Yusuf’laşmak, Yunus’laşmak, İbrahim’leşmek

Kur’an-ı Kerim’de geçen Hz. Yusuf kıssası, her çağın insanı için bir ibret levhasıdır. Bu özelliği sebebiyle Kur’an’da “Ahsenül Kasas” (en güzel kıssa) olarak zikredilir. Yusuf Suresi’nin başından 102. ayete kadar olan bölümde anlatılan bu kıssa, Yusuf’un başından geçenlere ilişkindir.

Özetlemek gerekirse, çok yakışıklı olan Yusuf’u, kıskanan kardeşleri, ondan kurtulmaya karar verip av bahanesiyle götürdükleri ıssız bir dağ başında bir kuyuya atarlar. Üstünden çıkardıkları gömleğini de avladıkları bir hayvanın kanına bulayıp babaları Hz. Yakub’a gösterirler: “Kardeşimiz Yusuf’u kurtlar parçaladı.”

Kuyudaki Yusuf’un imdat çığlıklarını kimse duymaz, zira çevrede kimse yoktur. Ama her zaman, her yerde biri vardı: O Allah’tır. “Onun izni ve haberi olmadan sarı yaprak bile yere düşmez!”

O umutsuzluk deminde dahi yan gelip yatmaz. Teslim olmaz. Tırmanmaya çalışır. Elleri parçalanana kadar uğraşır. Bir taraftan da dua eder.

Derken, bir kervan yaklaşır kuyuya. Kervandakilerin Yusuf’tan, Yusuf’un kervandan haberi yoktur. Ama “Allah her şeyden haberdardır! Aşılmaz tek irade O’nun iradesi, şaşmaz tek hesap O’nun hesabıdır!”

İhtiyaçlar kuyu başında kesişir. Susayan kervancılar kuyuya bir kova sarkıtırlar. Amaçları Yusuf’u kurtarmak değil, kuyudan su çekip susuzluklarını gidermektir. Hz. Yusuf kuyuya sarkıtılan kovaya tutunur ve yukarı çekilir. 

Mısır’a götürüp köle niyetine satılır. Bir iftiraya uğrayıp, yedi yıl zindanda yatar. Nihayet nice “olmaz”lar olur ve Hz. Yusuf, Mısır’ın “ikinci adamı” konumuna gelir.

Bu kıssayı, çekemedikleri için gemiden denize attıkları Hz. Yunus ve Nemrut ateşinden sağ selamet çıkan Hz. İbrahim kıssalarıyla birlikte bir kere daha değerlendirmeye çalışır mısınız lütfen?

Kıssalarda verilen mesaj aynıdır. Mehmed Âkif Ersoy, Allah’ın bu mesajını şöyle şiirleştirmiştir:

Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol,

Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.” 

*

Bazen insanın yüreği yorulur. Bazen “şak” diye ortadan yarılır da tüm dinamikleriniz içinize çöker, tüm umutlarınızı yitirirsiniz…

Varlığınızın enkazı altında kalmış gibi hissedersiniz kendinizi…

Umduğunuz dağlara kar yağmış, size dostça, kardeşçe uzandığını sandığınız eller, sizi ya karanlık bir kuyuya ya da fırtınalı bir denize fırlatmıştır.

Dertlenmeyin!.. Yakınmayın!.. Ve asla pes etmeyin!..

Bilin ki, o an, Yusuf’laşma. Yunus’laşma ve İbrahim’leşme anıdır!

*

Bir üniversitede verdiğim konferans sonrasında, öğrencilerden biri şöyle bir sual sordu: 

“Roman yazmak için öncelikle ne lâzım?” 

Tek kelimelik bir cevap verdim: 

“Önce sabır lâzım!”

Hayat, her anı sabırla örülen bir sanattır!

Tabii sabrınıza imanınızı, ilminizi, irfanınızı, bilginizi, becerinizi, birikiminizi, kültürünüzü, idrakinizi, ferasetinizi, basiretinizi, nezaketinizi, nezafetinizi, nezahetinizi, zarafetinizi ve nihayet yüreğinizi de katmalısınız.

“Sabırla koruk helva olur” sözü boşuna söylenmemiş…

Yavuz Bahadıroğlu – Yeni Akit