Duâ ve önemi

Duânın, kelime anlamı istemektir. Yani isteyen, talep eden demektir. Memleketimizin birçok yerlerinde, Mayıs ayının ilk haftasından başlayarak Haziran ayına kadar sürdüren geleneksel türbe ziyaretleri yapılır.

Bu ziyaretler, bazıları tarafından âdeta şenlik ve şölen alanı haline getiriliyor. Gezmek niyetiyle gidenler olduğu kadar; duâ ve dileklerde bulunan, türbenin civarındaki ağaçlara bez-çaput bağlayan, dilek taşına taş yapıştıran, türbenin toprağından şifa arayanlar da vardır. Bu tür maksadı aşan batıl duâ ve dilekler, kimseye faydası olamayacağı gibi, berzah âlemin (türbe)’deki ruhanîlere de bir nevi sıkıntı veriliyor.

Keza, Kur’ân’ın Âyetlerini belirli bir sayıda (Âyetü’l- Kürsü, Fatiha-i şerife, İhlâs Sûresi) bir gayeye vasıta yapılarak okuyanlar da vardır. Bu niyetle okuyup dileği yerine gelmediğinde inanç ve itikadı kırılıyor. Dolayısıyla Kur’ân Âyetlerini dilek niyetiyle değil; esbab-ı kabul dairesinde duâ ve ibadet niyetiyle okunmalıdır. Aksi takdirde türbe ve dilek taşlarından medet beklemek veya Kur’ân âyetlerini isteklere maksat yapmamak lâzımdır.

Bediüzzaman, duâ hakkında şöyle diyor: 

“Duânın tesiri azîmdir. Hususan duâ külliyet kesb ederek devam etse, netice vermesi galiptir, belki daimîdir. Hattâ denilebilir ki, sebeb-i hilkat-i âlemin birisi de duâdır. Yani, kâinatın hilkatinden sonra, başta nev-i beşer ve onun başında âlem-i İslâm ve onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın muazzam olan duâsı, bir sebeb-i hilkat-i âlemdir. Yani, Hâlık-ı Âlem, istikbalde o zâtı, nev-i beşer namına, belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye, bir mazhariyet-i esmâ-i İlâhiye isteyecek bilmiş, o gelecek duâyı kabul etmiş, kâinatı halk etmiş.”1

Mektubun devamında:

“Başka Sözlerde izah edildiği gibi, duâ bir ibadettir. Abd, kendi aczini ve fakrını duâ ile ilân eder. Zâhirî maksatlar ise, o duanın ve o ibadet-i duâiyenin vakitleridir; hakikî faideleri değil. İbadetin faidesi âhirete bakar. Dünyevî maksatlar hâsıl olmazsa, “O duâ kabul olmadı” denilmez. Belki ‘Daha duânın vakti bitmedi’ denilir.” 2 

Özet olarak bazı belâlar ve musîbetler belli duâların vakitleridir. Duâ samimî olarak yapıldığında, rıza-i İlâhiye’ye erişiriz. Onun karşılığını dünyada görmesek de ahirette bakî bir surette görürüz. Görünen belâ ve musîbetlerin def’i ise Kudret sahibi Allah’ın hikmetine tabidir. Yüce Allah’ın,  her şeyi keyif ve hevesimize göre tanzim etmesini beklemek de yanlıştır. Zira edebe uygun düşmez.

Rüstem Garzanlı

29.5.2016

Dipnotlar:

1-  Mektubat, 24. Mektup 1. Zeyli,

2- Mektubat 24. Mektup 2. Zeyli,

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: