Duygusal Acı Veren Her Türlü Eylem Şiddettir

“Yeter artık intihar edeceğim, öldüreceğim kendimi”, “Atarım seni aşağıya”, “Seni bohçacılara vereceğim”, “Babandan ayrılacağım, sizi terk edeceğim”… gibi söylemlere, kişinin psikolojisini bozacağı, ağır travmatik hâller yaşatacağı için psikolojik şiddet diyoruz.

Duygusal şiddet ise annenin çocuğuna küsüp “Seni sevmiyorum, bıktım senin yaptıklarından” demesidir ve kişide suçluluk, yetersizlik ve değersizlik gibi üç temel duyguyu uyandırır.

Mesela çocuğa yaptığı hatadan dolayı “Bu kaçıncı yanlışın? Yine beceremedin işte!” demek çocuğa hem suçluluk hem de yetersizlik hissi verir.

Ebeveynlerin sıklıkla başvurdukları “Ben senin yaşındayken okulda çok başarılıydım. Ama sen bir türlü sınavlardan yüksek puan alamıyorsun” tarzındaki büyüklenmeler de duygusal şiddete girer.

Çocuğun herhangi bir konu hakkındaki fikri, duruşu ya da söylemi için ona aşağılayıcı bakış atma, dudak büzme, “of, bıktım senden” deme de değersizlik hissini uyandırır.

Benmerkezci anneler çocuğuna şiddet uygulayanlar kategorisinde ilk sıralarda yer alır.

Çünkü böyle ebeveynler çocuğunun yaşamını da kendi arzusuna uygun şekillendirmeye çalışır, ortak bir paydada buluşmayı asla aklına getirmez.

Her şeyin en iyisini, en doğrusunu bildiğini zanneder. Hayata zihninde tasarladığı kalıplardan bakar ve tek doğrunun ona ait olduğunu sanır. Çocuğunun da okulda başarılı olmasını, ödevlerini vaktinde yapmasını, arkadaşlarıyla çatışmasız bir okul hayatı sürmesini, kardeşini kıskanmamasını ister.

Yaşam içinde herhangi bir sorunla karşılaştığında da alt üst olup resmen çılgına döner ve arkasından hemen şiddet gelir. İçindeki öfke azalıp yok olana kadar şiddetin her türlüsünü dener.

Bu tarz durumlarda ise en çok çocuklar yara alır.

Şiddete maruz kalan çocuklarda ise üç farklı çocukluk hâli görürüz.

Birincisi edilgenliktir. Çocuk ihmal edildikçe ihmal eden kişiye karşı yoğun bağlanma hisseder. Aslında bağlanmayı gerçekleştirmek, ihmal edilmişliğini giderebilmek için kendince çaba harcar. Toplumda “şımarıklık”, “yılışma” diye tabir edilen anlamsız hareketleri sırf ebeveynle yakınlaşmak için yapar. Bazen de onların hoşuna gidecek hâl ve tavırlar içine girer, şirinlik gösterir. Aslında tüm bunlar en acı çocukluk dramıdır.

Anne hâlâ sertliğini koruyorsa bu sefer de evde oradan oraya atlar, bedenine ya da eşyaya zarar verir, bir bardak suyu alıp annesinin yüzüne döker. Bunları yaparken de hep anneye erişmeye, içindeki duygusal ihmali gidermeye çalışır aslında.
Anne zorlamaya, şiddete devam ediyorsa çocuk tüm bu olumsuzluklardan kurtulmak için bu kez de kendisinden ne istenirse onu yapar. Sonuç yine hüsransa içiyle dış dünyasını ayrıştırmaya başlar ve sahte benlik oluşur. Yine evin cici kızı-oğludur ama kardeşine annesinden nefret ettiğini söyler. Kendisi hakkında çocuğunun düşüncelerini öğrenen ebeveyn ise bu sefer de onun yalanını yakalamaya çalışır. “Kardeşine benden bıktığını, nefret ettiğini söylemişsin. Doğru mu?” diyerek çocuğun içini didik didik eder.

Sonuçta çocuğun yapacağı bir şey kalmaz; anneyi duymamaya, onu hissetmemeye başlar ve duyarsızlık evresine girer. Hâsılı şiddete maruz kalan çocuklar adım adım edilgenleşir, sahte benlik oluşturur, sonra da duyarsızlaşır.

En sağlıklı insan “kendi gibi olabilen insandır”. Kendi gibi olmak insani özellikleri taşımak, mizacını bozmadan gelişim sürecini sürdürmek demektir.

O hâlde anne babaların çocuk yetiştirirken en temel sorusu “Fıtratını bozmadan çocuğumu nasıl büyütürüm?” olmalıdır.

Şiddet, ihmal, suiistimal insan fıtratını bozan en temel faktörlerdir.

Şiddet deyince daha çok fiziksel şiddet akla gelir ve dayak yiyen çocuklar hatırlanır. Hâlbuki şiddetin insan fıtratını bozan tarafı duygusal etkisidir. Hiç bir çocuk yediği tokadın acısıyla ağlamaz. Duygu dünyasında hissettiği acı sebebiyle gözyaşlarına boğulur. Zira o an kendini güçsüz, beceriksiz, sevilmeyen, önemsenmeyen, yapayalnız karanlık bir kuyuya atılmış, kimsesiz biri gibi hisseder.

Her fiziksel şiddetin duygusal karşılığı insanın içinde vardır. Mesela dayak atılmayan çocuk aşağılanarak duygusal şiddete maruz kalabilir. Bunu da ebeveynlerin çoğu bilmeden yapar. Çocuk beş yaşındadır. Ona göre konuşur, şakalaşır, zaman zaman enteresan yorumlar yapar. Eğer anne baba ona beş yaş değeri vermiyor; anlattıklarını, önemsediklerini dikkate almıyorsa bu şiddettir.

Annenin kendini çocuğundan esirgemesi de şiddettir. Yahut çocuklar arasında kıyas yapmak, birbirlerini kıskandırmak da aynı etkiye sahiptir. Bu yanlışların hepsi bir araya geldiğinde ise insan fıtratı bozulur.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: