Zehirli Bal Tuzakları…

Balın faydaları saymakla bitmez. İlahi mesaja kulak verelim. “ Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların

karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.(Nahl Suresi, 68-69)

Peygamber Efendimize (sav) bir adam gelerek : Kardeşimin karnı ağrıyor, ishal oldu, der. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sav) de: “Bal şerbeti içir” buyurmuştur.Adam ikinci ve üçüncü defa gelip hastalığın geçmediğini söyleyince Peygamber efendimiz yine: “Bal şerbeti içiriniz” demişti.Tekrar gelerek “İçirdim fakat ishali ve ağrısı geçmedi” deyince Peygamber (sav) “Allah sözünde doğrudur, fakat kardeşinin karnı yalancıdır” buyurdu.Peygamber Efendimiz ‘in : “Allah sözünde doğrudur” buyurması, Cenab-ı Hakkın şu ayetine işarettir: Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar.Onda insanlar için bir şifa vardır”.(Nahl : 16/69)


Balın şifa kaynağı olduğu birçok hastalığın devası olduğu tıp otoriteleri tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Şifa kaynağı olan balın içine insanı öldüren zehirli maddeleri koyarsanız ve bu balı yerseniz ölürsünüz. Dünya hayatınız sona erer. Bugün insanlığın önüne zehirli bal tuzakları konmuştur. Bu tuzaklara kapılırsak, yalnız dünya hayatımız değil,  ebedi hayatımız da mahvolmaktadır…

İslamiyet’ten önce, cahiliye devrinde kız çocukları diri diri kuyulara atılıp öldürülüyordu. Şimdi ise hem kızlar, hem de erkekler kuyulara atılıp diri diri öldürülüyorlar. Dünküler ağlatılarak öldürülüyordu, bugünküler güldürülerek öldürülüyorlar. Sadece kuyular değişti, kuyular modernleşti.

Gayr-ı meşru eğlence alemlerinin icra edildiği her eylem, her yer, özellikle bir kısım televizyon kanalları, bazı internet siteleri, sigara, alkol, uyuşturucu, zina, şöhret birer modern dipsiz kuyudur, hatta kadınımızı, erkeğimizi, kızımızı, oğlumuzu yutan birer kara deliktir. Ne hazindir ki, kimse de onların bir kuyu veya kara delik olduğunu fark edememektedir. Çünkü onlar makyajlı ve maskelidir. Zehirken bal görünümündedirler. İnsanlar bal yediklerini zannediyorlar. Ama bu bal zehirli baldır. Cehennem hurileri, takdim edilmektedir. Bu modern ve maskeli kuyulara atılan ve onların cezbesine ve cilvesine kapılan insanlar, özellikle gençler manen öldürülmekte, birer canlı cenaze veya hareketli mezar haline getirilmektedirler. Daha dünyadayken  tokat yemektedirler. Zina ve sapık ilişkiler sonucu insanların AİDS hastalığına yakalandığını artık bilmeyen yoktur. Bu hastalık insanı ölüme kadar götürebilmektedir.

Dün diri diri kuyulara atılan çocuklar ağlıyorlardı. Ama onlar, ağlaya ağlaya Cennete gidiyorlardı. Şimdi ise dipsiz, modern kuyu ve birer kara delik haline gelen bir kısım ekran, ve sair eğlence âlemlerine atılan gençler, tabak kıran, şampanya patlatan, bira ile yıkanan, gayr-ı meşru birlikteliği aşk, soyunmayı sanat ve çağdaşlık sananlar ve onlara aldananlar ise gülüyorlar, güldürülüyorlar. Bunlar da güle güle ne yazık ki ateş ülkesine, Cehenneme gidiyorlar ve oraya gitmek için birbiriyle yarışıyor ve birbirlerine yardım ediyorlar.

Dün diri diri kuyulara atılanların arkasından ağlayanları vardı. Baba ağlamasa, anası ağlardı. Bu gün modern kuyulara atılanların arkasından ağlayanları da yok. Çünkü kuyular makyajlı, kuyular maskeli. Görünüşte gençler gençliklerini yaşıyorlar, kimse bilmiyor ki ekrandaki gençler de çürüyor, seyretme adına ekrana kilitlenen gençler de aileler de çürüyor. Oynaya oynaya koskoca bir kitle ateşten çukurlara dökülüyorlar.

Yukarda: “Bu gün modern kuyu denilen bir kısım ekran ve sahnelere atılan ve manen öldürülüp canlı cenazeler haline getirilen zavallı gençliğin arkasından ağlayanı yok.” dedik.

Bu sözümüzü geri alıyoruz çünkü onların da arkasından bir ağlayanları var.. O da Bediüzzaman Said Nursî’dir.

Olağanüstü şartlar altında, dağda, bağda, zindanda, sürgünde, savaşta kaleme aldığı 6000 sayfayı bulan ve Kuran’ın çağımıza bakan eskimez mesajını Risale-i Nur Külliyatı adıyla, okuyan gençliğin, düşünen beyinlerin önüne koyan bu Zat, bu vatanın evlatlarına ağladığını bakın nasıl ifade ediyor:

“Bir zaman bir Cumhuriyet Bayramında Eskişehir hapishanesinin penceresinde oturmuştum. Hapishanenin karşısındaki lise mektebinin büyük kızları okulun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden manevi bir sinema ile elli sene sonraki hâlleri bana göründü. Baktım ki o kızlardan elli atmış tanesinin cesetleri kabirde çürümüş azap çekiyordu, on tanesi 70-80 yaşına gelmiş çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini koruyamadığından sevgi beklediği nazarlardan şimdi nefret görüyor. Onların o acınacak hallerine ağladım. hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler, geldiler, sordular. Ben dedim şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”(Asa-yı Musa, Üçüncü Mesele)

Bir insanın kendi evlatlarına ağladığını çok görmüşsünüzdür. Ama bir insanın başkasının evlatlarına ağlaması nadirdir. İşte Bediüzzaman o nadirlerden biridir. Kendi evlatlarına değil bütün bir milletin evlatlarına ağlıyordu O. Yine bir felakete maruz kalanlara ağlandığına şahit olmuşsunuzdur. Ama gülüp eğlenenlere ağlandığına şahit olmamışsınızdır. Bediüzzaman işte böylelerine ağlıyordu. Başkalarının günahlarına ağlıyordu…Kurtulmaları için…

Ana-babaları sevindiren ve “Çocuklarımız ne güzel eğleniyorlar!” dedirten Bediüzzaman’ı ağlatıyordu. Niçin? Çünkü eğlenceler meşruiyetini ve masumiyetini kaybetmişti. İnançlarda deprem olmuş, haram ve günahlar helal ve sevap görülür hale gelmişti. Bunun da belanın ta kendisi olduğunu kimse fark edemiyordu. Bu gün gayr-ı meşru bir şekilde eğlenenlerin kabirde ve ahirette başlarına ne tür belalar ve azaplar geleceğini O biliyor ve onun için ağlıyordu. Onun şefkati bizim şefkatimize değil, Hz. Muhammed’in (sav) şefkatine benziyordu. O peygamber ki dünyaya gelirken ümmeti için ağlamış, yaşarken ümmeti için ağlamış, Miraç’ta ümmeti için ağlamış, mahşerde ümmeti için ağlayacak. Tâ ki, ümmetinden bir kişi dahi cehenneme düşmesin. Ağlamış, bu ağlamaları ve “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız!”çığlığı ile ümmetini gayr-ı meşru gülmelerden ve eğlencelerden uzak tutmaya çalışmış ve Allah’a layık şükrü ve ibadeti takdim edememekten dolayı ağlamaya davet etmiş, adetâ fani dünyada ağlayın ki baki dünyada ebediyyen gülesiniz, demek istemiştir.

Bu dersi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) alan Bediüzzaman kendisini ağlatan o olaydan sonra bütün ciddiyetiyle şunları söylemiştir:

“Evet, gördüğüm hayal değil hakikattir. Bu yaz ve bu güzün sonu kış olduğu gibi gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası da kabir ve berzah kışıdır. Eğer gelecek zamanın elli sene sonraki olaylarını gösteren bir sinema olsaydı, bugün gülen ve eğlenen ehl-i dalalet ve sefahetin elli sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi; şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine acılar içinde ağlayacaklardı.”(Asa-yı Musa, Üçüncü Mesele)

Tavrından, edasından, üslubundan, derdinden, davasından, acısından, muvaffakiyetinden anlaşılıyor ki, Bediüzzaman Kâinat’ın Efendisi’nin (sav) asrımızdaki en yüksek, en tatlı, en şefkatli gür sesidir.

Fahrettin Razi diyor ki, Anne babalar çocuklarının sadece dünyevî istikballerini düşünür ve onları dünya acılarından korumaya çalışırlar, ama Hz. Muhammed’in (sav ) varisi olan alimler ise çocukları ve gençleri, hem dünya ve hem de ahiret azabından korumayı hedef edinmişlerdir.

İşte Bediüzzaman’ın ağlaması bundandır. İşte bunun içindir ki biz, çocuğu olmadığı halde, Millet evlatlarının çocuklarına ağlayan bu Peygamber Varisine ve onun bıraktığı eserlere bütün bir milletin ihtiyacı vardır, diyoruz. (Köprü, Bahar 2005, 90. sayı, Vehbi Karakaş, İlim ve Din Bağlamında Said Nursi’ye Olan İhtiyaç ve Risale-i Nur)

Bugün insanlık, bilhassa gençlik zehirli bal tuzakları ile karşı karşıyadır. Zina, alkol, uyuşturucu, sınır tanımayan kız-erkek arkadaşlığı, rüşvet, mevki makam hırsı, şöhret, helal ve harama dikkat etmeme vs…

Prof. Dr. Cevat Akşit, hocamız feryat ediyor,”Yeminle söylüyorum. Vallahi billahi rüşvet kaldırılmadıkça, zina; serbest oldukça, yaygınlığı önlenmedikçe, bu homoseksüellik önlenmedikçe Üzerimize lanet yağar! “

Hükümetin sigara ve  uyuşturucu  hakkında aldığı kararları olumlu buluyoruz, alkışlıyoruz..Uyuşturucu ile mücadelede Narkotimlerin kurulması çok olumlu bir gelişmedir. Aynı hassasiyetin zina, alkol, rüşvet, yolsuzluk konularında da gösterilmesi, gerekli tedbirlerin alınması milli ve manevi değerlerine sahip milletimizin isteğidir. İdarecilerimize duyurulur…Geleceğimizin teminatı gençliğimizin zehirli bal tuzaklarına düşmemeleri için, tedbirlerin acilen alınması gerekiyor. Yarın çok geç olabilir…

Gençliğin, insanlığın zehirli bal tuzaklarına düşmemesi  için, Bediüzzaman’ı dinlemesi gerekiyor:

“Gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata istikamet dairesinde sarfetse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semâvî fermanlar müjde veriyorlar.

Eğer sefâhete sarfetse, nasıl ki bir dakika hiddet yüzünden bir katl, milyonlar dakika hapis cezasını çektirir. Öyle de, gayr-i meşrû dâiredeki gençlik keyfleri ve lezzetleri, âhiret mes’uliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevi mücâzatlarından başka, aynı lezzet içinde  o lezzetden ziyade elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübe ile tasdik eder.

Meselâ: Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalar ile o cüz’i lezzet, zehirli bir  bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin su-i istimâli ile gelen hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklariyle hapishanelere ve kalb ve rûhun gıdasızlık ve vazifesizliğinden neş’et eden sıkıntılarla meyhanelere, sefâhethânelere veya mezaristana düşeceklerini bilmek istersen; git, hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor. Elbette ekseriyetle, gençlerin gençliğinin su-i istimalinden ve taşkınlıklarından ve gayr-i meşrû keyiflerin cezası olarak gelen tokatlardan eyvahlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin.

Eğer istikamet dâiresinde gitse; gençlik, gayet şirin ve güzel bir ni’met-i ilâhiyye ve tatlı ve kuvvetli bir vâsıta-i hayrat olarak âhirette gayet parlak ve bâkî bir gençlik netice vereceğini, başta Kur’an olarak çok kat’i âyâtıyla bütün semâvî kitablar ve fermanlar haber verip müjde ediyorlar. Mâdem hakikat budur. Ve mâdem helâl dâiresi keyfe kâfidir. Ve mâdem haram dâiresindeki bir saat lezzet, bazan bir sene ve on sene hapis cezasını çektirir. Elbette gençlik ni’metine bir şükür olarak, o tatlı ni’meti iffette, istikamette sarfetmek lâzım ve elzemdir”.(Asa-yı Musa, Beşinci Mesele)

Hayatın baharı ve yazı kabul edilen gençlik en verimli çağdır. Bu çağ geçtikten sonra ne kadar istenilse de gençliğin güç ve kuvvetini geri getirmek imkansızdır.Yaşlıların hemen hepsinin gençliklerinden şikayetçi olmaları, onu gereği gibi  kullanamadıklarından  dem vurmaları sebepsiz değildir. Çünkü, ihtiyarlıkta insanı ağlatacak acı akıbetlerin hemen hepsi gençliğin kötü kullanılmasından,  gençlik taşkınlıklarının ve duygularının sonucu olduğunu gayet iyi idrak edebilmektedirler. Gençliğin, en kıymetli bir nimet olması yanında, külfeti de o oranda büyüktür.

Çünkü  ‘Gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez.’ Bundan dolayı ailenin çocuklarının yanlış yapmaması için,  sabırla iletişim kurarak,  gencin aklı ile  duygularının dengeli olmasına yardımcı olmalıdırlar. Gençlik çağının önünde zehirli bal tuzakları vardır. Kötü arkadaşlar,  sigara, alkol, uyuşturucu, internet bağımlılığı, zina, sınır tanımayan kız erkek arkadaşlığı…Gencin bu tuzaklara düşmeden hayat merdivenlerini çıkması,  başarılı ve huzurlu yaşaması için  en önemli  şartlardandır.

Dünyada zehirli balın tuzağına düşenlerin akıbetini görmek mi istiyorsunuz? İşte bakınız hastaneler, gençliğini kötüye kullanan insanların feryatlarıyla inlemektedir. Hapishaneler gençlik taşkınlığı ile meşru olmayan hayatın tokatlarını yiyen mutsuz gençlerle doludur. Meyhaneler, birahaneler, sefahat köşeleri manevi gıdasızlık nedeniyle sıkıntılarını içki ve eğlenceyle kapatmaya çalışan insanların uğrak yerleridir.

Çözüm:

Kâinat’ın Efendisi’nin (sav) asrımızdaki en yüksek, en tatlı, en şefkatli gür sesindedir.

Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki keyfe iktifâ ediniz; o, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-i meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem vardır.

Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.

 

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org