Bandrol Meselesinin Güzelliği Nedir?

Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.[1]

Biz beşerin başarında tecelli etmeyen ve basiretimizin ülfet gibi şeylerle bağlanması sebebiyle güzelliği göremeyiz. Zaten kayıtlı olmamız ve mülk ve melekut arasında kalmamız ve işlerin arkasını göremememiz bunu iktiza ediyor.

Mülk ve Melekutu beraber yaşayan kimseler hadiselerin arka planını görerek buna göre hareket eder. Mesela gözümüzle çanak antane gelen uydu ışınlarını görememekteyiz göremeyiz de.

Kaianatta her hadise bir çok kimseye ya bir zindan ya bir ferahlık ya bir araftır.

Risale-i nur gözlüğü insana iman gözlüğü vermektedir. Bu göz imani eserlerle hasıl olur, gözlük ise lahikalarla..

Lahikalarla adım atmaya başlayan kimselere Lahikasızlar tarafından linç girişimi yapılmaktadır. Muhtelif tarzlarla bu linç girişimini yapmaktalar. El altından, alenen..

Lahikalarla adım atan kimseler adım attıktan sonra yürümek için lahikalara sarılıp yürümek ve koşmaktan başka çare yoktur. Şayet lahikalarla adım atmaya başlayan kimse kendisine yapılan manevi linç girişiminden kurtulması ve adım atmasının önüne geçilmesini istememekte ise lahikalarla adım atmaya devam edip koşmanın yolu var gücüyle, can-ı gönülle, dört elle sarılması gerekir. Yoksa Lahikasızlarca bacakları kırılacaktır.

Her cereyan eden hadisenin Kader, Kaza ve Atâ veçhesi vardır.

Malumunuzca; kader neticedir. Kaza hadiselerin meydana gelmesidir. Atâ ise insanın tercihleriyle kaza ve kaderi değiştirmesidir. “İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenab-ı Hakk’ın atâ, kaza ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kaza kanununu, kaza da kaderi bozar.

 

            Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın ibtaliyle hükmü kazadan afvetmek, atâ demektir.

 

Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun kat’iyyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler.

 

Demek atânın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihracdır. Bu hakikate vâkıf olan ârif:

 

            “Ya İlahî! Hasenatım senin atâ’ndandır. Seyyiatım da senin kaza’ndandır. Eğer atâ’n olmasa idi, helâk olurdum.” der.[2]

 

Hepimizin tercihleri yani “Atâlarımız” hadisenin yönünü değiştirir ve netice olan kaderi dahi deler geçer. Zaten kader yazılmış olan bir metin her şey de o metni harfiyyen oynayan tiyatro metni değildir. Her şey yazılmış biz sadece oynuyoruz diyenlerin düşüncesi yanlıştır ve ehl-i sünnetin kader itikadına zıttır.

Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün güzellik ve hayır ciheti vardır. Kâinattaki her şey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Bu nevden olan insana huzur ve saadet getirir ve kolay elde edilmektedir genellikle. Lakin her zaman herkese nasip olan bir şey bir ihsan değildir.

 

“Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.

 

Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.Risale-i Nur Talebeleri ve yakınlarında bulunanların alakadar olduğu bir meselemiz vardı ki 270 güne yakındır hiçbir neşriyat Risale Neşredememekte idi. Bu gerçekten nur talebelerince bir üzüntü bir gam bir gussa çektiren meseleydi. 1908lerden itibaren düşünülecek olursa 106 senedir Bediüzzaman Said Nursinin Asar-ı Nuriyesi bu topraklarda kıraat edilmekte ve müzakere ve müteala edilmektedir. Kalemden kağıda, kağıttan teksire, teksirden matbaaya, matbaadan elektronik ortamda neşredilmesi gibi neşir tarihçesi içerisinde bölümü var Nurların.

Bu bandrol sıkıntısının ortaya çıkmasının zahiri sebebi Ufuk Yayınlarının Lem’alar üzerinde sözde sadeleştirme hakikatte ise manaları katledip tahrip etmesi üzerine Varis-i Bediüzzaman Kültür Bakanlığına müracaatı üzerine bakanlık kimin neşretme hakkı var yok diye 270 gün kadar kimseye bandrol vermedi.

Bu sürede bazı neşriyatlarda bazı eserler kalmadı. Kitap talep ettiğim neşriyat Asa-yı Musa, Lem’alar, Tarihçe-i Hayat ve Mektubat eserlerinin baskı kalmadığını belirtti. Bunun üzerine çeşitli yerlerden bu kitapları temin edebildim.

Bu zahiri karanlık dönemin başlama sebebi budur. Bu çirkindir. 270 günlük sürede de kimsenin bandrol alamaması da bir zahiri çirkinliktir.

Neticesine gelecek olursak: “neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.” Bunca geçen günler, haftalar ve aylar neticesinde 270 gün kadar süre geçti. Amma nur talebeleri de kitaplarının basılmamasından bir elem aldı. Bazı kimseler bu sürede tekel ve inhisar tabirlerini ileri sürdüler, yazdılar, çizdiler, konuştular..

Dib’in Risale-i Nur’u basmak ve bastırmakta merci kılınmasının ardından neşriyatçılarla toplantılar gerçekleşti. Tabi bu sürede Nur Talebeleri ortak nüsha oluşturup dib’e sundular. Dib bu nüshayı esas kabul etti ve bunun tab’ını istedi. Kim bunu neşredecekse neşretsin bunun aynısını dedi.

İttihad-ı islamı sağlayacak olan zümre Nur Talebeleridir. Dünyanın çok yerinde okunması ve vakıf faaliyetlerinin bulunması ve ellerindeki eserlerin 60 dünya diline tercüme edilmesi bunun en zahir bir hüccetidir.

Nur talebelerinin muhakkikleri ortak nüsha ihtiyacını senelerdir istemekte idi. Lakin muhtelif esbab dairesinde bu tahakkuk etmedi. 270 günlük süreçte hasıl olan ortak nüsha bu ittihadı sağlayacak bir anahtar belki bir miftahtır.

Nur talebeleri bunu güzellikle yapamadılar amma sadeleştirme namı altındaki tahrifatla bir nevi Allah buna sevketi.

Sebep itibariyle şer ve çirkin… Sürecin uzun olması itibariyle şer ve çirkin… Lakin netice itibariyle Rahmet, Hüsün ve güzelliktir.

Zamanla belki vahdet-i neşriyat bile olabilir belli mi olur?

 

Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.[3]

 

Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rü’ya görür. Güzel rü’ya {1: Mevt, bir nevmdir.} gören, hayatından lezzet alır.[4]

Allah bize güzellikleri görebilmeyi nasip edip kin, garez, nefret, taassub ve ülfetten muhafaza etsin.

 

Selam ve dua ile  

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1] Sözler ( 231 )

[2] Mesnevi-i Nuriye ( 206 )

[3] Mektubat ( 473 )

[4] Münazarat ( 36 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: