Allah Kainatı nasıl idare eder?

Allah (cc), kâinatı nasıl idare ediyor diyenlere şunu ifade edeyim ki onlar, Allah’ı bilmiyor ve tanımıyorlar. O zaman bir nebze dahi olsa, Allah’ı tanımakta fayda mülâhaza ediyorum.

Şöyle ki: Kudret sahibi yüce Allah, (cc) doğurmadığını ve doğrulmadığını, benzerinin ve zıddının olmadığını, her şeyin O’na muhtaç olduğunu, O’nun hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyi O’nun yarattığını, büyük-küçük ona göre bir olduğunu, bir zerreyi yaratmakla sonsuz kâinatı yaratmak arasında O’nun yanında fark olmadığını, istediği gibi idare ve tasarrufta bulunduğunu, acz ve fakrdan müberra, her yerde ve her mekânda hazır ve nazırdır.”

İnsan ise acz ve fakr içinde olmasına rağmen kısır aklı ve duygularıyla kâinata bakıyor, aklı ve duyguları ile Cenab-ı Allah’ın yüksek kudretini ihata edemeyince bu sefer şüpheye düşüyor.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı’nın çok yerinde bu hakikati izah ve ispat etmiştir. Allah’ın her şeyi kendisi sevk ve idare ettiğine dair şöyle buyurmuş:

Şeytanın en büyük bir desisesi: Hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kısa akıllı ve kasır fikirli insanları aldatır, der ki: “Bir tek zât, umum zerrat ve seyyarat ve nücumu ve sair mevcudatı bütün ahvaliyle tedbir-i rububiyetinde çeviriyor, idare ediyor deniliyor. Böyle hadsiz acib büyük mes’eleye nasıl inanılabilir? Nasıl kalbe yerleşir? Nasıl fikir kabul edebilir?” der. Acz-i insanî noktasında bir hiss-i inkârı uyandırıyor.

Elcevab: Şeytanın bu desisesini susturan sır: “Allahü Ekber”dir. Ve cevab-ı hakikîsi de “Allahü Ekber”dir. Evet “Allahü Ekber”in ziyade kesretle şeair-i İslâmiyede tekrarı, bu desiseyi mahvetmek içindir. Çünki insanın âciz kuvveti ve zaîf kudreti ve dar fikri, böyle hadsiz büyük hakikatları “Allahü Ekber” nuruyla görüp tasdik ediyor ve “Allahü Ekber” kuvvetiyle o hakikatları taşıyor ve “Allahü Ekber” dairesinde yerleştiriyor ve vesveseye düşen kalbine diyor ki: Bu kâinatın gayet muntazamca tedbir ve tedviri bilmüşahede görünüyor. Bunda iki yol var:

Birinci yol: Mümkündür, fakat gayet azîmdir ve hârikadır. Zâten böyle hârika bir eser, bir hârika san’at ile, çok acib bir yol ile olur. O yol ise: Mevcudat belki zerrat adedince vücudunun şahidleri bulunan bir Zât-ı Ehad ve Samed’in rububiyetiyle ve irade ve kudretiyle olmasıdır.

İkinci yol: Hiçbir cihet-i imkânı olmayan ve imtina’ derecesinde müşkilâtlı ve hiçbir cihette makul olmayan şirk ve küfür yoludur. Çünki Yirminci Mektub ve Yirmiikinci Söz gibi çok Risalelerde gayet kat’î isbat edildiği üzere: O vakit kâinatın herbir mevcudunda ve hattâ herbir zerresinde bir uluhiyet-i mutlaka ve bir ilm-i muhit ve hadsiz bir kudret bulunmak lâzım geliyor. Tâ ki, mevcudatta bilmüşahede görünen nihayet derecede nizam ve intizam ve gayet hassas mizan ve imtiyaz ile mükemmel ve müzeyyen olan nukuş-u san’at vücud bulabilsin.

Elhasıl: Eğer tam lâyık ve tam yerinde olan azametli ve kibriyalı rububiyet olmazsa, o vakit her cihetçe gayr-ı makul ve mümteni bir yol takib etmek lâzım gelecek. Lâyık ve lâzım olan azametten kaçmakla, muhal ve imtinaa girmeyi, şeytan dahi teklif edemez.”1

Hülâsa: Bu kâinatın büyüklüğü ile beraber son derece nizam ve intizam içerisinde bulunması, her varlığın ihtiyacının en iyi şekilde karşılanması, karışıklık ve düzensizliğin bulunmaması, Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudretinin eseridir.

Elbette her türlü kayıt ve sınırdan, mekân ve zamandan münezzeh olan, sonsuz isim ve sıfatlara sahip olan Rabbimizin, sayısız varlıkları aynı anda aynı kolaylıkla “Kün (ol!) Emri’’ ile yaratması, idare etmesi, halden hale çevirmesi O’nun için çok kolay ve basittir. “Bir şeyi(n olmasını) dilediği zaman, O’nun emri, ona sadece “ol!” demektir, (o da) hemen oluverir.’ 2

14.09.2021

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar

1- Lem’alar, 13. Lem’a 13. İşaret.

2- Yasin, 36/81.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: