Fıtratın Bozulması ve Manevi Hastalıklar-1

İnsan düşünce, duygu ve fiziksel merkez olmak üzere 3 merkezi bulunan bir canlıdır. Evet, insan bir bitki gibi beslenir, büyür, meyve verir, yaşlanır ve ölür. Hem insan bir hayvan gibi hisseder, korkar, kızar, sever, acır, şefkat eder. Hem insan bir melek gibi düşünür, bulur, anlar, heyecan duyar, anlatır, düşündürür, paylaşır. İnsan bu manada ne tam soyut bir canlıdır, ne de tamamen somut bir canlıdır. Kur’an ve din, soyut ve somut 2 boyutu birden içeren bu mükemmel yapıya “Fıtrat” der. Rum Suresi 30, “Din, fıtrattır” diyerek insanı, soyut ve somuttan meydana gelen bu çift yönlü haliyle ele alır.

Kur’an, insanın fiziken bir bitki gibi olan yönüne “Nefs”[1]; hayvani duyguların oluşturduğu merkezi yönüne “Fuad” (gönül)[2]; melekî düşünce merkezi yönüne ise “Akıl”[3] der. Mükemmel bir insanı da, nimetlerden nefsiyle faydalanıp “Şükreden”; güzellikleri ve İlâhî San’atı gönlüyle görüp “Muhabbet eden”; hikmeti ve mükemmelliği aklıyla görüp “Mârifet elde eden” olarak sunar.

Her insanın girdiği bu mükemmellik yolu, uzun ve çetrefillidir. Bu kemalin yolculuğunda olan her bir insanın fıtratı olumlu ve güzel etkilere açık olduğu gibi olumsuz ve zararlı etkilere de açıktır. Çok hassas ve kolay zedelenir bu yapı, kalıcı hastalıklar taşır hale gelebilir.

İnsan ve cinler gibi hür bir iradeyi taşıyan şuurlu canlılarda manevi sağlıklarının bozulması neticesinde ortaya çıkan ilk hastalık “Yeis” (ümitsizlik) tir. Sonraki aşamalarda ucub (kendini ve yaptıklarını beğenme), gurur (kendini, kendine yeterli görme), su-i zan (her şeyi kötüye yorma) hastalıkları ortaya çıkar. Bu hastalıkların temeli ümitsizliktir. Eğer ümitsizliğin kaynakları bilinirse, bütün manevi hastalıkların köklü bir tedavisi için imkânlar da elde edilmiş olacaktır. Ümitsizliğin başlangıcı olan ve manevi sağlığı bozan en temel unsurları kısaca ele almak gerekiyor. Ta ki mesele bütün yönleri ile incelenmiş olsun. Bu en temel unsurlar şunlardır:

  • Kötü Aile Ortamı
  • Günahlar
  • Kötü Arkadaş Ortamı ve Sosyal Çevre
  • Fiziksel Engellilik
  • Fakirlik
  • Kendini Tanımamak
  • Yanlış Din Algısı
  • Fakir Düşme Korkusu
  • Aşırı Öfke
  • Aile Pasifliği
  • Liderlik Tutkusu
  • Güçlülük ve Güç Tutkusu

Fıtratı Bozan Temel Unsurların Sebepleri ve Tedavi Yolları

1) Kötü Aile Ortamı… Fıtrat, elastik bir yapıdadır. Şekillenmesi, ilk anda anne–babasının veyahut o çocuk açısından eğitici ve öğretici olacak kişilerin elindedir. Bu mevzuu Allah’ın Elçisi (ASM) Freud’dan yaklaşık 1.300 sene daha önce psikanalizin temellerini tesbit eden bir hadisiyle şöyle bildirir: “Her doğurulan çocuk, sağlıklı bir fıtrat üzere doğar. O çocuk, dil öğrenip konuşmaya başlayana kadar ana–babası onu ya Yahudi (yani sırf maddeci), ya Hıristiyan (yani sırf ruhani) veyahut Mecusi (madde ve ruhaniliği ayrı gören bir kişi) haline getirir.”[4] Hem Kur’anın “İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan’dı; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı; müşriklerden de değildi[5] âyeti de bu manaya işaret eder.

Evet aile, çocuk açısından bir ilkokuldur. Baba, öğretmen; anne ise, eğitmen ve mürebbidir. Anne–babanın fıtrattan uzak fikir, his ve uygulama sahibi olması, çocuk açısından manevi hastalıkların ilk başladığı yeri aile kılar.

Herhangi bir ailede baba, şefkatli gücüyle çocuğa güven veren bir “Dayanak noktası” dır. Anne ise, merhamet dolu sevgisi ile çocuğun bütün ihtiyaçlarını gideren bir “Medet ve ümit noktası” dır. Bu istinad ve istimdad noktaları Kudret-i İlahiye ve Rahmet-i İlahiyeyi arayan birer pusuladır. Geçici bir süre anne-babayla tatmin ve teskin olurlar. Fakat zaman içinde bu arayış, yönünü bütün mekan ve zamanı içine alacak şekilde dışa açar. Nihayetinde Mutlak Kudret ve Ebedî Rahmet Hakikatlerini bulur, sükûnete erer. Bu yönleriyle baba ve anne çocuğun dünyasında Allah’a ve Âhiret’e İman konusunda birer ayna ve sembol teşkil ederler. İsterse bunun farkında olmasınlar…

Manen sağlıklı anne-babalar çocuğun Allah’a ve Âhirete imanının sağlıklı bir şekilde oluşmasına vesile olurlar. Buna mukabil manevi açıdan sağlıksız baba ve anneler, çocuğun Allah’a ve Âhirete imanı mevzusunda 2 derin yara açarlar.

Mesela; eşi ve çocukları ile ilgilenmeyen, aileden uzak, şefkatsiz bir baba, çocuğun ruhunda aynen bu figürde bir Allah’a iman imajı oluşturur. Böyle bir çocuk manevi bir yetimlik hisseder; sırtını dayayacak kimseyi bulamadığı için de, kendine dayanır. Eğer çocuk manevi bir gelişme ve düzelme göstermezse, Allah’a hep bu hayâlî pencereden bakar.

Hem manen sağlıksız bir anne de, çocuğun dünyasında merhametsiz, ilgisiz, bencil bir Âhiret ve Cennet hayâli örgüler. Böyle bir çocuk, manevi bir öksüzlük hisseder. Ümit bağlayacağı kimseyi göremediği için, herkese öfkelenir ve düşman olur. Eğer bu çocuk manevi bir gelişme göstermezse, Âhirete ve Cennete hep bu hayâlî pencereden bakar. Bu ince noktaya Hz. Peygamber (ASM) sağlıklı bir anne modelinde şöyle işaret eder: “Cennet annelerin ayağı altındadır.[6] Hadisteki bu ifade bir çocuğun veya çocuksu düşünen kişinin manevi dünyasındaki Allah ve Âhiret algısını bize açıyor. Kur’andaki Cehennemlerden bahseden bütün âyetlerin dişi kipte kullanılması da bu meseleyi te’yid ediyor. Mesela “ Fe ümmühü hâviyeh ” ( İnançsız kişinin annesi ise, hâviye denilen Cehennemdir ) âyeti…[7]

Bu hayalî algı, Allah’ı tanıdıkça ve Âhireti bildikçe değişir ve olması gereken hale doğru değişir. Sağlıksız anne-babaların sebep olduğu manevi hastalıkların tedavisi için Kur’an, Allah’ın Elçisini (ASM) bütün ümmetin “Şefkatli babası”, O’nun eşlerini de “Ümmetin merhametli anneleri” olarak gösterir.[8]

Ayrıca İslam ve İnsanlık tarihi bize gösteriyor ki, o kuşatıcı şefkat ve kudsî merhameti ailesinde bulamayan milyonlarca kişi, Allah dostu maneviyat büyüklerinde bulmuşlar. Onlara “Baba” ve “Ana” diye seslenmişler. Onların kalp ve ruhundan, o kudsi şefkat ve merhameti kana kana içmişler.

Diğer bir çareyi ise, Hz. Peygamber (ASM) bizzat kendi tecrübeleriyle yaşamıştır. Kişinin babasının erkek ve kız kardeşleri eğer o şefkati sunuyorlarsa, o kişi için “Baba” vazifesini görürler. Hem kişinin annesinin kız ve erkek kardeşleri o merhameti sunuyorlarsa, o kişi için “Anne” sayılırlar.[9] Daha ötede abla ve ağabeyler, dede ve nineler, yengeler ve sütanneler, dadılar ve hizmetçiler de aynı şefkat ve merhamet hizmetini yapıyorlarsa o çocuk, ruhundan ve kalbinden gelen bir hürmetle ve sevgi ile onlara “Baba” ve “Anne” der.

Bu manada Hz. Peygamber (ASM) yetim doğmuş ve 6 yaşında da annesiz kalmıştır. Bunlara rağmen O (ASM), sütannesi Halime’nin, yengesi Fâtıma bint-i Esed’in[10] ve dadısı Ümmü Eymen’in[11] kalbinde o anneliği bulmuş ve onlardan beslenmiştir. Hem baba şefkatini sütbabası Hâris’de, dedesi Abdülmuttalib’de ve amcası Ebû Tâlib’in ruhunda bulmuş ve kana kana içmiştir.

[1]Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinde (Âl-i İmran, 185) ve diğerlerinde olduğu gibi… Nefs tabiri, etimolojik olarak “ nefes ” ile aynı kökten gelmesiyle, nefes ise fizik hayatın temeli olduğundan, bu tespiti doğrular.

[2]De ki: ‘Sizi yeryüzünde bir hayata çıkaran, size işitecek kulak, görecek gözler ve hissedecek gönüller veren O’dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!’” âyetinde (Mülk Sûresi, 23) ve diğerlerinde olduğu gibi…

[3]Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Acaba akılları ermiyor mu?” âyetinde (Yâsin Suresi, 68) ve diğerlerinde olduğu gibi…

[4] Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5.

[5] Âl-i İmran Sûresi, 67.

[6] Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 3642; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:335; el-Elbânî, Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr ve Ziyâdetuhu, 1259,1260.

[7] Karia suresi, 9.

[8] Ahzab Sûresi, 6.

[9] Buharî, Sulh, 6; Tirmizî, Birr, 6; Ebu Davud, Talak, 35; Mecmeu’z-Zevâid, 9:269.

[10] Amcası Ebu Tâlib’in hanımıdır.

[11] Ki, Hz. Peygamber (ASM) bu Habeşistanlı mübarek cariye kadın hakkında “Annemden sonra annem” der. (el-İsâbe, 4: 432; Tabakât, 8: 223.)

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: