Dahilde Silah Kullanılmaz…

Taif şehirde taşlanma olayından sonra Peygamber Efendimiz (sav) bunca cefa ve kötülüklerden sonra yine kafirlere karşı şefkati elden bırakmamıştı. Cebrail, iki tarafındaki dağları kaldırıp Taif’i üzerilerine yıkmayı teklif etmiş, Resulullah (sav); Hayır, onların böyle helak olmalarını istemem. Belki onların neslinden Allah’a iman eden bir kavim çıkar,” buyurmuşlardır.

Bediüzzaman, zulmün en şiddetlisine maruz kaldığında dahi asayiş aleyhinde hareket etmedi Emirdağ sürgünündeyken yakın talebelerinden Hüsrev Altınbaşak, Üstad’ının zehirlenmiş, ihanetin en ağırına uğramış, ateşler içinde yanan vücuduna bakarak, “Ne olur Üstadım, bir günlüğüne Bediüzzamanlığını bana ver. Bunu sana yapanlara kahr ile beddua edeyim de cezalarını bulsunlar!” diye yalvarmıştı.

Yolu Kur’an ve sünnet olan, Kur’anı ve sünneti asrımızın idrakine sunan Bediüzzaman en ağır işkenceler, zulümler altında dahi menfî duygulara, olumsuz hislere mağlup olmamış, “Biz yıkmak için değil, yapmak için geldik” demiştir.

Bediüzzaman hedefine varmak için  plan yapmadı, kimseye pusu kuracak organizasyonları düşünmedi; kuvvetle meydana atılmanın, intikam almanın, hesap sormanın derdine düşmedi. Hayatı hapishanelerde geçti. Hapishaneleri Medrese-yi Yusuf iye yaptı, Eskişehir’de Otuzuncu Lem’a’yı, Denizli’de Meyve Risalesi’ni, Afyon’da El-Hüccetü’z-Zehra Risalesi’ni telif etti ki bu risaleler baştan sona imandır, Allah’ın varlığını, birliğini anlatan iman hakikatlerinin izahtır. “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur” (Divân-ı Harb-i Örfî) onun yol işaretleriydi…

Şeyh Said’ten 1925’in Ocak ayında  Bediüzzaman’a bir mektup gelir “Efendim, sizin nüfuzunuz kuvvetlidir. Bu harekatımıza katılır, yardım ederseniz, kazanırız.” Said Nursi’nin, bu mektuba cevabı ise tarihi nitelikteydi.. Bu cevap  bugünlere kadar uzanan bir mektuptur. Bu mektup, 15 Temmuz 2016 da bu milletin silahıyla, tankıyla, topuyla uçağıyla sivil halkı, polisleri, kendilerine karşı gelen askerleri öldüren, bu ülkenin Başkomutanını, başbakanını, milletvekillerini öldürmek için düzenlenen, hain darbeyi yapanlara tokat gibi bir cevap niteliğindedir.

“Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız. Onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşe çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç harici düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegane kurtuluş çaremiz, Kur’an ve iman hakikatleriyle tenvir ve irşat etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olabilir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat)

1952 yılında Eşref Edip’in  Beiüzzaman’la  yaptığı röportajı okuduğumuzda:

Bana, “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler! “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilattan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.

Benim fıtratım, zillet ve hakarete tahammül etmez. İzzet ve şehamet-i İslamiye beni bu halde bulunmaktan şiddetle men eder. Böyle bir vaziyete düşünce, karşımda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düşman kumandanı olsa, tezellül etmem. Zulmünü, hunharlığını onun suratına çarparım. Beni zindana atar, yahut idam sehpasına götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunların hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanın kalbi, vicdanı zulüm karlığa dayanabilseydi, Said bugün asılmış ve masumlar zümresine iltihak etmiş olacaktı.

İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felaket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selameti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helal olsun. Onlara beddua bile etmiyorum…. ”

Bir gemide dokuz masum, bir cani ile bulunduğunuzu düşününüz. Caniyi cezalandırmak için gemiyi batırmaya çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bizzat anlarsınız. Hatta bunun tam tersi, “bir tek masum, dokuz cani olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz” der Bediüzzaman

Türkiye, dalgalarla boğuşan ve sadece dalgalarla boğuşmakla kalmayıp düşman gemiler tarafından da taciz edilen bir gemi… Ve geminin içinde, “Benim dediğim olmazsa batsın bu gemi!” diye isyan eden ve sağdan soldan delikler açan hain gruplar tayfası… Duyguları akıllarının önüne geçmiş, robotlaşmışlar, gemiyi batırmaya çalışıyorlar, farkında değiller; o gemi batarsa kendileri de batacak…Bu hain gruplardan birisi, Küresel taşeron, maşa  FETÖ çetesi 15 Temmuz 2016’da gemiyi batırmak için düğmeye bastı.

Bunlar  kırk yılı aşkın bir zamandır bu ülkenin maddi ve özellikle manevi değerlerini istismar ettiler, yakalananlar itiraf etmeye başladılar, bu milletin değerlerini kendilerine maske yaparak neler yaptıklarını, devlet kadrolarını nasıl ele geçirdiklerini,  soruları nasıl çaldıklarını, milletin saf temiz dini duygularını, Kur’anı, sünneti, Risale-i Nurları ustaca,  sinsice kullanan,  bu yolla büyük bir güç ve varlığa kavuşan ihanet çetesi FETÖ,  bu ülkenin varlıklarına bütünüyle sahip olmak için 15 Temmuz 2016’da çok alçak bir darbe teşebbüsünde bulunmuştur. Şişen irin patlamıştır. Pisliği her tarafa yayılmıştır. Dahilde silah kullanılmıştır. Bizim inancımız dahilde silah kullanılmaz diyordu…

Günümüzde mazlumların, mağdurların, ezilenlerin son sığınağı, son kalesi Türkiye’dir. Bu hainler son kaleyi yıkmak istediler. Kırk yıl takiye yapan, bu bukalemun yapılı, robotlaşmış insanların tavanının 15 Temmuz 2016 gecesi, haşhaşı çizgide, bir ölüm makinesine, zombiye dönüştüklerini gördük. Her gün ortaya çıkan haberlerle bunlara şahit oluyoruz. Bunların Amerika’da okula girerek çocukları tarayan, öldüren katillerden farkı yok. Bunlar için hedeflerine varmak  için her yol mubah… Ne vicdanı var, ne ahlakı var, ne herhangi bir kutsalı var.

Halbuki, “Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız. Onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşe çarpıştıramayız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç harici düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz…” diyordu, asrın manevi doktoru.

Dahilde silah kullandınız da ne oldu? Karşınıza, kefenini giymiş bir başkomutan ve kefenini giymiş bir milleti buldunuz. Bunu beklemiyordunuz. Kırk yıldır kullandığınız, bu aziz milleti kullanamadınız. Bu millet size alet olmadı. Millet sizin ne olduğunuzu anladı. Her şey deşifre olmuştur, her şey gözler önündedir. Daha bundan büyük hainlik olamaz.  Hala, neyin doğru neyin yanlış olduğu belli değil diyemeyiz. Meclis bombalanıyor, ülkenin cumhurbaşkanı öldürülmek isteniyor, milletin aldığı silahlarla millet öldürülüyor. Doğru yanlış bu kadar net olmamıştı. Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, dilleri var hakkı hakikati konuşamazlar çünkü onlar gözleri kapalı olarak gündüz dolaşırlar, ilahi mesajını unutmayalım. Bir tarafta küresel ihanet şebekelerinin taşeronu, maşası FETÖ, diğer tarafta vatanı için, namusu için, imanı için bedenini silaha, tanka siper eden aziz millet. Tabanda ve ortada hizmet ediyorum diyenler, vicdanınızı dinleyin, uyanmaktan korkmayın, yaşananlar rüya değil, uyanın, kapının önünde beş parasız kalırız demeyin. Parasız pulsuz, arkadaşsız yurtsuz kalalım ama Allah’ın rahmetinden mahrum kalmayalım deyin. Bu hainliğe, zulüma ortak olmayın. Tövbe kapısı açıktır…

Zalimlerden korkmayın. Benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayım ve doğru yolu bulasınız. (Bakara Suresi, 150)

Allah istemeden bir yaprak bile sallanmadığına iman eden ve bu imanın neticesi olarak zalimlerden değil sadece Allah’tan korkan bir milleti hiçbir şey korkutamaz, hiçbir güç yenemez. Bu aziz millet “Vatan sevgisi, imandandır. ” Hadisi Şerifinin kalbine yazmıştır. Asker ocağına Peygamber ocağı demiştir. Konu vatan olduğunda her zaman canını feda etmekten çekinmemiştir. Bu millet, Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır, şuurundadır. 15 Temmuz 2016 gecesindeki dik duruşuyla bunu bütün dünya ya göstermiştir. Dik duruşunu Başkomutanının emrine kadar meydanlarda devam ettirmektedir. Millet dik duruşuyla Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz.’ Demektedir.

Bu milletin mayası Kur’an ve  Sünnet-i seniyye ile yoğrulmuştur. Bu konuda bize düşen hakkıyla mü’min olmaktır. Allah’a hamd olsun ki, bu manayı çok iyi kavramış ve hayatına aksettiren bir Cumhurbaşkanı bu millete, Cenab-ı Allah tarafından ihsan edilmiştir. O,  milletin adamı, milli irade ve ümmetin dik duruşunun umududur.

 “Ey iman edenler, sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Kesinlikle Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 153)

Sabırla, namazla Rabbimizden yardım isteyeceğiz. Sabırla zalimlere ve hainlere karşı dik duracağız.  Ancak namazla Allah’ın huzurunda eğileceğiz. Namazla nasıl bir Allah’a dayandığımızın şuuruna vararak, her zaman zalimlere, hainlere karşı dik durarak gerekirse şahadet şerbetini içeceğiz.

Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı, gündüzü vardır. Her gelecek şey yakındır. Bazen çok büyük şerlerde çok büyük hayırlar saklıdır. İnşallah yaşadığımız bu şerde, ülkemizin ve İslam aleminin baharları saklıdır.

Mehmet Abidin Kartal

Sende yorum yazabilirsin