Devlet Millet İlişkisi

Devlet yetkilileri, milletin manen tekâmülüyle maddeten terakkisini birlikte yürütmeli bu iki meşaleyi birlikte taşımalıdır. Birinin diğerine feda edilmesi halinde içtimai ahengin bozulacağı, terakkinin ise mümkün olma­yacağı muhakkaktır.Bir cemiyet ne zaman fenni ilimleri ihmal etmişse zillet ve meskenete düşmüştür. Ve yine o cemiyet ne zaman ki, maneviyatı ihmal edip fikrini sadece maddiyata inhisar etmişse, o zaman da o insanlar, ihti­raslarının esiri, menfaatlerinin zebunu olmuşlardır. Bediüzzaman Hazretleri,

“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit;birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.”153

buyurmuş, bu veciz ifadeleriyle hem milletlere hem de devlet yetkililerine maddi ve manevi terakkinin reçetesini en güzel bir şekilde sunmuştur.

İnanma, din hissi, insanlığın en derin ve en esaslı ihtiyaçlarından biri­dir, belki de en birincisidir. Din hissi, insan fıtratının ezeli ve ayrılmaz bir vasfıdır. İnsan mahiyetinin ruhudur, rüknüdür. Dinler arasında dünya ve ahiret saadetini temin edecek yegane din ise İslâm dini’dir. Milletimiz -elhamdülillah- Müslüman’dır. İdare edenler, her ne fikirde olursa olsunlar, bu Müslüman ve necip milletin inancına hürmet etmekle mükelleftirler.

Maddeten terakkiye gelince; dünyada her millet aşk ve şevk ile terakki ve tekamül için çalışırken ve gözlerimizi kamaştıran harikulade inkişaflar­da bulunurken, bizlerin atalet ve cehalet içinde boğulmamız, uyuşup kal­mamız elbette doğru değildir. Şu halde, ebed müddet yaşamak için onlara ayak uydurmamız lazımdır, hatta zaruridir. Maddi ve manevi terakki için gerekli bütün sebep ve vasıtalara tam teşebbüs ve riayet etmek gerekir. Ancak böylece milletimizi muasır medeniyet seviyesine çıkabiliriz.

Tarih ve insanlık karşısında mesuliyetini idrak eden bir idareci, milletin inancını, seciyesini ve mizacını daima göz önünde bulundurmalıdır.

Devlet yöneticilerinde olması gereken temel özelliklerden biri de millet ile ruhen bütünleşme ve barış içinde olmalarıdır. Malumdur ki, bir devlet için en büyük tehlike, milletin kendi lider ve rehberlerine karşı itimatlarının sarsılmasıdır. Milletin ruhuna, inancına, mukaddesatına, örf ve adetlerine karşı yapılacak herhangi bir yanlış hareketle onların itimatları sarsılırsa, halk ile idareciler arasında derin uçurumlar meydana gelir, tedavisi müm­kün olmayan yaralar açılır. O zaman millet kendini idare edenlerden ruhen ve hissen soğur, kopar, daima huzursuz ve tedirgin olur, istikbale endişe ile bakar. Bu hali fırsat bilen düşmanlar ise, akla ve hayale gelmeyen ent­rika ve telkinler ile fitne ve fesadı alevlendirip, muhabbet ve uhuvveti, hürmet ve şefkati zedeleyebilir. Tarih, bunun çok feci misalleriyle doludur.

Demek ki, huzur ve saadet, idare eden rehberler ile milletin arasındaki insicama bağlıdır. Millete hizmet etmek isteyen liderler, mazinin ibret veri­ci derslerini daima göz önünde tutmalıdırlar.

Tarihimizde sadece vakıalar anlatılmış, ancak hangi sebeplerin terakki ve tealimizi sağladığının ve hangilerinin tedennimize sebep olduğunun tahlili ve muhakemesi yapılmamıştır. Bundan dolayı tarihimizin felsefesi mutlaka yapılmalıdır.

Kadirşinas milletimiz, yüksek meziyetlere sahip olan idarecilerini her zaman sevgiyle bağrına basmış, onlara vefa borcunu ödemiştir. Bu necip milletin amir ve idarecileri, bu milletin itibar ettiği ve mukaddes tanıdığı değerlere sahip çıkmalı, en azından dokunmamalıdırlar. Hane reisinden devlet reisine kadar çevresinde olup bitenlere karşı her ferdi mesul utan “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz.” hadis-i şerifini düstur edinmelidirler.

Bir liderin hatası, diğer insanların hatasıyla mukayese edilmez; çünkü onun hatası umuma şamildir. Devlet yöneticileri, milletini ve vatanını seven, kültürüne, örf ve an’anelerine sımsıkı bağlı, yüksek ahlak sahibi, faziletperver, yüce idealler peşinde koşan ve himmetini sadece milletine sarfeden birer numune şahsiyet olmalıdırlar.İstikbalde mümtaz bir seviye­ye gelebilmek için ecdadımızın cihanı hayrette bırakan şan ve şerefle dolu tarihini en kâmil manada rehber ittihaz etmelidirler.

Siyasetin temeli “adalet, emaneti ehline vermek ve şura”dır. İdareciler, icraatlarını ve hükümlerini, adalete bina etmelidirler. Çünkü, hem Kur’an’la hem de tarihçe sabittir ki, adalete riayet etmeyen nice milletler ve devletler hakim iken mahkum olmuşlardır.

“Küfür devam eder, zulüm devam etmez.”

hadisinden anlaşılıyor ki, zulüm ile hükmeden milletlerin ve devletlerin devam etmeleri mümkün olmamıştır.

İdareciler, vazifeyi siyasi taraftar ve yakınlarına değil, ehline tevdi etmelidirler. Cenab-ı Hak şu ayet-i kerimeyle vazifeyi ehline vermeyi emre­diyor:

“Allah size emanetleri mutlaka ehline vermeyi ve insanlar arsında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”154

Şayet emanet, ehil olmayana verilirse, o zaman millet zarara uğradığı gibi, devlet de terakki yerine tedenni ve izmihlale gider.

İstişareye gelince, Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede mealen:

“Onların işleri de aralarında şura iledir.”155

buyurmaktadır. Ehil olan kimselerle istişare etmek, millet ve devletin inkişafına vesile olur. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi,

“…Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve mif­tahı, şûradır. Yani nasıl ferdler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrayı yapmaları lâzımdır.”156

Bu değişmez hakikatleri hayata hakim kıldıkları takdirde Allah’ın izniyle maddi ve manevi her sahada hamleler yapmaya muvaffak olacak­lardır.

“Bir millet nefsindeki hâlini değiştirmedikçe Cenab-ı Hak, o milletin halini değiştirmez.”

mealindeki ayetten de anlaşılıyor ki, Allah-ü Teâla bir kavmin saltanat ve şevketine, servet ve saadetine son vererek onları, hakim iken mahkum, aziz iken zelil ederse bunun sebebi, onların kendi hâllerini değiştirmeleri, adalet ve istikametten ayrılıp, hükümlerini zulme bina etmeleri, fazilet ve ahlâkı terk ederek, rezalet ve sefaleti çekinmeden işlemeleridir.

Mehmed Kırkıncı

Dipnotlar:

153 Münazarat.
154 Nisa, 58.
155 Şura, 38.
156 Hutbe-i Şamiye.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: