Ailede geçim temini vazifesi erkeğe yüklendiği için, erkekte ruhî sağlamlılık, dayanıklılık öne çıkan özelliklerdendir. Bu yüzden erkeğin en önemli hasleti himayet, merhamet ve hürmet olmak zorundadır.
Kadın ise ailenin geçiminden mes’ul tutulmamıştır. Bu yüzden ruhî ve bedenî olarak hayat mücadelesine uygun değildir. Kadına yüklenen en önemli sorumluluk aile hayatının “müdîr-i dâhilîsi” (içişleri idarecisi) olmasıdır ve bunun da gerekleri olarak sadakat ve güven en esaslı hasleti olmalıdır.
Ayrıca ev içinde çocukların doğum ve sonrasındaki dönemde bakılıp, korunma ve eğitim gibi İlâhî vazifeleri de anne üzerinedir. Kadın, ancak imkân ve şartların elverdiği ölçüde meşrû bir ortamda çalışabilir.
İşte bu İlâhî tayinin eseri olarak, kadın ve erkeğin fıtratı ayrı ve birbirini tamamlayan bir hüviyet kazanmıştır. Fakat eşler bu özelliklerinin dışına taştığı zaman aile saadeti zaafa uğrar ve aile bireyleri mutsuz olurlar. İslâm’ı bilmeyenler, geleneksel aile yapısını eleştirenler maalesef bir bir ailelerini kaybetmektedirler. Güya özgürlük, serbestlik ve eşitlik söylemleriyle geleneksel ailedeki erkeğin himayet vazifesini tahakküm, kadının sadakat vazifesini esaret olarak değerlendirip, fıtrata karşı savaş açmışlardır. Oysa Cenâb-ı Hakk’ın fıtrî olarak tayin ettiği kadınlık ve erkeklik rolleri, gereğince yaşanır, fıtrata(yaratılışla) zıt hareket edilmez ve bu rollerin kemâl noktası olarak tayin edilen sünnet-i seniyye dairesinden çıkılmazsa ailede ne zalim, ne de mazlûm olur.
Geleneksel aileyi eleştirenler Müslüman kadının esirliğinden ve mazlûmluğundan dem vurarak tenkit yapmaktadırlar. Oysa bu tenkitlerde bulunanların aile hayatlarına veya ailesiz hayatlarına bakıldığında gerçek esaretin kıskacında kıvrandıkları apaçık görülür. Zira cemiyet hayatında modern kadın, nefsin, sûretin, zevkin, haz, enaniyet ve sefahetin esiri durumuna düşürülmüştür.
Kadınların iffet ve itaat dairesinden çıkarak kocalarına zulmetmesi; buna mukabil kocanın ise, otoritesini nefsanî arzular uğruna kullanması, aile yuvalarını tahrip etmektedir. Bediüzzaman bu rol kaymalarını ve buna bağlı olarak tahrip olan seciyelerin aile hayatlarını nasıl cehenneme çevirdiğini şu veciz sözüyle ifade eder:
“Sefih erkekler hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler.” (Lemaât)
Yuvaya sahip çıkma hususunda kadın daha tesirli bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla kadının bu noktada göstereceği feraset, gayret, fedakârlık çok daha önem arz edecektir. Ayrıca çocukların eğitimi noktasında da Allah kadına çok yüksek seciyeler(özellikler, kabiliyetler) ihsan etmiştir. Bunlardan en önemlisi şefkat hissidir. Çok yüksek bir duygu olan bu his, inkişaf eder ve doğru kullanılırsa, dünyada da ahirette de hayırlı ve şefaatçi evlâtlar yetiştirebilir. Fakat geleneksel aileye saldıranlar maalesef kadınların bu ulvî hissini de tahrip etmiş, dünyevîleşme mikrobunu, bu hisse bulaştırmıştır. Hatta bu hissi tamamen kaybeden, canavar bozması anneler(!) bu mimsiz medeniyetin ürünüdür. Evlâdı için canını feda edebilecek kadar yüksek ruh taşıyan anneliğin, evlâdını veya kendini sokağa terk edecek kadar ruhu ve vicdanı tefessüh etmiş canavarlara dönüştüğü görülmüştür.
Duygu bakımından erkekten daha zengin bir fıtratta yaratılan kadın, bu duygu zenginliğini Allah’ın ona yüklediği sorumluluk ve vazifede kullanmaz, İlâhî nizamın dışına çıkarsa, fıtratına ihanet etmiş olacaktır.
Hâsılı, kadının erkekle eşitlik yarışı, annelik ve hanımlık vazifelerini zedelemiş; ailenin saadet ve huzurunu bozmuş, toplum hayatı sarsılmış ve fertler de şahsiyetini yitirmiştir.
Kadınlar, ancak Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ulvî seciyeleri, İlâhî tanzime göre kullanması ile letâfet, zerâfet ve kıymet kazanabilirler. Aksi halde, bu özelliklerini kaybeden bir kadın, bütün kıymet ve değerini kaybedecek ve Bediüzzaman’ın tabiriyle, ‘ucuz bir metâ’ haline gelecektir.
Cemiyetin şekillenmesinde kadın faktörü çok önemlidir. Gençler ve çocuklarla ilgili şikâyetler, aslında annelerin seviyesinin bir göstergesidir. Bir milleti nasıl bir geleceğin beklediğini görmek için, gençlere bakmak gerekir. Gençlerin durumu, karakter ve şahsiyet oluşumunu öğrenmek için de annelere bakmak gerekir.
Cemiyet hayatının sağlıklılığı için kadınlık ve annelik rollerinin tahrip edilmemesi şarttır. Aksi halde bunun bedelini bütün bir toplum olarak ödeyeceğiz.
Yasemin YAŞAR