Bir Gezinin Ardından

Zaman ve mekânın sahibi Allah’ın sevk ve idaresine teslim olmakla istihdam edilmek…İster yolculukta, ister ikamet halinde, fark etmiyor.

Gönülleri evirip çeviren Mukallibül kulûba iltica etmekle aslî mecrasında yürüyen insana, ne zaman ve nerede lütuf ve ikramlarda bulunulacağı hiç belli olmuyor.

Zamanın dehşet ve vahşetinden Rabbine sığınmaktan, Sefîne-i Muhammediyye (asm)’a dahil olmaktan başka çare ve kurtuluşun olmadığı bu felâket ve helâket asrında, yangının muhtelif derecelerde etki alanına giren hanelerin, evlerin, nefislerin, hayatların yürek parçalayan hallerini ve nefsimizi çepeçevre kuşatan insî ve cinnî şeytanların tuzaklarını görmemezlikten gelmek hiç mümkün olabilir mi? Seyirci kalanlar, seyre duçar olurlar.

Dünya imtihanıyla baş başa kalan insanoğlunun, her ortam ve fırsatta, nefsini ıslahla birlikte, gönüllere hitap etme, ma’rûfu gösterme gibi sorumlulukları göz ardı edilemez.

Geçtiğimiz hafta; bir düğün münasebetiyle Bursa canibine yaptığımız seyahatin güzel meyvelerinden öncelikle kendim istifade ettim.

Dost, kardeş ve akrabalarla hasret gidermek, paylaşmak, sohbet ve müzakere ortamını teneffüs etmek, sosyal hayatın en verimli neticelerinden olsa gerek.

Düğün salonu oldukça kalabalıktı. Misafirlerle sohbetin tadına varmanın hazzı bir başkaydı. Kardeşin arkadaş ve dost çevresiyle bir araya gelmenin, tanışmanın mânevî keyfine diyecek yoktu.

Öteden beri; düğünlerde sohbet etmenin, günün anlam ve önemine dair konuşma yapmanın gedikli ve tecrübeli bir hatibi olarak, her seferinde; çocukların ortalıkta cıvıl cıvıl dolaştığı, ellerinde balonlarla koşuşturduğu bir ortamda konuşmak, hatta ve hatta Kur’ân okunurken bile bir kısım büyüklerin dahi huşû’ ile dinlemedikleri bir atmosferin sükûnetini sağlamak oldukça zordu.

Her bir sohbette değişik konularla dikkatleri çekmenin gayretini gösterirken, bu sefer de “Bu zamanda Yusuf olabilmek çok zor!” ana fikriyle dikkatleri çekmeye azami gayret sarf ettim. Kısa ve öz cümlelerle; sanal dünyanın her bir köşe başını tutmuş olan Züleyhaların etekleri çekmek için fırsat kolladıklarından, ahir zamanın en büyük nefis imtihanıyla baş başa kalan gençlerimizden bahisle salonu susturmayı başarabilmiştim Elhamdülillah…

Her ne ise…İki gencin daha mutluluğunu paylaşmak gibi bir insanlık ve akrabalık görevimi yerine getirmenin rahatlığını hissetmiştim âlemimde.

Bursa’nın güzide semtlerinden Beşevler’de yeni açılan Akşemseddin Camiinin muhterem İmam-Hatibi ve Dernek yöneticilerinin davetleri üzerine, ertesi gün, yani Cuma günü, çok seçkin ve şuurlu cami cemaatine kürsüden hitap etmenin tarifsiz mutluluğunu ve zevkini yaşadım. Bu duyguları bizlere yaşatan Kerîm Rabbimize zerreler sayısınca hamd ve şükürler olsun. Tüm ünite ve fonksiyonlarıyla mükemmel hizmet veren bu muhteşem Mâbedin kubbelerinden duvarlarına, minber ve mihrabına kadar Fatih’in, Akşemseddin’in ruh ve idrak yüceliğinin sindiğini, geçmişin mâna ikliminin soluklandığını iliklerime kadar hissettim.

İhlaslı ve gönül ehli mü’minler topluluğunun da samimî bakışlarında ve ruh dünyalarında bütünleşen ve sema katmanlarına yükselen dua ve yakarışlarında kalbî samimiyetlerini yaşadım. Yaklaşık 45-50 dakikalık tefekkür ufkunda; cami, cemaat, Cuma üçlüsünün her açıdan nasıl bir açılım sağladığı, ne derece feyiz, bereket ve rahmete vesile olduğu açıkça görünüyordu.

Namaz sonrası, mütebessim çehrelerle yapılan tebrikleşmeler, dualar, temenniler zaman ve mekânın sahibine ulaşıyor, gönül ve rıza sofrasında saf tutan mü’minler, Kur’ânın ifade ettiği gibi yer yüzüne dağılıyorlardı.

İsmail Aksoy

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: