Çözüm süreci ile ilgili bir mülahaza..
Kur’ân’ın sosyal yapıya önem verdiği bir gerçektir. Toplumu bozan, onu mutsuzluğa sevk eden, dengesini sarsan fitne, fesat, zina, yol kesme vs. suçlara en ağır cezaları öngörmesi Kur’ân’ın toplumsal meselelere hassasiyetinin bir göstergesi olarak kabul etmek lazımdır. Aynı şekilde toplumun bir ferdi olarak Kur’ân’ın mü’minleri dile getirirken sürekli ‘Ellezine âmenu ve amilu’-salihati / İman edip yararlı işler yapanlar’ ifade formuyla onları nitelemesi, müminlerin sosyal yaşantı içindeki sorumluluk bilinci, ıslahatçı ve yapıcı aksiyon içinde olmalarının lazım geldiğini gözler önüne sermektedir.
Dinin insana sorumluluk bilincini yüklediği muhakkaktır. ‘Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz ilka ediyoruz‘ (Müzzemmil, 73/5) ayetini herhalde maddi ağırlıktan çok sorumluluğu ağır olan bir söz olarak anlamak lazımdır. Bundan dolayı dinin bir Müslüman’ın davranışlarına en büyük etkisi ona sorumluluk bilincini yüklemesidir. Sorumluluk bilincinden azade yaşamanın bırakın semavi dinleri bir tarafa putperest dinlerde ve totem inançlarında bile kabul edilemez bir davranış biçimi olduğunu kabul etmek lazımdır. Bu evrensel hakikatten dolayı Kur’ân’ın en fazla tenkide tabi tuttuğu kişilerin hayatı her türlü sorumluluk bilincinden azade, onu hoyratça harcayanların olduğunu görürüz. ‘Bırak onlar yesinler, eğlensinler; arzu onları oyalasın. Yakında (yaptıklarının kötü sonucunu) bileceklerdir.’ (Hicr, 15/3) ayeti bu kategoridendir.
Toplumsal yaşantı bağlamında Kur’ân’da sık sık millet ifadesinin dini bir değer olarak kullanıldığına şahit olmaktayız. Millet ifadesinin bu şekilde dini biri değer olarak ifade edilmesi, dinin bir milletin en mühim öğesi olduğunu ortaya koymaktadır. O halde buna göre bizim ile din birliği olan bütün fertlerle milliyetlerimiz farklı olsa da milletimizin aynı olduğunu kabul etmek lazımdır. Milliyetlerin farklılığı seçici bir unsur değildir. Mühim olan insanlık adına yapılanlardır. Kur’ân’ın ‘Allah yanında en üstün olanınız en takvalı olanınızdır‘ (49/Hucûrât, 13)demesi, bir yönüyle Allah yanında insanın değerinin sorumluluk bilincini taşıma ve ona göre hareket etmek olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.
MÜSLÜMANLARIN BU SÜREÇTEKİ GÖREVİ
Aslında bu tarz yaşantı milletine ve insanlığa hizmet eden bütün hizmet erbabı idealist insanların karakteristik bir yapısıdır. Kur’ân milletlerine hizmet etmiş bu tür hizmet erbabının hepsi için, ‘Sonra gelenler arasında ona (lara) iyi bir ün bıraktık: Alemler içinde Nuh’a / İbrahîm’e / Mûsâ ve Harûn’a / İlyasîn’e selam olsun. İşte biz erdemli davrananları böyle mükafatlandırırız‘ (37/ Sâffât, 78, 108, 119, 129 ) buyurmakta ve bunlar için defalarca Allah’tan selam dile getirilip tekrar edilmektedir. Bu, bize milleti için çalışan insanların yalnız ahirette Allah yanında değerleri büyük olmakla birlikte dünyada da yaptıkları yüzünden ma’şeri vicdanlarda ölümsüzleşeceği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Bundan dolayı gerek insanlığa gönderilmiş peygamberler olsun, gerek ilmî gelişmelere ivme kazandırmış, insanlığa buluşlarıyla hizmet etmiş bilim adamları olsun ve gerekse ahlakî meziyetleriyle ve ıslahatçı vasıflarıyla insanlığa örnek olmuş bulunan insanlar olsun bunların yaptıkları ma’şerî vicdanlarda unutulmamış, hizmetleri, kendilerini gönüllerde yaşatmış ve yaşatmaya da devam etmektedir. Bu tür insanlar, her ne kadar gençliklerini ve ömürlerini bu uğurda harcamış olsalar da dünyada ebedî bir ad ve unvan, âhirette de ebedî bir gençlik ve ömürle mamur olurlar. Yüce Kur’ân’ın yukarıda takdim edilen ifadeleri bu evrensel hakikati tescil etmektedir. Nitekim büyük ıslahatçılar ve ahlak önderlerinin, keşifleriyle, buluşlarıyla ilme hizmet etmiş ve ona yön vermiş bilim adamlarının isimlerinin tarihe mal olması Kur’ân’ın bu ihbarının referansları olarak kabul etmek lazımdır.
Bu dile getirilenlerden hareketle memleketimizin selameti barış ve esenliği için başlatılan çözüm sürecinin sorumluluk taşıyan her Müslüman’ın sırtına bir sorumluluk yüklediğini kabul etmek lazımdır. Her Müslüman’ın bu milletin birliği için elinden geleni yapması ve gayretini ortaya koyması lazımdır.
‘Kim güzel bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur.’ (Nisâ, 4/85) ayet ifadesi bu hususta gayret sarf edenlerin büyük mükafatlara nail olacakları hakikatini ortaya koymaktadır.
ULEMA PROFİLİ
İmamı Azam’ın, ‘Bana göre alim, milletinin dertlerini en iyi bilendir’ demesini bu bağlamda sarfedilmiş bir söz olarak kabul etmek lazımdır. Bu sözden hareketle, ilim müesseseleri olan üniversitelerimizin üzerine düşen en büyük görev Müslüman milletin dertleri ve sıkıntılarını iyi araştırıp tespit etmesi, onların çözümlerinin ne olduğu üzerinde bilimsel bağlamda tez ve öneriler geliştirmesidir. Bunu yapmayan bir üniversite üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiyor demektir. Evet ilim sırça köşkler içinde, millet ve insanlıktan azade yapılamaz. İlim, ilim için değil ilim insanlık için yapılır. Bundan dolayı üniversitelerimizin ciddi anlamda kendilerini muhasebe etmesi lazımdır.
Bir ilim adamı olarak yakın tarihimiz Akif’in Safah’atına bakınız onda kendisini bulamazsınız; O, eserinde hep milletin derdini işlemiş, himmetini hep milleti için kullanmış, bütün gayretini onun için ortaya koymuştur. Bakın Bediüzzman’a hiç kendisini eserlerinde göremezsiniz. Hep derdi milletidir: ‘Ben milletimin imanının selamette bulursam cehennemde yansam bile gönlüm gül gülistan içindedir.‘ İşte sorumluluk bilincini taşıyan gerçek ulema profili budur.
O halde Ey Türkiye’nin gençliği, özellikle de Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan Kürt-Zaza kardeşlerim. Eğer kendinizde bir enerji bir hamaset duygusu görüyorsanız buyurun bu enerjinizi milletinizin güzel değerlerini ve erdemlerini tahrip etmede değil, milletinizin terakkisi ve kalkınması için kullanınız. Milletinize yapacağınız en büyük hizmet bu olup size kalplerde sevgi ve saygının kapısını açacaktır. Milletinize ecdadınız olan Hz. İbrahim, Ahmedi Xâni, İbn Salah Şehrizûrî, Mevlânâ-i Halid Kürdi (Bağdadi) ve Bediuzzaman Said Nursi gibi hizmet ediniz ki millet de sizi ma’şeri vicdanlarda bu büyük insanlar gibi hayır ile yad etsin.
HAYIRLA YAPILAN İŞLER
‘Bir kavmin efendisi o kavme hizmet edendir‘ hadisinde ifade edilen prensibe göre davranarak buyurun büyüklüğü milletimize hizmete yolunda kazanalım. Teknik-teknoloji, yatırım, eğitim ve kültür gibi birçok sahada yöremize hizmet edelim, büyük işlere imza atalım ki maşeri vicdanlar bizi hüsnü kabul ila karşılasın.
İnsan ahirette kendisini kurtaracak olan güzel bir unvan bir isim arkada bırakmalıdır. Millete yapılan hizmetler bu kategoriden, yani insanı yaşatan eylemler grubundan sayılır. Tarihe mal olmuş insanların, milletleri için hasbi çalışanların olduğunu bilmek lazımdır. Bütün peygamberler böyle hasbi çalışarak, ‘İn icriye illâ alallahi ‘ demiş ve Allah’tan ücretlerini talep etmişlerdir. Belki cemiyetlerinde peşlerinden giden hiç bir fert olmamış fakat onlar yine de peygamberlik ücretlerini Allah indinde almışlardır.
Kendi nefsi için çalışıp büyük servet kazan ve devasa yapıları inşa edenleri ne semavi kitaplar ne de tarih nakletmemektedir. Kur’ân’da sadece sergilediği kötü şahsiyetten sakınılmak bağlamında kötü bir örnek ve profil olarak Kârun dile getirilmektedir. Müslümanlar! Nefsi için çalışıp ebedi bir lanete müstahak olan Karun’u unutmayalım. Memleketimiz, milletimize hizmet edelim, tarih ve ma’şeri vicdanlar bizi hayır ile yad edebilsin.
Prof. Dr. Hayati Aydın