Halil İbrahim Bereketi

Halil ile İbrahim kardeşler, ortaklaşa ekin ekerler. Zamanı gelince ekin biçilir, harman dövülür, buğdaylar harman yerinde iki eşit hisseye ayrılır. O gece Halil, İbrahim’den habersizce, kendi buğdaylarının başına gelerek, “Kardeşimin daha çok paraya ihtiyacı var, kendi buğdayımdan bir kısmını ona vereyim” der ve diğer tarafa kürek kürek buğday aktarır. Sabah erkenden işlerinin başına gelen Halil ve İbrahim, buğdaylarını kendi ambarlarına taşımaya başlarlar. Ertesi gece, bu defa İbrahim tarlaya gelip, “Kardeşimin daha çok paraya ihtiyacı var” diyerek kendi yığınından kardeşininkine bir miktar buğday aktarır. Sabah olunca, kanaatkâr ve fedakâr kardeşler, buğdaylarını taşımaya devam ederler. Onlar birbirinden habersiz, bazı geceler aynı şekilde her biri buğdaylarını kardeşinin tarafına aktarmaya devam eder. Günlerce tarladan evin ambarına taşınan buğday bir türlü bitmez. Allah’ın rahmet ve kudreti tecelli etmektedir. Buğdaylar bereketlenmiştir. Allah’ın bereketinin tecelli ettiği bu hâdise, insanlar arasında “Halil İbrahim bereketi” diye anılır.

Peygamber Efendimizin (asm) hadislerinde, ekonomik kalkınmanın unsurlarından olan sermayenin meydana gelmesinde önemli role sahip ortaklık konusuna büyük bir önem verilmiştir. Efendimiz bir hadisinde, “Yüce Allah buyuruyor ki; biri diğerine ihanet etmedikçe ben iki ortağın üçüncüsüyüm. İkisinden birisi arkadaşına ihanet edince, ben aralarından çıkarım. Onları yardımdan ve başarıdan mahrum bırakırım” buyurmaktadır

Ticaretin, tarımın ve sanayinin çeşitli sahalarına önem veren Peygamber Efendimiz (asm), “Kişi kendi elinin emeğinden daha hayırlısını yememiştir” diyerek insanları üretime teşvik etmiştir. Emeklerin ve sermayenin birleşmesi ile kurulan güçlü bir ortaklıkta, belirli bir program ile çalışılması halinde, hiç şüphesiz ki, daha çok üretim sağlanır. İş taksiminde belirli bir görevi üstlenen ortak, o sanatta, ihtisas kazanması neticesinde daha hızlı ve verimli bir üretim gerçekleştirir. Burada tecrübe ve ihtisas, üretimi artıran bir diğer faktördür. Ancak, tam kapasiteli bir iş ile üretimin artırılması için ortakların sorumluluklarını yerine getirmesi, maddî-manevî fedakârlık, dürüstlük, kardeşlik-arkadaşlık ilişkilerinin sıcak bir ortamda muhafaza edilmesi gerekir. Bu gibi esaslar üzerine kurulan ortaklıklar, sıhhatli bir şekilde devam ettirilebilir

Başarılı bir ortaklıkta; ortakların, görevlerini, yetki ve sorumluluklarının açık bir ifadeyle yazılı olarak belirlenmiş olması gerekir. Görev, aynı zamanda bir sözleşmedir (ahid). Ahdin yerine getirilmesinin de, maddî-manevî bir sorumluluk, olduğu Kur’ân’da belirtilmiştir. Ahdini yerine getirmeyenlerin ahirette büyük bir hüsrana uğrayacağını Kur’ân ifade etmektedir. Ortaklar arasında görevlerin taksiminden sonra, herkesin kendi sorumluluğunun gereğini yerine getirmesi bir esas olduğu gibi, gereksiz yere birbirlerine müdahale etmemeleri de ilişkilerin sağlıklı bir şekilde devamı acısından önemlidir.

Hayatın devamlılığı için maddi ihtiyaçların karşılanmasında, para ve mal önemli bir vasıtadır. Bu bakımdan insan maişeti için belli bir işle meşgul olmak mecburiyetindedir. Bu noktada helâl ve harama dikkat edilmesi ferdin hem dünya, hem de ahiret mutluluğu açısından vazgeçilmez bir düsturdur. İnsanlar için para ve mal önemli bir imtihan vesilesidir. Emek veya mal karşılığında alınacak ücrette, hakkaniyet ölçülerine riayet edilmemesi durumunda meşru olmayan kazanç ortaya çıkar. Aynı durum, ortaklıktaki kazancın bölüşülmesinde de söz konusudur. Başkasına ait malı haksız yere almanın, manevi mesuliyeti vardır. İslama göre, haksız kazanç, ateştir. Daha çok kazanma hırsı ile helâl-haram demeden kazanmaya çalışan insanın sonu hüsrandır. Bozulan işler ve ortaklıklar bu tip hırsların sonucudur. Hırsın sonu hasarettir, büyük kayıptır. Ortaklar arasında kazancın bölüşülmesinde, eşitliğin sağlanması esastır. Bu konuda bilerek veya bilmeyerek taraflar arasında haksızlık yapılması, sıkıntılara sebebiyet verebilir.

Akraba veya kardeş olan ortakların, aile içi ve özel harcamalarında hayat tarzlarını kıskançlığa yol açacak şekilde gösterişten uzak tutmaları, ortaklığın devamı açısından gereklidir. Meselâ, aynı şartlarda ortak olmuş iki kardeşten birinin evindeki lüks ve israfa karşılık, diğerinin daha iktisatlı ve mütevazı yaşaması, bilhassa hanımları arasında dedikoduya, daha sonra da ortaklığın bozulmasına yol açabilir. Böyle istenmeyen sonuçlara sebebiyet vermemek için, işlerin ortaklaşa yapıldığı gibi, mümkünse kardeşlerin hayat standartlarının belirlenmesinde ve harcamaların dengeli yapılmasında da ortak hareket edilmelidir.

Müslüman; sağlam inancını ticaret hayatı ile pekiştirip ekonominin çarklarına damgasını vurmayı hedeflemek zorundadır. Bunun için yapılması gereken, dünya hayatını temel gaye edinen kapitalistlere karşı, dünya ve ahiret inancını birlikte yürütmektir. Kâinatın Sultanını (asm) dinleyelim: “Dosdoğru ve emin tüccar, kıyamet gününde nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” Bundan daha büyük bir makam var mı?

Evet, zekât vermek ve iktisat etmek, malda bittecrübe sebeb-i bereket olduğu gibi, israf etmekle zekât vermemek, sebeb-i ref-i bereket olduğuna (bereketin ortadan kalkmasının sebebi) hadsiz vakıât vardır. Lem’alar, 19. Lem’a,

 

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin