Allahın Varlığını İspat Eden Deliller

İnsan yarın pişman olacak işlerden uzak durmalı ki yarın ah ne yaptım yerine, OH çeksin. Kardeşlerim Türkiye’mizde Kur’an’ı Kerimin okunması ve okutulması yasaklanan devirde yaşayan babalar maalesef evlatlarına Allah tarafından insanların yapmasını emredilen din terbiyesini evlatlarına veremediklerinden ötürü, bugün halkımızın çoğu Allahın emirlerine karşı lakayt kalıyorlar. Halbuki aklı başında olan kimse bölük çağına ulaştıktan sonra; ister yaşadığı devletin idarecilerine karşı, isterse kendini hiçten, yoktan yaradan Allaha karşı olsun yaptıklarından mesuldur.

Evet,  maneviyata soğuk davranıp bir gün ister istemez o mezara gireceğini hiç düşünmeyen bu maneviyattan boş kimselerden hiç kimse on lira yerine yüz lirasını alamaz, demek ki adamın kafası çalışıyor. Madem alamaz o zaman onların bütün hayatlarında yaptıklarından Allaha hesap vereceklerini unutmasınlar.

Şimdi onları uyarmak için bazı inkȃr edilmez delilleri gözlerine sokacağım!

1- Önce kendileri baksınlar! Vücutlarının her azalarını yapan, onların anneleri mi yoksa babaları mı yaptı? Hayır. Yoksa bu azalar kendi kendine oldular. O da hayır. çünkü bir iğne kendi kendine olamazken, bir harf kendi kendine yazılmazken, nasıl olur da bu mucize varlık olan insan kendi kedine olur? Peygamberimiz a.s.m boşuna dememiş “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” (Kim kendini tanırsa o Allah’ını da tanır.” Aynaya bakmakla kendini görüp tanımak değil, bu benim fotoğrafım demekle kendini tanımış olmaz. Bu zavallı insan böbrekleri çalışmayınca, sağ kalabilmek için, her gün diyaliz makinesine girmek için hastahaneye gider, bereket ki makineye girmek için oraya hastaları devlet parasız götürtüyor. Evet o derde derman olmak için bugünkü teknik yüzlerce kilo ağırlığında makine yapabilmiş.      

Fakat Allahın yaptığı böbreğin ağırlığı yetişkinlerde 160 gram çocuklarda 120 gram. Peki, böbreğin görevi nedir? İki sıvı madde olan kan ile idrarı biri-diğerinden ayırmak, onları karıştırmadan kanı kalp tarafına pompalıyor, idrarı da paçalarına akıtmıyor, Allahın yarattığı mükemmel bir torba olan mesaneye hiç şaşırmadan gönderiyor. Her saniyede bir milyon hücremiz ölüyor yerine başkası geliyor bizim ondan hiç haberimiz yok!

2- Herhangi marangoza sorsan 1×2 büyüklüğünde olan kapılardan bin tanesini, biri diğerinden farklı yapabilirmisin desek? Muhakkak ki yapamam diyecek. Çünkü o iş kolay değil.  Peki Hz. adem a.s dan bu güne kadar milyarca insanları biri diğerine benzetmeden uzakta komanda ile onları Allah nasıl yapıyor, bunu inek düşünmez bizde mi düşünmeyelim? Acı kahvenin kırk yıl hatırı varsa, insanın her aza ve duygularının her biri birer mucize olduğunu hatırlamamız için biz Allahımıza şükretmek için aklımız zorlamayacak mıyız?

Ner dersiniz, bu zenginliğimiz  için Allah’ımıza şükür etmeyecek miyiz? Yoksa! Cennette sonsuz bir müddet içerisinde mutlu olmamız için yirmi dört saatten namaz için Allah bizden tek bir saat istiyor onu çok mu göreceyiz? Yoksa hiç suda yüzmesini bilmediğimiz halde uydum kalabalığa deyip herkes denize atlarsa bizde mi atlayacağız.                   

3- Gören gözün ve görmenin değerini bilen Allah bize göz vermiş ki, gözsüz hiçbir işi yapamadığını şöyle dursun; kısa bir yere gitmemiz için bile biri kolumuzdan tutup gezdirmesi icap eder, değil mi? Peki ışık olmasa göz neye yarar, insanın gözü o ışık sayesinde görebiliyor, değil mi? Hatta rüyada göz ile bakmadan çok şeyi görüyoruz. Evet bize Allah göz vermiş o kıymetli duyguyu bir değil iki vermiş ki gözün birini bozabiliriz ihtimali ile, İnsanı tek gözle bırakmamış. Alın terimiz göze girmemek için  göz üstüne Allah’ımız kaşlarımızı koymuş. Sinek gözümüzü rahatsız etmesin diye gözlere kirpik koymuş. Onlar hem gözleri korumak için hem de insanı süslemek için koymuş. Kulak vermiş ki biri seni çağırdığı zaman veya biri ile konuştuğu zaman ha ha ne dedin, demeyesin diye. Biz gözü kulaktan daha kıymetli biliyoruz, fakat Kur’anı Kerimde Allah Gözden önce kulağı  anıyor. “İnnessem’a vel besare.” diyor. Nasıl ki gözü olan gözün kıymetini bilmez, aynı onun gibi kulağı olan da kulağın kıymetini bilmez. Şükretmek için Allah bize bizim azalarımızın kıymetini bildirsin ki Ona karşı şükrümüzü artıralım. Amin

4- Kȃinatta yaratılan her şeyi Allah atomdan yaratmış. Vücudumuz da ki hücreleri de atomlardan yaratmış. Düşünün bir hücrede bir milyon protein, sekiz bin amino asit, beş element , kırk bin atom, on beş bin D.N.A molekül, bir okadar R.N.A. Bu moleküller için Tıp dalında ki ilim adamları: Bu moleküllerin yaptıklarını yazabilsek bin cilt kitap biner sahife olur. diyorlar. Yarım damla kanda iki milyon hücre, iki yüz kırk bin al yuvarlar, on bin tane de ak yuvarlar hücre mevcut. diyorlar. Bu ak yuvarlar hücreler her hangi yerimizi yaraladığımız zaman kanı akmasını onlar engelliyorlar. Hücrede kırk bin atom olursa vücudumuzda 80- 100 trilyon hücre olduğunu naza alsak, acaba vücudumuzda atomların sayısı ne kadardır.

İşte görün Allahın sonsuz kudretinden  bir pırıltısını.

Şimdi sizden soruyorum Allah bu kadar nimetler ile donatan insanı; bu insan niye yirmi dört saatten bir saati namaza ayıramıyor. Hanımlarımız yüz gram bir başörtüsünü başına bağlayamıyor. Her ne kadar saçı değil hanımın yüzü erkeklerin şehvetini tahrik eder, fakat Allah yüzünü değil, hanıma saçını örtmesini emretmiş. Neden? çünkü hanımın evlenmesi için erkek yüzünü görmesini lazım da ondan hanıma yüzünü örttürmemiş.

Son sözüm: Allah’a isyan edenlerin başlarına Allah gökten birer taş atabilirdi, fakat atmıyor, çünkü burası imtihan yeri, onları cehennem bekliyor.  Namaz kılmayan erkeği ve tesettürsüz hanım Allah çeşit usuller ile yoluna sokabilirdi. fakat o işi hesap gününe bırakıyor. Sizden soruyorum? Erkekler üç gün sert bir sesle ayanda değil, rüyasında namaz kılacan mı yoksa gözlerini alırım dese! O erkek namaz kılmaz mı? Hanıma namaz kılıp örtünecen mi yoksa gözlerini alırım dese; bunlar gözlerimizi al, mı derler yoksa hemen Allah’ın kanunlarına uymaya mı gayret ederler ne dersiniz? Ben diyorum, o sesi  ayanda değil yukarıda dediğim  gibi o ses ile onlara Allah rüyada da olsa hemen yaptıklarına pişman olup Allah’a itaate dönerler. Evet kardeşlerim!!!

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: