Haşlanan Kurbağa Misali Gaflet!…

Şu aşağıdaki hüzün verici kurbağa deneyi, ilim adına yapılmış mıdır? Yoksa ihtimal üzerinden bir anlatım mıdır, bilmiyorum.

Fakat ülfet ve aşina (bildik, tanıdık, dost sanma ve alışagelme) hastalıklarımızla geçen yaşantılarımız nedeniyle, yavaş yavaş Cehenneme sürüklendiğimizi çok iyi anlatan ilginç bir örnektir. İdrak edip tedbir alma adına arz edeceğim.

“Kurbağayı, kaynar bir su kabına atmışlar. Fıtri bir refleks hareketiyle fırlayarak, kendisini kaptan dışarı atmış ve haşlanarak ölmekten kurtulmuş… Bir başka deneyde ise kurbağayı normal veya ılık bir suya atmışlar.

O suyun içine, hortumla ve yavaş yavaş sıcak su, hatta kaynayan su akıtmaya başlamışlar. Suyun ısısı tedricen arttığından, bu tedrici artışa ülfet eden kurbağa, bu tedrici değişime AŞİNA olmuş. Ve tam bir rehavete gömülmüş. O aşina oluş ve ülfet içinde gelen rehavetle, kurbağa elini ayağını oynatamaz hale gelmiş. Sonra da o sıcak suda haşlanmış kalmış…”

– Evet, şimdi biz bu hüzün verici örnekten ne anlayacağız ve nasıl ibret alacağız?…

Beraberce mütalaa edelim: Bu konuda yüzlerce örnek vermek mümkün, fakat bugün bizim okurlarımız sadece bir örnekle bile konuyu anlama kabiliyetinde oldukları için, bir örnekle iktifa edeceğiz. Yeter ki konuya tam odaklanalım.

Asr-ı Saadetteki İslam ruhu, anlayışı ve uygulanışı dillere destandır. “Gözlerinizi haramdan sakının!” (Nur S. 30.) Ayeti nazil olduktan sonra sahabeler, es-kaza ve gayri ihtiyari yabancı bir kadının sadece boynunu görse, bu ayetin tehdidinin korkusuyla, belindeki hançeri çıkarıp elinin içini kesiyormuş. Yani, “Ben Rabbimin emaneti olan bu gözümü, O’nun yasakladığı haramdan nasıl sakınamadım ve koruyamadım” diye kendine, kalıcı bir ceza veriyormuş.

Kadınlar ise hem “Örtünün ve iffetlerinizi koruyun” Emr-i İlahisine uymak için, hem de mü’min erkeklerin günaha girmelerine sebep olup mes’ul olmamak için, vücut hatlarını belli etmeyen çok bol ve siyah elbise giyip PEÇE kullanıyormuş. Belki de biraz abartılı tedbir alıyorlarmış. Neticede; Onların Dünya sınavı da böyle geçti gitti…

Günler, aylar, yıllar, hatta asırlar geçtikçe bu hassasiyet giderek azalıyor. Onları tehdit eden ayetler, tek bir harfi dahi değişmeden, bugün de aynen yürürlükte olmasına rağmen, bugünkü Mümin erkeklerin, yani bizlerin “harama bakmama veya gözlerimizi haramdan sakınma” konusundaki hassasiyetimiz nasıldır? Yürekler acısı değil mi?…

Bizler de önceleri, “muhafazakar TV” diye haber izlediğimiz zaman, başörtüsüz spikerin boynunu, o ayetin dışında (veya zaruret) sanıp, normal karşılamaya başlamış, buna alıştıktan sonra diğer haberlere de bakmayı mubah saymıştık.

Hafif hafif dozajı arttırılan mahremiyetlere (su sıcaklığı arttırılan kurbağa misali)iyice alıştık. İlk zamandaki hassasiyetimizi (kurbağanın ilk sıçrama çevikliğini) kaybettiğimiz için, günahlar içindeki rehavetle mayişmeye başladık. Sonra da Cehennemde pişmeye aday olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu bile,maalesef fark edemez olduk. Allah cc hepimizi muhafaza eylesin… Amin.

– Peki, bunun sebebi ve daha da önemlisi, bu tehlikeden kurtulma çaresi nedir?…

Cevap: Öncelikle şu dünya hayatında, SINAVDA (Bkz. Mülk S. 2. Ayet.) olduğumuzu hiç unutmayalım. Nefis ve Şeytanın da her zaman insanoğlunu doğruluktan alıkoymaya, kararlılıkla çalıştıklarını da aklımızdan çıkarmayalım. Bizler kendimizi HAKK ile meşgul etmezsek, bu sınav gereği BATIL bizleri işgal edecektir. (Allah cc muhafaza eylesin.)

İslam’dan uzaklaştırıldıkça, çeşitli entrikalarla İmanlarımız zayıflatıldıkça, verilen tavizlere de aşina oluyoruz ve böylece ülfet kesp ediliyor. Yukarıdaki KURBAĞA misali, şeytanın tuzağına düştüğümüzü bile fark edemiyoruz.

Her nesil, kendisinden önceki nesilden devraldıklarını, işte bu sebeplerle DOĞRU SANIYOR ve kendi tavizleri de onlara ekleniyor. Daha sonra da; “Nasıl yaşıyorsanız, öyle inanmaya başlarsınız” (Hz. Ömer.) uyarısı gerçek oluyor… En sonunda da Zuhruf S. 37. Ayet: “Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise kendilerini doğru yolda olduklarını SANIRLAR…” ..ayeti gerçekleşiyor.

– Haramlar, eğer sana tatlı geliyorsa, Allah cc. sana helallerin tadını tattırmaz…

ÇARE: Bizler bu konuda o kurbağadan çok daha şanslıyız. Çünkü bizler “aman ülfete kapılmayın, günahlarınıza aşina olmayın, her gün İman ilmiyle meşgul olarak imanınızı güçlendiriniz ki şeytan sizi saptıramasın, çok çok tövbe ediniz, yoksa Cehennem ateşine müstahak olursunuz” diye, her zaman uyarılıyoruz. Çok şükür ki bu uyarıları uygulama alanları olan camilerimiz, medreselerimiz, dergahlarımız ve Nurterapi sohbetlerimiz de çok.

Son Nebi Hz. Muhammed’in (SAV), asrımızdaki varisi olan Bediüzzaman Hz.’nin şu haykırışlarına da bakınız: “Günahlar, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, İSTİĞFAR ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor…”

Zübeyir Gündüzalp : “Korkuyorum Üstadım, ahir zamanda imanımı kurtaramamaktan çok korkuyorum!…

-Bediüzzaman Said Nursi : “Korkma Zübeyir, Titre! TİTRE.!…”

Günahlarım ÇOK diye Ümitsizleşme. Gafur ve Rahim olan Allah’a cc güven ve O’na dön. Tövbe ve istiğfar et. Başka da çaremiz YOK… Vesselam.

A. Raif Öztürk

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: