Doğalgaz!

Üniversitedeki lojmanıma gittim, doğalgaz kombisinin düğmesine dokunuverdim. Kısa zamanda soğuk ortam, yerini sıcak ortama bıraktı. Yorulmadan, yıpranmadan, soba yakmadan, kül çekmeden, kül dökmeden, duman teneffüs etmeden konforlu bir şekilde ısınmak, mutfakta ve banyoda anında sıcak su bulmak için kombinin düğmesine hafif bir dokunmam kâfi gelmişti. Bir, önceden çektiğimiz zorlukları, bir de şimdiki rahatlığımızı düşündüm. Rahatlığın getirmiş olduğu rehavetin, gafletin hattâ dalaletin tepesine fikir balyozlarını indirip, onların yerine şükür ve ibadet saraylarını dikmek niyyetiyle bilgisayarımın başına geçtim. Rabbanî ilhamları kaydetmeye başladım:

Evimin içindeki musluklardan su akar gibi, vanadan doğalgaz akıyordu. Bu ne büyük nimettir Allahım!. Ben yanmayayım diye doğal gaz cayır cayır yanıyordu. Bu ne fedekârlıktır Allahım! dedim ve doğalgazın güzelliğine, fedekârlığına hayran oldum.

Biraz daha geniş düşündüm. Baktım kendini bana feda eden sadece doğalgaz değildi. Bütün varlıklar, hatta bütün bir kâinat, içindeki nimetleriyle kendilerini bana feda etmişlerdi.

Susuzluktan ölmeyeyim diye sular, gıdasızlıktan, vitaminsizlikten, ölmeyeyim, elbisesiz kalmayayım diye bitkiler-hayvanlar, ağaçlar, meyveler koşup bana geliyordu.

Evsiz-barksız, yersiz-yurtsuz kalmayayım diye yer-gök bana saray olmuş, ışıksız kalmayayım, soğuktan donmayayım diye güneş bana ışıklı soba, ay da gece lambası olmuş, hava bana hayat olmuş, yer altı ve yer üstü kaynakları bütün soframı doldurmuş. Kısaca bütün bir kâinat ve içindeki her şey kendini bana feda ve kurban etmişti.

-Niçin?

-Benden korktukları için mi?

-Hayır.

-Öyleyse bu kocaman kâinatı, büyük büyük varlıkları, görünen ve görünmeyen nimetleri benim gibi cirmi ve cismi küçük bir varlığın emrine veren, boyun eğdiren kimdi? Benden ne istiyordu? Benim bu kudretin sahibini bulmam, istediğini sormam, kâinatı bana kurban etmesine karşılık ona kurban olmam, malımı, canımı ve evladımı ona kurban etmem gerekmez miydi? İnsan olmanın gereği de bu değil miydi?

İşte bu düşüncelerdir Hz. İbrahim’e (a.s) evladını kurban etmeye götürten, işte bu düşüncelerdir Hz. İsmail’i (a.s) bıçağın altına yatırtan, işte bu düşüncelerdir Hz. Musa’yı (a.s) denize daldırtan, işte bu düşüncelerdir Efendimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v) deniz gibi düşmanın içinde korkusuz yaşatan. Onlar bu halleriyle demek istiyorlardı ki: Ey kâinatı bize kurban eden Kudret! Mademki Sen kâinatı bize kurban ettin; biz de Senin yolunda her acıya göğüs germeye, kurban olmaya, canımızı, malımızı ve evladımızı kurban vermeye hazırız!.

Böyle oldukları içindir ki ne ateş Hz. İbrahim’i yakabildi, ne biçak Hz. İsmail’i kesebildi, ne deniz Hz. Musa’yı boğabildi, ne de deniz gibi düşman Hz. Muhammed’i (s.a.v) yenebildi!!! Çünkü onlar her şeyin dizgini elinde olana teslim olmuşlar, kâinatı kendilerine kurban edeni bulmuşlar ve ona kurban olmuşlardı. Üstad-i Muhterem’in ifadesiyle vücutlarını Mucit’lerine feda etmişlerdi. Onlar sadakat ve teslimiyet kahramanlarıydı. Onlar sadıklardı. Sadıkların Kitab-ı Kerim’deki tarifi de şu idi: “Müminler ancak Allah’a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ve hizmet edenlerdir. İşte doğrular ancak onlardır.”(1)

HAVA NEDEN YERİN ÜSTÜNDE, DOĞALGAZ NEDEN YERİN ALTINDADIR?

Doğal gaz… Adı üstünde, insanlık âleminden kimsenin eli değmeden hazırlanmış gaz demektir. Su gibi her yerde değildir. Petrol gibi belli yerlerde ve belli yataklardadır. Su hem yerin altında, hem de yerin üstündedir. Fakat doğalgaz yerin altındadır ve üstü kapalıdır. Çünkü o yakıcıdır, uçucudur, patlayıcıdır. Petrolün de ona benzer yönleri vardır. Bunun içindir ki onların üstü örtülüdür.

Teneffüs ettiğimiz hava da yerin altında bir yerlerde depolanmış olsaydı, veya doğal gaz da hava gibi yerin üstünde olsaydı halimiz ne olurdu? Ayaklar başın, baş ayakların yerinde, doğalgaz ve petrol gibi nimetler de denizler gibi yerin üstünde olsaydı yeryüzünde yaşanır mıydı? Bu akıllıca ve hikmetlice işi düşünen, havayı yerin üstüne, doğal gazı yerin altına alan sonsuz kudret sahibi hikmetli Yaradan’a bu hikmetli işlerinden dolayı şükretmeyen insan nasıl insan olabilir?

Doğalgazı zararlı olmasın, intizamlı kullanılsın diye yerin altında, belli bölgelerde depolayan, Yerin bir bölmesine petrolü, bir tarafına gazı, bir tarafına kömürü, bir tarafına suyu yerleştiren, bunların hiç birini diğerine karıştırmadan tutan, haddinden tecavüz ettirmeyen, kimseye zarar vermesinler diye yerin altında saklayan, dünyayı adetâ ihtiyaç duyduğumuz ve her şeyi içinde bulabildiğimiz bir hipermarket yapan hikmetli ve kudretli Yaratıcı’yı takdir etmeyen, Ona hayran olmayan, hayretinden secdelere kapanmayan adam, adam olabilir mi?

Bu nimetlerin hem kendileri altın gibi faydalı, hem de en güzel yerlere konulması faydalı.

Allah hikmetsizlikten münezzehtir. Ne yapmışsa doğru yapmıştır. Ne yaparsa doğru yapar.

Yüzümüzdeki cihazlar da öyle değil mi? Göz bir nimet, gözün yüzümüzde en uygun yere konulması da ayrı bir nimet. Gözlerimiz koltuklarımızın altında olsaydı, ne yapardık?!

Bu hikmetli tanzimi yapana, bu faydalı düzeni kurana hikmetleri ve ilimleri sayısınca hamd ve şükürler olsun. Doğal gazı evlerimize, nimetleri sofralarımıza getiren vesilelere de teşekkürler olsun.

“KEŞKE” DEYİP DİZLERİMİZİ DÖVMEMEK İÇİN

Bunları düşünemeden, hayret etmeden, hayranlığını sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber diyerek dile getirmeden ölüp giden insanlık çooook hayıflanacak, dizlerini dövecek, kâinatı ve içindekileri okumadığı, öğrenmediği ve düşünmediği için çok pişman olacak, “keşke”leri peş peşe sıralayacak:

Keşke şu düşüncesizlerle değil de düşünen insanlarla, düşünmeyi öğreten âlimlerle otursa kalksaydım, keşke ahiret hayatım için tefekkür, ibadet, hayır hasenat gibi yatırımlar yapsaydım,(2) keşke düşünenlere, düşündürenlere hizmet eden, onlara baston olan bir adam da ben olsaydım. Keşke onların hizmetlerini destekleyen, işlerini kolaylaştıran bir nefer de ben olsaydım. Keşke aklımı çalıştırsaydım da havaîlerle, gaflet ve eğlenceye dalmış,(3) günahlara ve haramlara dadanmış, hayırlı hizmetlere engel olan (4) düşüncesizlerle oturup kalkmasaydım, onları dost ve arkadaş edinmeseydim.(5) Keşke aklımı çalıştırsaydım da dünyada iken düşüncesizlik cehennemine, şimdi de gerçek cehenneme ve cehennemliklerin arasına düşmeseydim.(6)

Keşke toprak olsaydım(7) da her şeyin yaratıcısını inkar eden bir “kafir” olarak, Müslüman görünüp Müslüman olmayan bir “münafık” olarak, Müslüman olup ta günahlardan uzak durmayan bir “fasık” olarak, haksızlık yapan bir zalim, bir hain olarak, bir anarşist ve bir terörist olarak ahirete gelmeseydim, keşke varlığımı beni var edene, vücümu mucidime feda etseydim ve onun dinine hizmet eden bir hizmet kahramanı olsaydım da öyle gelseydim, diyecek, ama bu “keşke”lerin hiç birisinin ona faydası olmayacaktır.

Allah Teala bizi, bu dünyada yapmamız gerekenleri yapmaya muvaffak eylesin; ahirette “keşke” diyenlerden eylemesin.

Vehbi Karakaş / Risale Haber

DİPNOTLAR:

1-Hucurat, 49 / 15

2-Bkz. Fecr, 89 / 24

3-Bkz. Müddessir, 74 / 45

4-Bkz. Kalem, 68 / 12

5-Bkz. Furkan, 25 / 27

6-Bkz. Mülk, 67 / 10-11

7-Bkz. Nebe’, 78 / 40

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: