HAŞİR RİSALESİ’NİN KIYMET VE EHEMMİYETİ

Haşir Risalesi, Risale-i Nur Külliyatı’ndan 10. Söz eserinin diğer ismidir. Kıymet ve ehemmiyeti noktasında da Risale-i Nur Külliyatı’ndan pasajlar ile konuyu ele alacağız İnşaAllah.

Onuncu Söz ile ilgili Sözler eserinin sonundaki fihristte şu bilgiler yer almaktadır;

“ONUNCU SÖZ: 

 فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ

âyetinin mealinde ve haşir ve âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatini, on iki mantıkî ve makul suret-i temsiliye ile ve on iki hakaik-i kàtıa-i bâhire ile tefsir etmekle beraber, iman-ı bi’l-âhireti o kadar kuvvetli bir surette ispat eder ki bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o ispata karşı teslim olur. İzn-i İlahî ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur.” (1)

Burada da geçtiği üzere, Haşir Risalesi “iman-ı bi’l-âhireti o kadar kuvvetli bir surette ispat eder ki bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o ispata karşı teslim olur. İzn-i İlahî ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur.” Bu derece etkili bir eserdir.

Haşir Risalesi sadece başında geçen Rum Sûresi 50. Âyet-i Kerîme’nin tefsiri değildir.

Rum Sûresi 50. Âyet-i Kerîme’de mealen şöyle buyurulur; “Şimdi Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şübhesiz ki O, ölüleri elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (2)

Bu Âyet-i Kerîmenin tefsiri sadedinde Mu’cizat-ı Kur’âniye Risalesi’nde şu ifadeler geçmektedir; “Her bahar mevsiminde ihya-yı arz keyfiyetinde üç yüz bin tarzda haşrin numunelerini nihayet derecede girift, birbirine karıştırdığı halde nihayet derecede intizam ve temyiz ile nazar-ı beşere gösteriyor ki bunları böyle yapan zata, haşir ve kıyamet ağır olamaz, der. Hem zeminin sahifesinde yüz binler envaı, beraber birbiri içinde kalem-i kudretiyle hatasız, kusursuz yazmak; bir tek Vâhid-i Ehad’in sikkesi olduğundan şu âyetle güneş gibi vahdaniyeti ispat etmekle beraber, güneşin tulû ve gurûbu gibi kolay ve kat’î, kıyamet ve haşri gösterir.” (3)

Haşir Risalesi’nin sadece başında bulunan âyetin tefsiri olmadığına delillerimizden biri de “haşir ve âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatini” tefsir ettiğinin ifade edilmesidir. Burada haşir yani öldükten sonra dirilme ve âhiret hakkındaki âyâtın/âyetlerin mühim bir hakikatini tefsir ettiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Demek ki Haşir Risalesi’nin kıymet ve ehemmiyetinin bir noktası da bir tek âyetin değil konuyla ilgili âyetlerin tefsiri mahiyetinde olmasıdır. Konulu tefsir bağlamında ele alacak olursak, Haşir Risalesi; öldükten sonra dirilme ve âhiret ile ilgili âyetlerin genel bir şekilde ele alınarak, mânâ bakından tefsir edildiği mükemmel bir eserdir.

Onuncu Söz’ün fihristinde geçen yerde, “on iki mantıkî ve makul suret-i temsiliye ile ve on iki hakaik-i kàtıa-i bâhire ile tefsir et”tiği belirtiliyor. Haşir Risalesi’nde on iki mantıkî/mantıklı ve makul/aklın kabul edeceği kıyaslamalı temsil vardır. Ve “on iki hakaik-i kàtıa-i bâhire ile tefsir etmek”tedir. On iki apaçık, belli kesin hakikatlerle tefsir etmesi de aklî – mantıkî delil isteyenlere bir deva hükmündedir.

Haşir Risalesi’nin yüzlerce Kur’ân-ı Kerîm âyetinden süzülmüş damlalar olduğu Mektubat eserinde şöyle ifade edilmiştir;

“Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur’âniyeden süzülmüş bazı katarattır.” (4)

Kur’ân-ı Kerîm’in manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur eserleri yüzlerce ilgili âyeti de mânâ olarak ele almıştır.

Peki başka ne gibi önemi var bu eserin? Cevabı;

“…hakaik-i imaniye ve Kur’âniye içinde öyleleri var ki en büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, fehminde aczini itiraf etmiş “Akıl buna yol bulamaz!” demiş. Onuncu Söz Risalesi, o zâtın dehasıyla yetişemediği hakaiki; avamlara da çocuklara da bildiriyor.” (5)

Bu nokta üzerinde durulması lâzım gelen çok önemli bir noktadır. En büyük bir dâhî telakki edilen yani kabul edilen İbn-i Sina, fehminde/anlatışında aczini itiraf etmiş ve haşir konusunda “Akıl buna yol bulamaz!” demiş. Yani haşir/öldükten sonra dirilme nakli bir meseledir ama akıl ile biz bunu anlayamayız demiş. Onuncu Söz olan Haşir Risalesi, o zâtın yani İbn-i Sina’nın dehasıyla yetişemediği hakaiki/hakikatleri; avamlara/halk tabakasına da çocuklara da bildiriyor.

Peki Haşir Risalesi’nin kıymeti takdir edilmiş midir? Cevabını da Barla Lâhikası’nda şöyle alıyoruz;

“Onuncu Söz’ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususi belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim.” (6)

Eserin müellifi/yazarı olan Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin bile bu mektubu yazdığı zaman “elli defa mütalaa” ettiği görülüyor. Ve her defasında da bir zevk almış ve sürekli okumaya ihtiyaç hissetmiş. Biz de aynı şevk ve gayret ile okumalı ve mütalaa etmeliyiz. Çünkü sürekli Kur’ân ve Îmân hakikatlerine ihtiyacımız vardır.

Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Hafiz Halid Ağabey’in bir mektubunda harika olan Haşir Risalesi ile ilgili şunlar geçmektedir;

“Gayet yüksek olmakla beraber, Onuncu Söz ismiyle iştihar eden haşre dair olan risalesi pek hârikadır, câmi’dir. Ulemaca sırf naklî olan haşri ve neşri, gayet kuvvetli ve kat’î delail-i akliye ile ispat etmiştir. Onunla çokların imanını kurtarmışlar.” (7)

Bir önceki yerde İbn-i Sina örnek verilmişti. İbn-i Sina haşir meselesinde “Akıl buna yol bulamaz” demişti. Buradan da anlaşılacağı üzere İslâm âlimleri tarafından da sırf naklî bir mesele olarak görülmüştür, haşir meselesi. Naklî yani âyet ve hadislerde bu mesele vardır, îmân ederiz şeklinde ifade etmişler. Haşir Risalesi de bu naklî meseleyi kesin aklî deliller ile ispat etmiştir. Elhamdülillah bu eser vesilesi ile çoklar imanını kurtarmıştır.

Haşir Risalesi ile Tarihçe-i Hayat’ta geçen şu ifadeler de konumuza bakmaktadır.

“Evet Onuncu Söz, haşir gibi bir rükn-ü azîm-i imanın etrafında çelikten bir sur oldu ve ehl-i dalaleti susturdu.” (8)

Haşir meselesi, imanın şartlarından olan âhirete iman konusunun içindedir. Îmânın azîm/büyük bir rüknüdür yani esasıdır. Haşir Risalesi de çelikten bir sur oldu ve Allah’ın izniyle ehl-i dalâleti yani doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseleri susturdu.

İçerik olarak Haşir Risalesi;

“Onuncu Söz, on iki parlak ve kat’î hakikatler ile Esma-i Hüsnadan bir kısım isimlerin âhirete dair cevaplarını ispat ve izah eylemiş.” (9)

Haşir Risalesi hakkında şu bilgiler de önem arz etmektedir;

“Üstâdımız Barlada iken bir bahar gününde rahmet-i İâhiyenin âsarını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak

 فَانْظُرْ اِلَي آثَارِ رَحْمَةِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِي الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا

  اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِي اْلمَوْتَي وَهُوَ عَلَي كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Âyet-i kerimesini kırk defaya yakın okumasından sonra, tul’u etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkuresini köküyle kesip, İbn-i Sina gibi acib bir dahinin (haşir, bir mes’ele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez) dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren; ve haşrin binler nümunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pekçok esma-i ilâhiyeden tut, tâ mahiyet-i insaniyenin acib istidad ve garib cihazatının iktizasına kadar herşeyde haşri isbat eden bir risaledir.” (10)

Haşir meselesi ile ilgili şu ifadeler ise dikkat çekicidir;

“…hakikat-i haşir ve kıyamet, ism-i a’zamın ve bazı esmanın derece-i a’zamının mazharıdır.” (11)

Demek ki bu mesele ism-i a’zamın ve bazı esmanın derece-i a’zamının mazharı olan bir meseledir.

Burayı kısaca izah edecek olursak;

“İlahî kudretin dünyadaki tecellisi perdeli ve derecelidir,   âhiretteki tecellisi ise ânî ve def’îdir. İşte bir ismin ya da sıfatın en ileri derecede  tecellisine “âzamî tecelli” denilmektedir.  Haşirde ölmüş cesetlerin bir emirle bir anda ve sebepsiz olarak hayat bulmaları kudretin azamî tecellisidir. Diğer isim ve sıfatları da buna kıyas edebiliriz.

Her isim ya da sıfatın kendine has bir tecelli sahası vardır ve bu isimler en parlak şekilde  bu sahada kendini gösterirler, diğer isimler bu sahada ikinci planda kalırlar. İkinci planda kalan isimlerin de birinci planda tecelli ettiği başka sahalar vardır. Haşir de bir sahadır, bu sahada azami derecede  Muhyi ismi ve Kudret sıfatı tecelli eder.” (12)

Kıymet ve ehemmiyetini izah sadedinde kaleme almaya çaba sarf ettiğimiz Haşir Risalesi için Üstâd Bediüzzaman Hazretleri “Zındıkların kâfirane fikirlerini tam kırdı ve onları susturdu” demektedir.

Yazıldığı dönem itibariyle zındıkların/dinsizlerin kâfirane yani kâfirlere yakışır şekildeki fikirlerini tam kırdığını ve onları susturduğunu da şuradan öğrenmekteyiz;

“Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belayı def’etti: Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve Harb-i Umumî sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda, Onuncu Söz çıktı ve tabedildi. Bin nüshası etrafa yayıldı. Onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirane fikirlerini tam kırdı ve onları susturdu.” (13)

Haşir Risalesi, inkârcıların cismanî yani beden ile tekrar dirilmeyi inkâr ettikleri bir zamanda ortaya çıkmıştır;

“Kanaatimiz geldi ki ehl-i ilhadın haşr-i cismaniyi inkâr etmek istedikleri hengâmda iktidar ve ihtiyarımızın haricinde Onuncu Söz yazdırıldı.” (14)

“Yazdırıldı” meselesi ile ilgili şu yazımıza bakabilirsiniz. (15)

Konuyla ilgili Eskişehir Müdafaanamesi’nde de şöyle geçmektedir;

“Onuncu Söz, sekiz yüz nüshasıyla, o zaman hükumetin müsaadesinden istifade edip yayılmasıyla, ehl-i dalâletin kalblerindeki inkâr-ı haşri kalblerinde sıkıştırdı; lisanlarına getirmelerine meydan vermedi; ağızlarını tıkadı. Onuncu Söz’ün harika bürhanlarını gözlerine soktu. Evet, Onuncu Söz, haşir gibi rükn-ü azîm-i imanın etrafında çelikten bir sur oldu ve ehl-i dalâleti susturdu. Elbette Hükumet-i Cumhuriye bundan memnun oldu ki, meclisteki mebusanın ve vâlilerin ve büyük memurların ellerinde kemâl-i serbestî ile Hükumet-i Cumhuriye’nin müsaadesinden istifade ederek gezdi.” (16)

Haşir Risalesi’ni ehemmiyet ve kıymetini anlamak için hangi dönemde yazıldığını bilmek gerekir. Yazıldığı dönemi bilmeden kıymetini ve önemini de tam mânâsıyla anlayamayacağımız muhakkaktır. Haşir Risalesi’nin yazıldığı dönem ile ilgili şu bilgilere kaynaklarda yer verilmiştir;

“Bütün nüshaları kontrol edip hataları tashih eden Said Nursî, (sekiz yüz aded olan) bu kitabları kısa zamanda etrafa dağıttı. Bunlardan bir kısmını mebuslara ve devlet memurlarına dağıtılmak üzere Ankara’ya gönderdi. Bediüzzaman’a göre, bu risalenin Ankara’ya gönderilmesi, Eğitim Komisyonu’nun cismanî haşri inkâr eden fikirlerin telkin edilmesine dair aldığı resmî kararla aynı zamana denk gelmişti. Komisyon çalışmalarında bulunan bir üye, bu konunun tartışıldığı bir toplantının ardından, yanında Haşir Risalesi olan bir mebusla karşılaştı. Kitabı fark edince o mebusla karşılaştı. Kitabı fark edince o mebusa şöyle dedi: ‘Said Nursî, bizim çalışmalarımızdan haberdar oluyor ve bize karşı eserler yazıyor.’ Bir süre sonra Kazım Karabekir Paşa, Said Nursî’yi bu gelişmelerden haberdar etti. Bunun üzerine [Said] Nursî şu değerlendirmeyi yaptı: ‘Kardeşim! Maarif Şûrası’nın böyle bir karar aldığından benim haberim yoktu. Onların kararına göre Cenâb-ı Hak Haşir Risalesi’nin yazılmasını bana ihsan etmiş. Yoksa ben kendi arzum ve hevesimle yazmış değilim, ihtiyaca binaen yazıldı.’ ” (17)

Yazılış sürecindeki bu olay, Kur’ân-ı Kerîm’deki şu âyetin mealini aklımıza getiriyor;

“Onlar tuzak kuruyorlardı (ama) Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (18)

Cenâb-ı Hak, öldükten sonra dirilmeyi inkâr için çalışmaların yapıldığı bir dönemde, onların tuzaklarını yerle bir ediyor.

Üstâd Bediüzzaman Hazretleri, Haşir Risalesi’nin âhireti ispat noktasındaki kuvvetini de şöyle tarif eder;

“…iman-ı bi’l-âhireti o kadar kuvvetli bir surette ispat eder ki, bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan o isbata karşı teslim olur, izn-i İlâhi ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur.” (19)

Bu eserde geçen teşbih ve temsillerin hayalî hikayeler değil, doğru hakikatler olduğunu da şu yerden öğrenmekteyiz;

“İhtar: Şu risalelerde teşbih ve temsilleri, hikâyeler suretinde yazdığımın sebebi hem teshil hem hakaik-i İslâmiye ne kadar makul, mütenasip, muhkem, mütesanid olduğunu göstermektir. Hikâyelerin manaları, sonlarındaki hakikatlerdir. Kinaiyat kabîlinden yalnız onlara delâlet ederler. Demek, hayalî hikâyeler değil, doğru hakikatlerdir.” (20)

Bu doğru hakikatleri okumayı, anlamayı, yaşamayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasip eylesin.

Onuncu Söz Haşir Risalesi’nin bir hülasası gibidir; Dokuzuncu Hakikat. Bu sebepten dolayıdır ki Üstâd Bediüzzaman Hazretleri Dokuzuncu Hakikatin ehemmiyetini şöyle belirtmiştir;

“Dokuzuncu hakikat Onuncu Söz’ün en kuvvetli, en parlak, en mülzim bürhanlarından olduğundan ihvanıma bu hakikati ezber edinceye kadar mütalaa etmelerini tavsiye ediyorum.” (21)

Haşir Risalesi’nin haşri yani öldükten sonra dirilmeyi ispat etmede kullandığı metodu Üstâd Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder;

«Her bir “Hakikat” üç şeyi birden ispat ediyor hem Vâcibü’l-vücud’un vücudunu hem esma ve sıfâtını, sonra haşri onlara bina edip ispat ediyor. En muannid münkirden tâ en hâlis bir mü’mine kadar herkes her “Hakikat”ten hissesini alabilir. Çünkü “Hakikat”lerde mevcudata, âsâra nazarı çeviriyor.

Der ki: Bunlarda muntazam ef’al var, muntazam fiil ise fâilsiz olmaz. Öyle ise bir fâili var. İntizam ve mizan ile o fâil iş gördüğü için hakîm ve âdil olmak lâzım gelir. Madem hakîmdir, abes işleri yapmaz. Madem adaletle iş görüyor, hukukları zayi etmez. Öyle ise bir mecma-ı ekber, bir mahkeme-i kübra olacak.» (22)

Cenâb-ı Hak bizleri Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye dairesinde istikamet üzere daim eylesin. Kur’ân ve Îmân hakikatleri olan Risale-i Nur eserlerinden istifademizin ziyade olması dua ve temennisinde bulunarak; hususan Haşir Risalesi’nin kıymet ve ehemmiyetini daha iyi anlamak için Rabb-i Zülcelal’e dua ederiz.

 

Vesselâm.

 

Abdulkadir Çelebioğlu

 

1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 859-860

2- Rum Sûresi, 50. Âyet-i Kerîme Meâli

3- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 426-427

4- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 416

5- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 15

6- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 310

7- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 147; Tarihçe-i Hayat, s. 205

8- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 224

9- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 432

10- Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nurîye, Tercüme: Abdülkadir Badıllı, s. 719

11- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 377

12- https://sorularlarisale.com/hakikat-i-hasir-ve-kiyamet-ism-i-azamin-ve-bazi-esmanin-derece-i-azaminin-mazharidir-ism-i-azamda-butun-esma-mevcut?amp

13- Bediüzzaman Said Nursî, Sikke-i Tasdiki Gaybî, s. 115; Şualar, s. 619

14- Bediüzzaman Said Nursî, Osmanlıca Rumuzat-ı Semaniye, s. 159

15- http://www.nurnet.org/risale-i-nur-aleyhtarlarinin-en-cok-suistimal-ettigi-mevzu-yazdirildi/?amp

16- Bediüzzaman Said Nursî, Osmanlıca Tevafuklu 27. Lem’a – Eskişehir Müdafaanamesi, s. 60

17- Bediüzzaman Said Nursî Entelektüel Biyografisi, 291

18- Enfal Sûresi, 30. Âyet-i Kerîme Meâli

19- Bediüzzaman Said Nursî, Fihrist Risalesi, s. 8

20- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 55

21- Bediüzzaman Said Nursî, Osmanlıca Rumuzat-ı Semaniye, s. 160

22- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 319-320

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: