11 Eylül, İslam’ın Yükselişini Hızlandırdı Mı?

11 Eylül, tarihin seyrini değiştirdi. Hürriyetler diyarı, 11 Eylül’den sonra kuşkular, korkular ve kısıtlılıklar diyarına dönüştü. Yusuf İslam gibi terörle uzaktan yakından alakası olmayan birinin havaalanından geri çevrilmesi bu değişimin en bariz göstergesiydi.

11 Eylül’de uçaklar yalnızca Dünya Ticaret Merkezi’ni değil, İslam’ın Batılı insanların zihnindeki müspet imajını da paramparça etmişti. Doğrusu, 11 Eylül’deki insanlık dışı katliamı, Amerika’nın yaptığı zulümlerine bedel, kalbinde hoş görenler, hem ölen masumların hukukunu hem de İslam’a inen darbenin dehşetini idrak etmemişlerdir.

Daha da garibi, 11 Eylül cinayetinin birçok insanın hidayetine vesile olduğunu iddia edenler bile var. CNN’de yayınlanan bir habere göre, Bin Ladin bile benzer iddiayı dillendirip ’11 Eylül ile İslam’a büyük hizmet ettik’ demeye getirmişti. Evet, İslam 11 Eylül’den sonra yükselmeye devam etti. Ancak, bu yükselişin 11 Eylül’den dolayı olduğunu söylemek doğru mudur?

11 Eylül’e rağmen Amerikalı ve Avrupalıların İslam’ı tercih etmesi bir tezat değil miydi? Acaba, 11 Eylül vahşeti mi insanları İslam’a çekti? 11 Eylül olmasaydı İslam bu kadar yükselir miydi? İslam, medya tarafından “teröristlerin dini” olarak lanse edilmesine rağmen, nasıl oluyor da her sene yüz binlerce insan Müslüman oluyor? İslam’ın bu yükselişi nereye kadar devam edecektir?

Birçok insan bu ve benzeri soruları soruyor. İslam’ın 11 Eylül’e rağmen artan hızla büyümeye devam etmesinin sırrını merak ediyor. Bu makalede söz konusu sorulara, 11 Eylül öncesi ve sonrasında, Amerika’da bulunan biri olarak cevap vermeyi deneyeceğim. Hem gözlemlerim hem de okumalarım ışığında İslam’ın yükselişinin sosyolojik analizini yapmaya çalışacağım.

Hem Avrupa’da hem de ABD’de, 11 Eylül’den sonra, İslam’a büyük bir yöneliş olduğu spekülasyon değil, bir gerçektir.

Kimi uzmanlara göre İslam’a girenlerin sayısı iki veya üç katına çıktı. Bu konuda bazı gazete ve ajansların haber başlıklarına bakmak yeterli: 11 Eylül’den önce ve sonra binlerce Amerikalı İslam’ı tercih etti (New York Times, 22 Ekim 2001), 11 Eylül’den sonra ABD’de İslam’a girenlerin sayısında büyük patlama (Middle East Media and Research Institute, 16 Kasım 2001), 11 Eylül’den sonra İslam’a büyük ilgi var (The Observer, 1 Eylül 2002), Hıristiyanlıktan İslam’a giden bir inanç serüveni (Chicago Tribune, 24 Nisan 2004), 11 Eylül’den sonra merak ettiği için İslam’ı araştıran çok sayıda İspanyol asıllı Amerikalı Müslüman oldu (San Antonio Express, 25 Ocak 2005), İspanyol asıllı Amerikalı kadınlar İslam’da kendileri için bir yer buluyor (NBC News, 30 Eylül 2005), Artan sayıda İspanyol asıllı Amerikalı İslam’ı tercih ediyor (Christian Science Monitor, 18 Eylül 2006), 11 Eylül’den sonra İslam, Amerika’daki siyahîler arasında hızla büyüyor (Reuters Haber Ajansı, 25 Şubat 2007).

Yukarıdaki haberlerden hareketle ’11 Eylül İslam için hayırlı oldu’ diyebilir miyiz?

 11 Eylül sonrasında Amerikalıların tepkilerini, yaşadıklarım, gözlemlediklerim ve medyadan takip ettiklerimden anlamaya çalışan biri olarak bu soruya “evet” diye cevap vermenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Daha doğrusu, 11 Eylül’ün hemen akabinde, 11 Eylül’ün etkisiyle ilgili kanaatimi soran dostlarıma, İslam’a çok büyük darbe vurulduğunu ve 50 yıllık çalışmayla ancak 11 Eylül öncesine gelinebileceğini ifade etmiştim. Şimdi anlıyorum ki, yanılmışım öngörümde. 11 Eylül’den sonra İslam’ın yükselişinde bir duraklama veya gerilemenin aksine, bir sıçrama yaşandı. Bu paradoksal gelişme nasıl gerçekleşmişti? Birçok insanın merak ettiği bu soruya cevap vermeye çalışacağım.

11 Eylül’e rağmen neden İslam yükseliyor?

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, 11 Eylül hadisesini Müslüman olduğunu iddia eden caniler yaptı diye İslam’ı tercih eden olmadı ve olamaz. Senaryoyu değiştirip kendimize şu soruyu sorduğumuzda 11 Eylül’ün İslam’a etkisini daha iyi anlarız: Hıristiyan dinine mensup olduğunu iddia eden bazı caniler Kocatepe Camii’ne veya Sultanahmet Camii’ne bir cuma günü böyle bir saldırı düzenleseydi, hiçbir Müslüman dinini bırakıp Hıristiyan olur muydu? Elbette hayır! Hatta denilebilir ki, misyonerlerin etkisiyle Hıristiyan olan bazı insanlar bile Hıristiyanlıktan çıkıp eski dinlerine tekrar geri dönerdi. Aynı mantıkla, rahatlıkla diyebiliriz ki, 11 Eylül vahşeti, bir tek kişinin bile Müslüman olmasına vesile olmadı. Aksine, henüz yeni Müslüman olmuş bazılarının dinlerini terk etmesine ve Müslüman olma potansiyeli olan birçok kişinin de düşüncelerini değiştirmesine sebep olmuştur. ABD’nin en itibarlı araştırma kuruluşlarından biri olan Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan anketlere göre, 11 Eylül’den sonra İslam hakkında müspet düşünenlerin sayısında çok büyük bir düşüş yaşandı. Aynı araştırma kuruluşu 11 Eylül cinayetinden iki sene sonra Amerikalılara “İslam şiddeti destekleyen bir din mi?” diye sorduğunda, sadece yüzde 41’i “hayır” diye cevapladı. Temmuz 2005’te bile aynı soruya insanların yarısından fazlası “evet” veya “bilmiyorum (nazikçe evet demektir)” diye cevap verdi. Demek ki, Amerikalıların yarısından fazlası 11 Eylül cinayetinden İslam’ı sorumlu tutuyor. İslam’ın şiddet ve terörü beslediğini düşünüyor.

11 Eylül’e rağmen başta Avrupa ve Amerika’da olmak üzere, dünyanın her tarafında İslam’a büyük bir yöneliş olması kısaca birkaç etkenle açıklanabilir:

Birincisi, önyargıdan, tembellikten veya meşguliyetten dolayı, içinde yaşadığı gayrimüslim toplum içinde bir nevi münzevi gibi yaşayan Müslümanlar, 11 Eylül’den sonra topluma açılıp kendilerini ve dinlerini anlatma ihtiyacı hissettiler. 11 Eylül öncesinde gayrimüslimlere karşı katı tutum takınanlar, tavırlarını yumuşatıp diyalog arayışına girdiler. Her tarafta gayrimüslimlere yönelik birçok etkinlikler düzenlendi. Camilerin kapıları herkese açıldı. Müslümanlar, İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğunu yerel halka hem halleriyle hem de sözleriyle anlatmak için uğraştılar. Bu faaliyetlerin neticesi olarak birçok insan İslam’ı tanıdı ve kendine bir hayat yolu olarak seçti.

İkincisi, 11 Eylül vahşetini akıllarına sığdıramayanlar, İslam’ın nasıl böyle bir şeye cevaz verdiğini merak ettiler. Müslüman olmak için değil, İslam’ın ne kadar cani bir din olduğunu öğrenmek için araştırmalar yaptılar. Hiç unutmuyorum, 11 Eylül’den birkaç hafta sonra, bir üniversite hocasıyla konuşuyordum. Şöyle demişti bana: “Uçak kaçırıp Dünya Ticaret Merkezi’ne saldıran teröristlere bu vahşeti İslam’ın telkin ettiğini medya söylüyor. Çok merak ettim. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ı alıp okudum. Hayret ettim. Her bir surenin başında Allah kendini Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor. Doğrusu, merakımı gidermek için Kur’an’ı okumaya karar vermiştim. Aksine, şimdi daha çok merak ediyorum; Kur’an’ı okuyan birinin nasıl böyle bir canavarlığı yapacağını anlayamıyorum.” Bu dostum gibi, birçok Amerikalı 11 Eylül’den sonra, İslam’ın nasıl bir din olduğunu merak edip internet, kitaplar ve Müslümanlardan bilgi edinmeye çalıştı. Bu arayış sürecinde, doğru kaynaklara ve İslam’ı doğru temsil edenlere denk gelenlerden bazısı Müslüman oldu.

11 Eylül, araştırmacıları İslam’a yönlendirdi…

Üçüncüsü, 11 Eylül’den sonra kapitalist yayınevleri ve medya, İslam’la ilgili birçok eser çıkartarak piyasanın talebine cevap verdiler. Gerçi bu eserlerin sadece yüzde 10-15’i tarafsız olarak İslam’ı anlatıyor. Birçoğu, İslam hakkındaki yanlış önyargıları daha da pekiştiriyor. İslam’ın terörü telkin eden bir din olduğunu ve insanlığın barışını tehdit ettiğini iddia ediyor. Ancak, eskiden beri piyasada İslam aleyhinde yazılmış birçok kitap vardı. İslam’ı doğru anlatan eserler ise bir elin parmaklarını geçmiyordu. Oysa 11 Eylül’den sonra, İslam’ı tarafsız bir gözle anlatan onlarca kitap ve belgesel yayınlandı. Örneğin, Penguin Yayınları’nın çıkardığı Kur’an mealinin satışı 15 kat arttı. Kur’an mealleri ABD ve Amerika’da “en çok satanlar” listesine girdi. ABD’nin en çok izlenen ve en etkin televizyon kanalı PBS, İslam’ı “İman İmparatorluğu” ve Hz. Muhammed’i (asm) de “Bir Peygamberin Mirası” isimli tarafsız belgesel filmlerle Amerikalılara anlattı.

Dördüncüsü, ABD yakın tarihinde zencilere ve Japonlara yapılan haksız muameleleri unutmayan insaflı bazı aydınlar, 11 Eylül’den sonra, Müslümanlara karşı aynı hataların tekrar edilmemesi için azami gayret gösterdiler. Hem medya yoluyla hem de Müslümanlara bizzat ulaşarak, birkaç cani yüzünden herkesin sorumlu tutulamayacağını ifade ettiler. Kiliselerine Müslüman konuşmacılar davet edip İslam hakkında bilgisiz olan halkı aydınlatmaya vesile oldular. Kısacası, geçmişte zencilerin ve Japonların haklarını kazanmak için yaptığı çetin mücadeleden günümüz Müslümanları da istifade ettiler. Denilebilir ki, eğer onların mücadelesi olmasaydı, 11 Eylül’den sonra ABD’de bir tek Müslüman’ın bile yaşamasına müsaade edilmezdi. Oysa tarihî hatalarından ders alan çoğu Amerikalı, 11 Eylül’den sonra, umumiyetle Müslümanların haklarını koruyup onların yanlarında yer aldı.

Beşincisi, Afrika asıllı Amerikalılar ve İspanyol asıllı Amerikalılar arasında 11 Eylül sonrasında İslam’ın yükselişi, onların devlete ve medyaya itimat etmemelerinden kaynaklanıyor. Önyargı ve ayrımcılığın kurbanı olan bu kesim, Müslümanları, tarihî düşmanları olan beyaz Avrupalıların yeni kurbanı olarak gördüklerinden, İslam’a sempatiyle bakıyorlar. Mağdur gördükleri Müslümanların yanında yer alıyorlar. Her sene on binlercesi doğru İslam’ı öğrendiklerinde Müslüman oluyor. Hıristiyanların çıkardıkları bir gazetenin haberine göre, İspanyol asıllı Amerikalılardan, 11 Eylül sonrasında İslam’ı seçenlerin sayısı yüzde 30 artarak iki yüz bine ulaştı. İki milyonun üzerindeki mensubuyla İslam, siyahîler arasında da inanılmaz bir hızla büyümeye devam ediyor. Siyahîlerın İslam’ı tercihlerinin iki önemli nedeni daha var. Birincisi, tarihlerini öğrenen birçokları için İslam’a dönmekle atalarının dinine dönmüş oluyorlar. Nitekim tarihî araştırmalar, köle olarak getirilen Afrikalıların büyük çoğunluğunun Müslüman olduğunu ve zorla Hıristiyan yapıldığını gösteriyor. İkincisi, kanun önünde eşit haklara sahip olmalarına rağmen, kendilerine karşı yapılan ikinci sınıf insan muamelesine karşılık, İslam’ın herkese birinci sınıf insan muamelesi yaptığını öğrenen siyahîler, fıtri olarak kendilerini İslam’a yakın görüyorlar.

Altıncısı, İslam 11 Eylül öncesinde de Amerika’da en hızlı büyüyen dindi. Çünkü ruhu ölmüş Hıristiyanlık ve parayı Tanrı yapan kapitalizm, Amerikalıların manevi ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Maddi bolluk içinde büyük bir manevi kıtlık yaşayan insanlar, kalp ve ruhlarına gıda olacak bir şeyler arıyorlar. Bir kısmı da, İslam’ın sunduğu manevi sofrayı tercih ediyor. Kısacası, İslam, 11 Eylül öncesinde dünyanın en hızlı büyüyen dini unvanını almıştı. 11 Eylül İslam’ın yükselişine büyük bir darbe vurdu. Ancak, yukarıda açıkladığımız gerekçelerden dolayı, İslam’a yönelenler artmaya devam etti. Batı’da bir asır öncesine kadar neredeyse tek bir Müslüman bile bulunmazken, günümüzde 25 milyonun üzerinde bir sayıya ulaştı. Birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da, İslam, mensubu en çok olan ikinci din konumuna yükseldi. Öyle görünüyor ki, başta internet olmak üzere, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasına paralel olarak İslam, yükselen din olmaya devam edecektir.

Dr. Furkan Aydıner

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: