Görün Bu Örnek Hayatın Neresindesiniz

        Aleyhissatu vesselam secdede iken torunu sırtına bindiği için secdesini uzatan, çocuğa müdahale edenlere ise, namazını bitirdikten sonra “Bırakın, çocuk hevesini almış olsun” rahatlığında yaklaşan bir peygamberin ümmeti olarak, küçük çocuklarımızla camilere /gittiğimizde hep duyageldiğimiz azar işitme tedirginliği nedendir? Neden birileri, biz Peygamberin çocuklardan esirgemediği bir hal içinde namaz kılarken namazımızın selameti adına çocuklarımızı ellerimizden almaya, ürkütücü seslerle onları uyarılarıyoruz yapma, ‘dur-sus!’ ikaz edilseler de ortalıkta dolaşmaya mecbur biliyorlar kendilerini, nasıl terketsinler?

        Mescidde kıldığı namazlarda bir çocuk ağlaması duyduğunda namazı kısa kıldırmayı itiyad edinen; evinde namaz kılıyorken yine duyduğu bir çocuk ağlaması üzerine namazını kısa kesip, ev halkına çocuk ağladığı halde ağlamasına cevap vermedikleri için serzenişte bulunarak, “Onların ağlamalarının beni üzdüğünü bilmiyor musunuz?” diyen bir peygamberin ümmeti olan bizler bu hal yakışmıyor, üç yaşındaki çocuklara bile ‘nefis terbiyesi’ uygulamaya kalkıp onları saatlarce ağlatanlar bizlerin ileri hali ne olacak?

        Evet, onun gerek Rabbine, gerek insanlara, gerek sair mahlukata karşı sergilediği incelikten ders alan sahabiler, bir hadisinde onun kendilerinden istediği şekilde, ‘insanlar arasında, yüzdeki ben misali, birer güzellik timsali’ olmuşlardı. Ondan incelik dersi alan ‘vahşi ve âdetlerine mutaassıp ve inatçı’ muhtelif kavimler, o kaba ve kötü âdetlerini çabucak kaldırıp, kısa zamanda ahlâkın en güzeliyle donanarak, dünyanın dört bir tarafına medeniyet, fazilet, incelik ve nezaket taşımışlardı.

      Bu incelikler, bir peygamber yadigârı olarak, şu veya bu derecede, bugün de pek çok mü’minin hayatını süslüyor esasında. Ama, bir bütün olarak mü’minler topluluğunun hayatında net bir şekilde gözükmüyorsa, bunda çift taraflı bir zaafın rolü bulunuyor. Bazıları, mü’minâne hayatlarda yalnız kabalık görmeye ayarlı gözleriyle bu inceliklere gözünü kapatıyor; ama başka bazıları da, incelikler peygamberinin ümmeti olduğu halde kendi hayatını gereğince ve yeterince inceltmenin henüz uzağında duruyor. Her iki sebeple, incelikler peygamberinin şahsında insaniyet-İslâmiyet denkliği, nazarlardan gizleniyor.

        Ancak, durum ümitsiz de değil. Yüzümüz ve yüreğimiz onun getirdiği nura gereğince döndüğünde, aklımız ve kalbimiz insaniyet-İslâmiyet denkliğini gereğince kavradığında, hayatlarımız peygamber hediyesi inceliklerle donanacaktır muhakkak.

        Hem, insanların asla yetişemediği bir diş temizliğini hayatı boyu sergilemiş Hz. Peygamberin bu iş için kullandığı misvağın taklit etmek icab ederken. Biz dişlerimizi temizledikten sonra herkesin gözü önünde dişlerimizi göstere göstere ağzımızı gezdiririz, ‘diş temizliği’yaparken bir peygamber inceliğini milletin önünde dişini gösterme kabalığına tenezzüle eğilmiyor gösteriş ve övünmekten çekiniyor. Hz. Peygamberin yolunu yol edindiğimizi halka bildirirken  gösteriş alâmetlerini yapmak bizler için hiçte yakışır bir hal değildir, izindeyim deriz, o şerefi üzerimizde taşır halde dolaşırız ama, aynı zamanda o kudsî peygamberin zıddına gerine gerine yürümek, sümkürüp yere tükürmek, yüksek sesle ve kaba kelimelerle konuşmak, bizlere yakışan haller midir?

        Aynı şekilde, yüzünde namaz izi gözüken bir insanın dünyalık işindeki üç kuruşluk bir menfaat için yalan söylemesi, dindarlığıyla tanınan bir insanın israfın bin türlüsüyle yüklü şatafatlı düğünlere yeltenmesi, başörtülü bir hanımın otobüsün ortasında çocuğunu eşek sudan gelircesine dövmesi, dindarâne bir görüntü içindeki bir ailenin fertlerinin yol ortasında birbirlerine kaba kelimelerle hitap edip kavgaya girişmesi.. bunlar ve benzerleri, dindar insanların hepsine teşmil edilmesi mümkün olmayan tablolardır değil mi?

       Bu durumdaki kişilerin yanlışlarını, temsil ettikleri dinin doğrularına saldırı için bahane edinenler, bir haksızlığı da işte bu şekilde gerçekleştirmiş oluyorlar. Kötü örneklerden hareketle iyi örnekleri lekelemek bir büyük haksızlık olduğu gibi, iyi örneklerin iyiliğinde pay sahibi olduğu halde kötü örneklerin kötülüğünde payı olmayan bir dindarı suçlu makamına oturtmak feci bir haksızlık, dehşetli bir vicdansızlık, yürek sızlatan bir insafsızlıktır.

       Öyle ya da böyle, tablo ortada: bir yandan o güzelim dinin güzel peygamberi ve o peygamberi örnek alıp işini ve hayatını güzel eyleyen güzel insanlar, beri yanda o peygamberi güzelce örnek alamayıp kabalık ve yanlışlıklar sergileyen öğreten güzel peygamberin tebliğ ettiği güzelim dine sırtını çevirerek, hatta bu dine hücum etme gerekçesi kılanların hali ne olacak…

        Bu yolda, bir kere, İslâm adına yapılan fakat islamın malı olmayan kabalıkları İslâm’a yakıştıranlar, dindar insanların İslâm adına yaptıkları  yanlışlar üzerinden İslâm’a küsmek veya hatta saldırmayı nasıl yakıştırıyorlar. Halbuki bakanlara İslâm’ın doğru ve dürüstlüğünü hatırlatma durumundalar. Meselâ, yalan söyleyen bir dindarın bu yanlışından dolayı yalanı yasaklayan İslâm’a küsmek veya saldırmak yerine, “Yalan söylemeyi yasaklayan bir dine mensup olduğun halde yalan söylüyor olman sana yakışmıyor” diyebilmeli; dindar bir kişiden kaba bir davranış gördüğümüzde, o insana mensup olduğu dinin peygamberinin inceliğini hatırlatabilmeliyiz.

         Böyle yapmaya daha ehil ve daha mecbur olanlar ise, bu dini güzelce yaşamaya çalışan kişiler idi. Onlar da, İslâm adına İslâm’ın malı olmayan kabalıklar sergilememeli. İmanda beraber kardeşlerine İslâm’ın malı olan incelikleri bildirmeli; hem, bu inceliklerden yalnızca onları değil, kendisini İslâm’ın dışında gören kişileri de haberdar etmeli

Camiye gelen çocukların haline bakalım? Bilhassa Ramazan ayının Teavih Namazlarında. Cami imamı cemaatten tanıdıklarına emir veriyor. çocukları kovmak için  dış kapıda dur. Peki camide gençleri olmayan Müslüman bir milletin gelecekte hali ne  olur acaba?

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: