Halaya halti veya amti… ayran aşına siresil
Başı sarı olan musluğa hanifiye,
Şaşırmışsa şayet haşşeler ola! … Diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hem de Çahsınalı…

Kovaya helke, doğurmamış ineğe havli
Sinirlenmeye hoklanmak, teneye habbe
Ufaka haytik, boğaza hırtlak
Tamam mıya helimi, gömleğe işlik,
Çok konuşana çenen çekile diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Kurpücüklü..

Çökeleğe kesnik, uzun don a könçek
Büyük pınara kastal, kemere kayış
Kavanoza katrembiz, bukalemuna kehkehi
Allah belanı versin yerine kahbendırı… diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hem de Kösrelikli…

Kediye pissik, bademe payam.
Merdivene süllüm, mantıya şişperek
Emekli olmaya tekavüte ayrılmak
Eşek yavrusuna kürrüş, uzun saça küşşe
Yastığa kırlent, susama küncü,
Batıdan esen rüzgâra karbi diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hem de Öküz damlı…

Cevize koz, keneye kırşak
Kantara kabben, sincapa kalli,
Bazene keeskere, biçimsize meymenetsiz
Kırmızı mercimeke mahılta, yolçatına mafrak
Evlerde karşıdan karşıya uzatılan direğe
Mürebbeee diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Surmacıklı…

Daha yığınladır benzer kelime,
Hoşça gelir ağır aksak dilime.
Gurbette bir acı gelir sol yerime,
Elim böğrümde düşünürüm hep…
Yayladağı aah! ..Yayladağı,
Kaybettiğim sevgili!..

(http://www.siirevim.com/siir/siir-32109-yayladagilica&sira=22Abdurrahman Kara)

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: