En büyük hakikat
Türkiye’de “Nobel ödülü” alan ilk kişi, “KAR” adlı romanını yazmak için, en fazla kar yağışı alan illerimizden olan Kars’ta bir yıl kalmıştı. O romanı beğenmek, yazarını takdir ve tüm yazdıklarını da tasvip etmek manâsında değil; fakat diğer cümlelerinden farklı olarak o romanındaki bir karakterine atfettiği bir cümlesinin, “Allah’a iman” meselesi yönünden tahlil edilmesinde fayda olabilir.
Yazarı tarafından, “KAR” romanında bahsedilen bir şahsa atfedilen o cümleler şöyleydi:
“Bütün hayatım boyunca eğitimsizlerin, başı örtülü teyzelerle eli tespihli amcaların inandığı yoksulların Allah’ına inanmadığım için suçluluk duydum. İnançsızlığımın mağrur bir yanı vardı. Ama şimdi şu güzel kar’ı yağdıran Allah’a inanmak istiyorum. Dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş, insanı daha uygar, daha ince kılacak bir Allah var.”
O roman yazarının, romanındaki bir karaktere atfederek yazdığı “..dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş..”, “..insanı daha uygar, daha ince kılacak..” sıfat cümlecikleri, dinî kitaplarımızda belirtilen Allah’ın sıfatlarına pek benzemese de o cümlelerini, romandaki bir şahsa atfettiği “..bir Allah var.” hüküm cümlesinin ardından noktalaması iyiydi. Ancak, o son cümlenin “Allah’a gerçek iman” için yeterli sayılamayacağına da dikkat çekilmesi gerekmekteydi..
İslâm’ın ilk yıllarında Müslümanlara çok büyük zulümler yapmış olan Kureyş Müşrikleri bile –Kur’an’da da bahsedildiği gibi- “Allah var” diyorlardı; fakat putlarıyla Allah’a ortak koşarak, en büyük günah olan “şirk” günahını işliyorlardı!.
Halen içinde bulunduğumuz zamanda da, dinde lakayt; hatta onun daha ötesinde “din düşmanı” gibi söz ve tavırları olanların da bazen yeri gelince:
“- Biz de Allah’a inanıyoruz. Sadece siz mi Müslümansınız? Müslümanlık sizin inhisarınızda mı?” şeklinde konuştukları da olmaktadır ve onların bu konuşmalarının nasıl yorumlanması gerektiği, insanların çoğunun zihinlerini meşgul etmektedir.
Temel dinî kitaplarımızda, imanın dil ile ikrar ve kalp ile de tasdikle olabileceği, Kur’an’ın “Allah kelâmı” olması sebebiyle hiçbir âyetini inkâr etmemek gerektiği” yazılıdır.
Çok kısa bir ifade ile ve gereklilik-yeterlilik bakımından bu konuda şöyle de denilebilir: “Allah var”. demek, “Allah’a iman etmiş” sayılmak için gereklidir; fakat, yeterli değildir!.
Çünkü, insanlar, hakikaten iman etmiş olmadıkları halde, “inkâr etmemek” manâsında da; “Allah var.” diyebilirler. Risale-i Nur’da, Emirdağ Lâhikasında bu konuya şöyle açıklık getirilmektedir:
İnkâr etmemek başkadır; iman etmek, bütün bütün başkadır.. “Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden Rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey O’nun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve (lâ ilâhe illallah) kelime-i kudsiyesinin, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, ‘Bir Allah var.’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve herşey’in yanında hazır, irade ve ilmini bilmemek ve emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikatine yaklaştığını göstermez. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî ta’zibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kâinatta hiçbir zişuur, kâinatın bütün eczası kadar şahitleri bulunan Hâlik-ı Zülcelâl’i inkâr edemez… Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayt kalır. Fakat O’na iman etmek Kur’an-ı Azîmüşşan’ın ders verdiği gibi, O Hâlikı, sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek, ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” (Emirdağ Lâhikası-1)
* * *
Allah’ın varlığı ve birliğine: “Tevhid hakikatı” denilir. “Kâinatta en yüksek hakikat” budur. Kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhidin ilk bölümü, bu hakikati ifade eder. Kur’an-ı Kerîm’in üzerinde en fazla ehemmiyetle durduğu konu da budur. Tevhidin aksi “şirk”, yani Allah’a ortak koşmaktır ve en büyük günahtır. Varlık âlemi, en küçüğünden en büyüğüne kadar, aslında hâl lisanıyla: “Bir Allah var.” der. Kendisine akıl ve irade verilmiş olan insanların bir kısmı bu hakikat yolunun yolcusu iken, büyük bir kısmı da, bundan dalâlet (sapma) hâli içindedirler.
* * *
Kış mevsiminde kar yağışıyla gündeme gelen ve internet sitelerinde ve gruplarında, büyütülmüş haldeki resimleri paylaşılan kar kristalleri de o resimleriyle mühim bir tevhid dersi verirler.Onlar altıgen geometrisindedirler; fakat birbirinin ayni iki kar kristaline hiç rastlanmaz! Ömrünün elli senesini kar kristallerinin fotoğraflarını çekerek geçiren ve binlerce kar kristali fotoğrafı çekmiş olan W.A.Bentley, çektiği kar kristali fotoğraflarından 2453 adedini 1931 de Amerika’da 226 sayfalık “Snow Crystals” (Kar Kristalleri) kitabında neşrederek, Allah’ın varlığı ve birliğinin kar kristallerindeki bir çeşit deliline -bilerek veya bilmeyerek- dikkatleri çekmiştir.
Aynı cinsten olan canlı veya cansız bir varlıkların, genel olarak anahatlarıyla birbirlerine benzer yapıda olmalarına rağmen hiçbirinin diğerinin ayni olmaması, bilhassa Risale-i Nur’da Lem’alar adlı eserde Otuzuncu Lem’anın Dördüncü Nüktesi’nde geniş açıklaması yapılan, Allah’ın “Fert” isminin içinde “Vahidiyet” ve “
* * *
Allah’ın, Vahidiyet ve Ehadiye
İnsanlardaki kadar çok olmasa da, diğer bütün varlıklarda, Allah’ın Vahidiye
* * *
Kış mevsimlerindeki kar yağışlarının çok hikmetleri ve faydaları vardır. Bunlardan, çeşitli kaynaklarda geniş şekilde bahsedilir. Bir saat tefekkürün, farz ibadetler haricindeki ibadetin bir yılına karşılık olduğuna dair bir Hadis-i Şerif vardır. Biz kış mevsimlerinde, Allah’ın ancak mikroskopla görülebilen kar zerrelerini bile Vahidiyet ve Ehadiyet şeklindeki birliğinin sayılamayacak kadar çok tecellîleri halinde yağdırdığını düşünebilirsek, aslında ondan en büyük faydayı o tefekkürümüzle kazanabiliriz.
Prof. Dr. Mustafa Nutku