Zıtların Efendisi!

Zıtlıklar olmazsa, hayatın bir anlamı olur muydu? Karanlık olmasa kim anlayacaktı ki ışığın o muazzam berraklığını. Beyazın karşısında siyah olmasaydı, kıymeti bilinmezdi ki beyazın. Çünkü siyahlar fark ettirir beyazın güzelliğini. Evrende birçok rengin temelini oluşturur siyah ve beyaz. Birlikte kullanıldığında nitelik ve durum olarak zıtlığı barındırır içinde. İyiliğin karşısında kötülük olmasaydı bilinir miydi hiç onun da kıymeti?

* “Herşey zıddıyla bilinir.” Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır. Açlık olmazsa yemek lezzet vermez. Mide harareti olmazsa, su içmesi zevk vermez. İllet olmazsa âfiyet zevksizdir. Maraz olmazsa sıhhat lezzetsizdir. (LEMALAR, 25.lema)

* Ve madem bir şeyde mertebelerin bulunması, o şeyin içinde zıddının tedahülü iledir. Meselâ ziyanın kavî ve zayıf gibi mertebeleri, zulmetin müdahalesi ile; ve hararetin ziyade ve aşağı dereceleri, soğuğun karışması ile; ve kuvvetin şiddet ve noksan miktarları, mukavemetin karşılaması ve mümânaatiyledir. Elbette o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz. Bütün eşyayı, birtek şey gibi icad eder.

Ve madem o kudret-i zâtiyede mertebeler bulunmaz ve zaaf ve noksan olamaz. Elbette hiçbir mâni onu karşılayamaz ve hiçbir icad ona ağır gelmez. (ŞUALAR, 7.Şua)

Yüce Yaratan, evreni zıtlıklar üzerine kurmuştur. Atomların çekirdeğindeki pozitif protonlar ile çevresindeki negatif elektronların müthiş uyum ve dengesi; O’nun bir, tek ve güçlü bir sanatkar olduğunu gösterir bizlere. Kanunları koyan da O’dur, kanunların tam zıddını yaratan da O. Hiçbir kanun ebedi değildir, tam onun zıddını da yaratır. Gücünün sonsuzluluğunun bir göstergesidir evrendeki bu zıt yaratışlar.

Mesela komşu gezegenimiz olan Venüs (Zühre) tüm gezegenlerin aksine doğudan batıya doğru döner. Yani Venüs’te Güneş batıdan doğar. Ekseni etrafındaki bir turu 243 günde tamamlarken Güneş çevresindeki tam turunu 224 günde tamamlar. Yani Venüs’te bir gün bir yıldan daha uzundur.

Çöldeki özel iki yeşil ağacın dallarının birbirine sürtülmesiyle ateş yakılır. Mesela Bedevilerin çakmak taşı gibi kullandıkları Merh ve Afar adında iki ayrı tür ağaçları vardır. Afar, çakmak demiri gibi üstte tutulur, Merh de çakmak taşı gibi altta tutulur. Her iki ağaçtan birer dal kesilip suyu akıtılır ve son­ra o iki dal birbirine sürtülerek ateş çıkarılır, yani yanmaları sağlanır. Dünyanın her yerinde kuru ağaçlar yanarken, çölde iki yeşil ağaçtan ateşi yaktıran yalnız O’dur.

* Bedevîler için kibrit yerine ateş çıkaran meşhur ağacın, yeşil iken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yaratan ve rutûbetiyle yeşil ve hararetiyle kuru gibi iki zıd tabiatı cem’ edip, onu buna menşe’ etmekle, herbir şey, hattâ anâsır-ı asliye ve tabâyî-i esâsiye Onun emrine bakar, Onun kuvvetiyle hareket eder. Hiçbirisi, başıboş olup tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zât (SÖZLER, 25.söz)

Hayvanlar ya ot yerler ya da et, bazen ikisini de yiyerek beslenirler. Bitkiler ise topraktan beslenirler. Fakat günümüzde etle beslenen etobur yapıda 600 kadar bitki çeşidi bulunmaktadır. Mesela Venüs bitkisi(sinekkapan), etobur bir bitkidir, sinek ve böcek yiyerek beslenir.

Dünyada bilinen 6,000 kurbağa türünün tamamı üremek için “dış dölleme” sistemi kullanır. Erkek dişiyi yakalar ve dişi yumurtalarını bırakırken erkek de eş zamanlı olarak onları döller. Yeni bir kurbağa türü olan Sulawesi kurbağası, Endonezya’nın Sulawesi adasında yaşıyor. Bütün kurbağaların zıddına, yumurtalarını içeride dölleyerek “doğum yapan” 10-12 türden birisidir.

Bütün kurbağaların üremelerini dış dölleme yoluyla yaptırırken Sulawesi kurbağalarının üremelerini zıt bir şekilde doğum yolu ile yaptıran da O’dur.

çok ince, âlî hikmetler için, âlemi bu sûrette irâde ettiğinden, şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irâde etti. Tahavvül ve tegayyür için zıdları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlere mezc ederek, şerleri hayırlara idhâl ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem’ ederek hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tegayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı (SÖZLER, 29.söz)

Yüce yaratıcı bazı canlıları erkek yaratır bazı canlıları da dişi. Cinsiyetler de cinsiyet kromozomlarına göre belirlenir. Her canlının hem kromozom sayıları hem de cinsiyet kromozomları birbirinden farklıdır. Ama cinsiyeti bazen kromozomlara bağlı olmadan da belirler. O kanunun tam zıddıyla da kendini gösterir. Bu O’nun bir güç gösterisidir, bir mesajıdır bize.

İnsanlarda cinsiyetin oluşumunda görevlendirilen genler X ve Y genleridir. Erkeklerde XY, dişilerde XX+ genleri vardır. İnsanın vücut hücreleri 46 Kromozoma sahiptir. Solucanın 2, Kurbağa 26,Kedi 38, köpek 78, fil 56, serçe ve inek 60,

Kümes hayvanlarında ve kuşlarda ise cinsiyet Z ve W kromozomu tarafından belirlenir. Horozlarda iki Z kromozomu (ZZ), tavuklarda ise Z ve W kromozom bulunur (ZW). Bazı sürüngenler, balıklar, kurbağalar, kelebek ve hatta çilekte de cinsiyet ZZ/ZW sistemi ile belirlenirler.

Kraliçe bal arısı tüm yaşamı boyunca bir erkekle yaptığı birleşmeyle erkekten aldığı spermleri sperm kesesinde biriktirir. Yumurtlama sırasında bu kesenin ağzını açarak döllediği yumurtalardan dişi (işçi) bireyler gelişirken, kesenin kapalı tutulması sonucu döllenmeyen yumurtalardan da erkek bireyler gelişirler. Erkek arılarda, vücut hücrelerinin kromozom sayısı(16), dişilerin hücrelerindekinin(32) yarısı kadardır.

Timsahlarda cinsiyet kromozomu yoktur. Amerikan timsahı(Alligator missisipiensis), yumurtalarını 30°C’deki çevre sıcaklığında kuluçkaya yatırdığında bütün yavrular dişi, 33°C’de yatırdığında ise hepsi erkek olur. İki sıcaklık arasında ise (31 – 32°C) iki cinsiyet nisbeti dengelenir. İlk 40 gün içinde sıcaklığın değişimine bağlı olarak embriyo erkeklik veya dişilik karakteri kazanır.

Tropikal timsahların çoğunda ise enteresan bir durum görülür: Bunlarda yüksek sıcaklıklarda (34°C) dişi, orta sıcaklıkta (32°C) erkek ve düşük sıcaklıkta (30°C) ise tekrar dişi meydana gelir.

Mesela Banggai Cardinal Balığı cinsiyetsiz doğar. Belli bir zaman sonra erkek ve dişi olurlar. Eş tutup gruptan ayrılırlar ve birlikte yan yana yüzmeye başlarlar. Dişi ilk önce yumurtaları çıkarır ve erkeğe transfer eder. Yumurtaları denizatları gibi erkek taşır. 25-27 gün sonra da, erkek balık, yumurtaları uzun dikenli denizkestanesine bırakır.

Salyangoz ve solucan gibi bazı hayvanlar da çift cinsiyet taşırlar. Kendi kendini dölleyebilenler olduğu gibi, bazı hermafrodit(çift cinsiyetli) canlılar da kendi kendini dölleyerek çoğalamaz. Bu durumda iki farklı birey karşılıklı birbirini döller.

Deniz tavşanları da böyle bir hayvandır ama onların bir farkı vardır ki döllenmeden sonra erkeklik organları düşer bir gün sonra yeniden yaratılır.

O, dilerse önce bir varlığı dişi, yaratır sonra onu erkeğe çevirir, dilerse önce erkek yaratır sonra onu dişileştirir. İsterse önce cinsiyetsiz yaratır sonra verir. Cinsiyetleri kromozomlarla da belirler kromozomsuz da. Kuralları yalnızca O koyar, O kaldırır. Kanunların, kuralların efendisi O’dur. Kanunlarının mahkumu değil hakimidir O. Onları, istediği gibi değiştirip iptal eden sonsuz kudret ve irade sahibidir O.

Mülk de onundur, istediği gibi tasarruf eder, istediği gibi değiştirir. Bu O’nun gücünü gösterir, tesadüfen oluşması, kendi kendine olması imkansızdır. Evrendeki ekosistem hiç bozulmaz. Çünkü O’nun tasarruf eli yarattıklarının üstündedir. İlhamlarla onlara hangi yolda gideceklerini bildirir.

Bazı balıklar erkek iken grubun dişisi ölürse o da dişileşir. Mesela Palyaço balıklarında en iri balık dişidir, sonra da erkek gelir. Grubun diğer balıkları, üremeyen küçük balıklardan meydana gelir. Dişi balık ölürse, erkek balık dişileşir grubun küçük balıklarında biri de büyüyerek erkekleşir.

Bazı balıklarda da grubun baskın erkeği ölünce en büyük dişi balık erkekleşir. Mesela Lapin grubundan bir balık (P.Pulchrum) cinsinde dişi, baskın erkek ölünce grubun en büyük dişisi, erkeğe dönüşür yumurta üretirken sperm üretmeye başlar. Ancak dişinin 4 yaşından küçük olmaması gerekir.

Çift yönlü cinsiyet değiştiren balıklar da vardır. Eğer balık baskın karakterde ise dişiye, emir altına girecek karakterde ise erkeğe dönüşüyor. Mesela Gobidae familyasından L. dalli cins balık böyledir.

Tropik bölgede yaşayan bir kelebek türünün larvaları (Hypolimnas bolina), eğer bir bakteri (Wolbachia) tarafından enfekte edilirse, larvalardan dişi kelebekler çıkıyor, edilmezse erkek oluyor.

* Kadîr-i Alîm ve Sâni-i Hakîm, kanuniyet şeklindeki âdâtının gösterdiği nizam ve intizamla, kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesadüf, işine karışmadığını izhâr ettiği gibi, şüzûzât-ı kanuniye ile, âdetinin hârikalarıyla, tegayyürât-ı sûriye ile, teşahhusâtın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzûl zamanının tebeddülüyle meşîetini, irâdetini, fâil-i muhtar olduğunu ve ihtiyârını ve hiçbir kayıt altında olmadığını izhâr edip, yeknesak perdesini yırtarak ve herşey her anda, her şe’nde, herşeyinde Onamuhtaç ve Rubûbiyetine münkad olduğunu i’lâm etmekle, gafleti dağıtıp, ins ve cinnin nazarlarını esbâbdan Müsebbibü’l-Esbâba çevirir. (SÖZLER, 16.Söz)

Esmâ-i Hüsnânın kayıtsız ve hadsiz cilvelerine hadsiz ve kayıtsız bir meydan açmak için o küllî âdetullah düsturlarının ve o umumî kanunların şüzuzâtıyla (ŞUALAR, 2.Şua)

Şimdi size bunları niçin anlattığımı bir hikaye ile de anlatacağım:

Temelin yanına bir yabancı gelir ve ona İngilizce bir şeyler söyler, cevap yok, Almanca bir şeyler söyler yine cevap yok, Fransızca, İtalyanca, Rusça, Arapça ve Çince bir şeyler söyler ama yine cevap yok. Arkadaşı Dursun der ki: Adama bak, kaç dil biliyor be.  Temel şöyle ona bir bakar ve der ki: Ne önemi var, derdini bana anlatamadı ki…

Bu yaratılışlar tesadüfen oluşan, basit sebeplere bağlanabilen veya tabiat yapıyor, oluyor diyerek geçiştirilecek cinsten olaylar mıdır? Bilinçli, kasıtlı ve iradeli olaylar mıdır? Her olayın arkasında yoksa O mu vardır?

Tabiatta bu olup bitenler bize ne anlatıyor? O, zıtların diliyle bize ne söylenmek istiyor?

 O’nun kudret ve iradesi her şeyi kuşatmış ve her türlü kanunu O mu koymuştur? Öyleyse O, kanunların mahkumu değil hakimidir, isterse onu iptal mi eder?

O, tabiatta yaratılan her canlının diliyle bizimle konuşuyor, kendisini bulmamızı istiyor, tabiat denilen sanatını bize sunuyor, düşünmemizi istiyor, O’nu bilmemizi, tanımamızı ve sevmemizi istiyor olabilir mi?

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: