Doğanın Özgürleştirici Gücü
Maria Montessori, “Atını hızlı koşturmak için kimileri şeker verir, kimileri kamçı vurur… Ancak ne kadar kamçılanırsa kamçılansın hiçbir at doğada özgür koşan atı geçemez” diyerek doğanın özgürleştirici yanından bahsetmektedir.
Öyle ya ne zaman insan zor bir dönemden geçse, doğaya sığınmak ister… Bir dağ başında yalnız kalmaya, ıssız bucaksız bir denizin kenarında dalgaların sesini dinlemeye ihtiyaç duyar.
Bazen bir kuş sesi, bazen su sesi insana iyi gelir… Bazen bir kedi, bazen bir at, terapist olarak çıkar insanın karşısına…
Tartışmasız iyi edici bir yanı vardır doğanın insan ruhunda…
Çocuk doğa ile bütünleşebildiği kadar ruhen iyidir; kırlarda koşabildiği, yağmurda yürüyebildiği, ayakları toprağa basabildiği kadar…
Peki, doğadan çocuk gelişimi adına nasıl faydalanılabilir?
Doğanın kendine has bir ritmi vardır… ve bu ritmin çocuğun duygusal gelişimine katkı sağlayan bir yanı… Bütün doğa bir orkestra gibi uyum içindedir; “sakin” ve “kararlı”… Rüzgârın uğultusu, yağmurun şırıltısı, arıların vızıltısı, kuşların kanat çırpışı hep bir uyum halindedir… İşte insan da kendisinin bu orkestranın bir parçası olduğunu hissedebildiği kadar “sakin” ve “kararlı”dır…
Örneğin, çam kokulu ağaçların olduğu ormanda çocuğu ile gezen bir baba… kelebeklerin peşinden koşan bir anne… bir yandan temiz havada spor yapmak… terleyip yorulduktan sonra sırt üstü yatıp gözlerini kapatıp; kuşların, kelebeklerin, karıncaların, ağustos böceklerinin sesini dinlemek… bazen de teninde hafif çiseleyen yağmuru duymak…
En iyi terapistten daha güzel fısıldar rüzgâr insanın kulağına… En güçlü hipnozdan daha güçlü değişim yaşatır insana kendini bulutlar üstünde hissetmek… Doğanın iyi edici iksirini doyasıya içerek bu fırsatı kendine tanımalıdır insan.
Örneğin, “kedi” ile yaşamak iyi gelir insana. Tüyleri ile ruhunu yumuşatmak, mırıltısı ile kulağına huzur üfletmek sakinlik verir hiperaktif çocuğa, kendini daha iyi hisseder, duyarlılaşır agresif çocuk, dinginleşir…
Ya da ata binmelidir çocuk, küçücük hali ile dev bir canlıyı yönetmeyi öğrenmelidir ve empatiyi… atın üstünde güçlü olacaktır çocuk, kendini zayıf hissettiği zamanlarda daha emin daha “kararlı”… Veya çocuğun bir çekirgeyi kovalamasına izin vermelidir, peşinden anne babası da koşmalı çekirgenin, kırlarda yatıp yuvarlanmalıdır çocukla birlikte… doğa çocuk gibi sevindirir insanı zira…
Çiçek bahçesinden daha çok iç genişliği veren yer yoktur insana, bunu alabildiğine yaşamalıdır bir anne baba ve çocuğuna da yaşatmalıdır doyasıya…
Köpek almalı bahçede birlikte coşmak için… Köpek koşturmalıdır çocuğu nefes nefese bırakacak kadar… Beyin oksijenle beslenir zira koştukça oksijen solumalıdır çocuk köpeğin peşinde ve özgürlüğünü hissetmelidir… Kendine güveni hissedecektir köpeğe uyum sağlarken…
Veya çiçek koklamalıdır çocuk, derin bir nefes alarak, bütün doğanın kokusunu iliklerine kadar hissedebilmeli… Evrenle bütünleşmelidir kuşların kanat sesini duydukça gökyüzünde… Ve bir güvercinin açlığı ilgilendirmelidir çocuğu, yem aramalıdır sağa sola koşarak… Anne babası uzatmalıdır bir avuç yemi, “hadi ver, onlar uzun zamandır açlar” diyerek empati kurmayı öğretmelidir, doğanın bir parçası üzerinden çocuğa…
Koparmayı değil, dikmeyi öğrenmelidir çocuk, kendisinden on yıllar önce dikilmiş bir ağacın altında gölgelenirken anlatmalıdır babası o ağacın kaç yaşında olduğunu… ve teşekkür etmelidir kendinden öncekilere, kendinden sonrakilerin teşekkür edeceği bir ağaç fidesi almak için çaba harcamalıdır çarşıya pazara çıktığında…
Yağmurdan kardan nefret eden değil, onu özleyen olmalıdır çocuk, doğa sevgisi ile dolu anne babasının yanında… Yakınmayı değil, bütünleşmeyi; savaşmayı değil, barışmayı; boyun eğmeyi değil, kendi olmayı öğrenmelidir doğadan, “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşcesine” yaşamın nasıl olduğunu görmelidir çocuk seyrettiğinde ağaçları…
Hayvanların kürklerini sırtından sökmeyi ve kendi sırtına giymeyi değil, yaralı bir hayvanı veterinere götürmeyi öğrenmelidir, insan olmanın şartının hayvanlara yardım etmek olduğunu bilmeli… Hayvanları sevmedikçe insanı sevemeyeceği ona anlatılmalıdır… Sadece hayvan sevgisi değil; ağaçları, çiçekleri, yaprakları, toprağı, taşı, ırmağı, yosunu sevmeyi fark etmelidir çocuk… Evrenin bir parçası olduğunu hissetmeli… Zira insan hissedebildiği kadar insandır ve hissedebildiği kadar bağ kurucudur arkadaşına, eşine, dostuna…
Bütün bunlar zor dememeli, çocuğa örnek olmak için çıkartmalı ayakkabıları, çorapları, kırlarda yalınayak yürümeli, etrafta bakan şaşkın gözlere inat… Ve yürümeli yavru ördek gibi çocuklar arkadan… Anne baba olmanın keyfinin doğa ile çıkacağını unutmadan…
Pedagog Dr. Adem Güneş