‘Anneler Günü’ yabancılardan alınan bir âdet midir?

‘Kutladığımız Anneler Günü, yabancı âdeti midir?’ diye soran okuyucuma:

Senenin tek gününü, Anneler Günü ilan etmek belki bir yabancı âdetidir, ama tümüyle de İslam’a aykırı düşen bir yabancı âdeti de değildir. Belki, eksik bir âdettir demek mümkündür. Çünkü İslam, senenin tek gününü değil belki hayatın tüm günlerini Anneler Günü olarak ilan eder, ömür boyu annelere sevgi ve saygıyı emreder.

Anneler Günü, çocuğun yaş günü, hanımla beyin evlilik yıldönümü gibi daha ziyade dışarıdan gelme yabancı âdetler, aslında iyiliklere vesile yapılabilecek âdetlerdir.

Mesela Anneler Günü’nde annelerin elleri öpülüyor, yaşlıların gönülleri alınarak memnun ediliyorsa… Yaş gününde çocukların sevinecekleri bir doğum günü toplantısıyla arkadaşlarıyla mutlu olmaları sağlanıyorsa, evlilik yıldönümünde taraflar geçmişi bir daha hatırlıyor, aradaki sevgi, saygı yenileme imkânı buluyor, komşular bu vesilelerle bir araya gelerek kaynaşmalar söz konusu oluyorsa… Neden bunlar ‘yabancılara aittir’ denerek hemen reddetme mecburiyeti duyulsun?

İslami hayat zevksiz, neşesiz ve eğlencesiz değildir. Sınırı aşmamak, ölçüyü taşmamak, israfa ve harama girmemek şartıyla İslami hayatın da zevki, eğlencesi ve neşeli toplantıları olacaktır elbette.

Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri’nin doğumunu senelerdir Kutlu Doğum adıyla kutluyoruz. Bu vesile ile toplantılar yapıyor, hayırlara vesile kılıyoruz. Kimse de İslam’da doğum günü kutlaması yoktur demiyor. Çünkü harama değil hayra vesile kılınıyor, günah değil sevaplar işleniyor bu vesilelerle…

Bu anlayış içinde Anneler Günü’nü de mahzurlu görmeyiz… Ancak onu düzelterek, İslam’a uygun hale getirerek benimseriz. Yani senenin tek günü değil, hayatın tüm gününü Anneler Günü kabul ederiz… Böylece yabancıdan aldığımız eksik bir âdeti tamamlayarak bünyemize ithal etmiş sayılabiliriz.

Bazılarındaki gibi, yabancılardan gelen her şeyi hemen sahiplenmek nasıl yanlışsa, hemen karşı olmak da öyle yanlıştır. Doğru olanı, önce bir incelemek, faydalı olanı almak, zararlı olanı atmak olmalıdır. İslam’ın bize makul telkini budur.

Bu konuda Efendimiz (sas) Hazretleri’nden fevkalade değerli ve düşündürücü muhteşem bir yabancıdan kandil alma örneği bize ışık tutmaktadır.

Sahabenin ileri gelenlerinden Temimdari, Şam’daki Hıristiyanların kullandıkları zeytin yağı ile yanan bir kandili getirip ilk olarak Resulullah’ın mescidinin tavanına asmıştı. Görenler, ‘Resulullah’ın mescidine yabancıların kullandıklarını mı asıyorsun?’ gibilerden sitemde bulunmuşlardı. Müslümanlar, o günlerde yaktıkları hurma yapraklarıyla aydınlatıyorlardı mescidi. Akşam namazında mescide gelip de bir çanak içindeki yanan fitilin külsüz dumansız etrafı aydınlattığını gören Efendimiz (sas) Hazretleri, tebessüm ederek sordu:

– Kim getirip de astı bu kandili mescidimize?

– Temimdari, Şam’daki Hıristiyanlardan alıp getirdi… dediler. Herkes bir azarlama beklerken Resulullah’ın eşsiz iltifatı şöyle oldu:

– Temimdari, getirdiğin bu kandille sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!..

Bununla da kalmadı, daha da çarpıcı açıklamada bulundu:

– Faydalı bir buluş, Müslüman’ın cebinden düşürdüğü malı gibidir. Kimde bulursa hemen sahip çıkıp alır. Yeter ki o şey faydalı olsun, içeriğinde haram ve günah bulunmasın…

Hıristiyan’dan alınan böylesine faydalı bir kandil örneği varken, yabancıdan gelen âdetler alınır mı, alınmaz mı diye sorulmamalı da, belki yabancıdan gelen bu âdetler faydalı mı, değil mi diye incelenmelidir. Faydalı ise cebinden düşürdüğü malı gibi sahip çıkılmalı, zararlı ise atılıp uzak kalınmalıdır…

Mescid-i saadete asılan bu kandil örneği, İslam’ın çağdaş anlayışını anlatan muhteşem bir misal olarak ufkumuzda asılı durmaktadır.

Soru sahibi kardeşim bu anlayışla bakabilir Anneler Günü’ne desem, yanlış söylemiş sayılır mıyım bilmem?

Ahmed Şahin / Zaman

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: