Din Samimiyettir!

Bu seneki Kutludoğum etkinliklerinin konusu, Hz. Peygamber’in bir hadisi şerifinin serlevhası: ‘Din nasihattir‘.

Bu hadisi şerifte ‘nasihat‘, samimi, dürüst ve hayırhah olmak anlamındadır. Nasihat etmek deyimindeki ‘nasihat’ de aynı kelimedir. Kişi ancak samimi duygularla iyiliğini ve hayrını istediği kimseye nasihat eder, yol gösterir, içten duygularının gereğini söyler.

Hadisi şerifin anlamı şöyle:

Hz. Peygamber, ‘din samimi olmaktır (üç kez) buyurdu. Kimler için, diye sordular. Allah için, O’nun Kitabı için, Peygamberi için, müslümanların yöneticileri için ve umumu için‘ buyurdular (Müslim).

İfade samimiyetin dindeki yerine vurgu yapar. Tıpkı ‘Hac Arafat’tır’ hadisinde olduğu gibi.

Önce bu etkinliklerle ilgili birkaç kelam edelim.

Biz bütün yaptıklarımızı amaç ya da araç olarak yaparız. Araçlar amaca götürmek içindir. Günün birinde araçlar amaç olarak görülmeye başlanırsa kıl dönmesi gibi hastalıklı bir durum ortaya çıkar. Hedef sapması olur.

Kutludoğum etkinlikleri de bir araçtır, bir ibadet yani bir amaç değildir. İnsanımıza Hz. Peygamber’i tanıtmak, sevdirmek ve onu örnek edinmelerini sağlamak için keşfedilmiş bir bahanedir. Eğer anneler günü, babalar günü kutlamaları gibi gelip geçici bir etkinlik, bir eğlence olarak görülürse amaç haline gelir ve mecrasından çıkarılmış olur. Ya da genç kızlara müzikal şovlar yaptırılırsa Peygamberi Türkçe şölenlerine getirmekten farkı kalmaz.

Keza bu kutlamalar bir ibadetmiş gibi görülür ve bu etkinliklere katılmak bizatihi kendisi sevap bir eylemdir diye sanılırsa o zaman da yine mecrasından çıkar, hatta zararlı bir bidat olur.

Ama yüce bir hedef için araç olarak görüldükten sonra bunlarda bir sakınca bulunmadığı gibi sayısız faydaları da vardır.

Mevlit okumaları da tıpkı bunun gibidir. Peygamber sevgisini gönüllere nakşetme gibi sahih bir araç olarak görülür ve öyle uygulanırsa işe yarayabilir, ibadet sanılırsa bidat olur, günaha girilir. Kazanç aracı olarak görülürse dini duygular dünyaya alet edilmiş olur.

Şunu da ekleyelim: İbadetler de iki çeşittir; Birincisi ve asıl olanı dünyevi bir faydası için değil de salt Allah’a ibadet olarak yapılan eylemler. Namaz, oruç ve hac gibi. İkincisi, aslında dünyevi bir fayda için yapılan ama sahih bir niyet ve Allah rızası eklenmekle ibadete dönüşen eylemler. Muhtaçlara yardım etmek, ya da helalinden geçinebilmek için çalışmak ve para kazanmak gibi. İşte bu tür etkinlikler de bizatihi ibadet olmasalar bile böyle iyi bir niyetle ibadete dönüşebilir ve sevap alma vesilesi olabilirler.

Allah için ya da hadiste diğer sayılanlar için samimi olmanın ne anlama geldiğine geçmeden önce bu vesile ile bir iki tespitimi arz etmek istiyorum:

Hz. Peygamber’in müminler için bir üsve-i hasene, yani güzel bir numune olduğunu herkes duymuştur. Bugün buna rol model diyorlar. Ama sanırım bu onu karşılamaz. Terimin aslını korumak gerekir. Çünkü terimler hep doğdukları dünyanın kültü sızıntılarını taşırlar. Rol model kavramını ilk kez Yahudi bir Amerikalı sosyolog olan Robert K. Merton (ö. 2003) kullanmış imiş. Sosyolojide tabi ki bir anlam ifade eder.

Hz. Peygamber’in ‘üsve-i hasene‘ olmasının anlamı şudur: Hal ve harekâtınızda onu örnek almalısınız ve ne kadar müslüman kaldığınızı anlayabilmek, bunu sınayabilmek için zaman zaman kendinizi o örneğe vurmalısınız. Nerede durduğunuzu görebilmek için dönüp ona bakmalısınız. Çünkü müslümanların bile pek çoğu zamanla kendi anlayışlarını ve davranışlarını yegâne hakikat, ya da yegâne İslam zannedebilir. İşte kendi zanlarını onun hayatına vurması ve tabir caiz ise zaman zaman sünnet ayarlarına geri dönmesi gerekir. İşte onun güzel numune olmasının bir anlamı da budur.

Bu durum aynı zamanda çok önemli bir noktaya daha işaret eder ki o da şudur:

Mademki o müminlerin biricik örneğidir, o halde örnek alacakları şey, onun hal ve harekâtından başka nesi olabilir? Yemesi içmesi, kısaca yaşama biçimi. Sünnet denen şey de budur. O halde Kuranı Kerim onu örnek almamızı emredecek ve biz Kuranı Kerim’i anlamak için sünnete gerek olmadığını söyleyeceğiz. Dini makul açısından bu durum tam bir absürttür.

Prof. Dr. Faruk Beşer

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: