Din Eğitimindeki Yanlışlar ve Birkaç Çözüm Önerisi
Ülkemiz eğitim uygulamaları içinde en sorunlu olanı “din eğitimi” olsa gerek. Din eğitimi derken, çocuğa Kur’an öğretilirken dayak atılmasını kastetmiyorum. Zira bu, pedagojik değil, insani bir sorundur…
Benim kastettiğim, ‘pedagojik uygunluk’ adına din eğitiminin zarara uğratılması.
Örneğin, çocuk hareket ederken daha kolay öğrenir. Durağanlık öğrenmeyi zorlaştırır. Mesela, çocuğa “Bu gün yağmur yağdı / Ben sokakta sek sek oynadım / Annem bana seslendi / Haydi, oğlum içeri…” şeklinde bir şiirin ezberlenmesine yardımcı olunacaksa, bu sözlerde geçen her bir ‘davranışı’ harekete dönüştürmek, öğrenmeyi kolaylaştırır. Yani, ‘Bugün yağmur yağdı’ derken eller yukarı kaldırılıp aşağı doğru yağmur taklidi yapmak… ‘Sek sek oynadım’ derken, sek sek zıplamak… ‘Annem bana seslendi’ derken seslenme işareti yapmak öğrenmeyi kolaylaştırır.
‘Hareket ile öğrenme’ var olan ve kullanılan bir pedagojik yöntemdir.
Ancak hareket ile öğrenme Kur’an eğitiminde kullanılamaz.
Zira oyuna çevrilmiş hareketlilik ile Kur’an ezberlemek, Kur’an eğitiminden beklenilen “tasavvufi derinliğin” oluşmasını zorlaştırır. Çocuk, şarkılaştırdığı, oyuna dönüştürdüğü Kur’an ile “iç derinliği” elde edemez. Bu yöntemle öğrenilen Kur’an’ın insan için bir huzur kaynağı olmasının önüne geçilmiş olur.
Peki, doğru yöntem nedir? Kur’an, ‘hareket’ ile değil, ‘kıraat’ ile öğrenilir.
Kur’an’ın kendine has bir “melodisi” vardır ve çocuklar melodi taklidinde oldukça başarılıdır. Hatta öyle ki sürekli dinledikleri sanatçıları aynı ses tonu ile taklit edebilecek kadar yeteneklidir çocuklar. İşte çocuğun bu yeteneğine tutunarak Kur’an öğrenmesini sağlamak doğru bir pedagojik yöntemdir. Çocuk, bir Kur’an hafızının 4’er dakikalık sure okuyuşlarını sürekli dinlerse, bir süre sonra o okunuşu taklit edeyim derken, farkına bile varmadan ve tasavvufi derinliği kaybetmeden Kur’an ezberini gerçekleştirebilir, hem de o hafızın kıraati ile…
Sadece Kur’an ezberlemede değil hatalar… Kur’an harfleri öğretilirken de çocuğa eziyet ediliyor maalesef…
Örneğin, ‘elif’ harfi öğretilirken, elmanın ‘e’si diye tanıtılıyor. Elif harfi, elif sembolü ile gösterilmelidir, elma ile değil. Çünkü elif, elma değil, eliftir. Bir harfin kendi ismi varken, onu bir başka isimle anlatmak, kulağı tersten göstermekten başka bir şey değildir.
Yerimiz olsa da ülkemiz çocuklarının din eğitiminde nasıl da zarara uğratıldığını tek tek yazsam.
Son bir tane daha yazayım…
Kur’an harflerini öğrenmiş çocuklar bir sonraki aşamaya geçtiğinde, bu harfleri birbirine bağlamayı öğreniyorlar. Ancak görüyoruz ki harfler birbirine bağlanırken, güncel yaşamda hiç kullanılmayan ve çocuğun hiç duymadığı harf grupları tercih ediliyor elif cüzlerinde. Örneğin; EBEDE, EDEBE, VECEDE, BEDELE… Bu harf grupları belki Kur’an’da geçen kelimeler olsa da çocuk için henüz bir bilinmezlik ifade eden bu kelimelerle Kur’an öğrenmek, hem sıkıcıdır hem zordur… Hâlbuki Kur’an harfleri ile çocuğun zaten günlük yaşamda kullandığı kelimeler yazılsa, çocuk bildiği kelimeleri okusa öğrenme daha heyecan verici ve kolay olur. Örneğin: ARABA, ŞEMSİYE, BEBEK, ANNE, BABA…
Bu yöntem Osmanlı’da ne de güzel şekil almış…
Osmanlı, Kur’an harfleri ile güncel yaşamda geçen kelimeleri yazmış, çizmiş, okumuş… Çocuk harfleri öğrenirken zorlanmamış, zaten doğduğundan beri duyduğu kelimeleri yazı dili ile kolayca öğrenmiş gitmiş…
Şu an kullanılan klasik elif cüzleri belki yetişkin eğitimi için kullanılabilir, ancak çocuklar için ‘pedagojik elif cüzlerine ihtiyaç var ülkemizde…
Dedik ya, eğitim uygulamaları içinde en sorunlu olanı maalesef din eğitimi…
Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş – Aksiyon