Hayat Eskisinden Daha mı Zor?
Bir akşam dolmuşla evime gidiyordum. Dolmuşu süren ve aynı dolmuşun sahibi olan şoför hayatının ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. “Hayat önceden daha kolaydı, artık iyice zorlaştı” demişti. Bunları derken son model bir dolmuşu sürmesi bana şu soruyu sordurttu. Hakikaten hayat eskisinden daha mı zordu?
Başka bir yolculuğumda otobüste küçük bir dua kitabı okuyordum. Yoldan bir süre sonra 70-80 yaşlarında bir amca yanıma oturdu. Ne çok şık ne de çok yavan giyinmiş orta boylu tam bir Anadolu insanıydı. Dua kitabı okuduğumu görünce “Eski yazı (Kur’an) okuyabiliyor musun evladım” dedi. “Birazcık okuyabiliyorum” dedim.
Kendini bana yakın hissetmiş olacak ki zamanında olan eski yazı yasakları ve ne kadar fakirlik çektiklerini anlatmaya başladı. Köyde 6 kardeş bir ayakkabıyı giymek zorunda oldukları günlerden bahsetti. 6 kardeş 1 plastik lastik giyiyordu. Düşündüm. Bugün belki bir kişinin 6 tane ayakkabısı vardı.
O gün değil ama daha sonraki zamanlarda amcanın dediği tarihlerden önceki zamanlar nasıldı acaba diye düşündüm. Osmanlı zamanlarını düşündüm. Bitmek bilmeyen savaşlar ve isyanlar. Belki de her 10 senede bir hatta daha fazla sıklıkla. Doğada bir gece kalmış biri bile 2-3 sene ve hatta daha uzun süren savaşların ne kadar çileli olabileceğini tam olmasa da anlayabilir.
Savaşı yaşayan kişiler açısından düşünün. Soğukta, gece tir tir titrerken yarın ölüp, ölmeyeceğinizin bir garantisi yokken susuz, aç, uykusuz bir şekilde durmadan yollardasınız. En yakın arkadaşlarınız ölüyor. Evde eşiniz, çocuğunuz var. Siz onlardan belki yıllarca haber alamıyorsunuz.
Peki, geride kalanlar için? Kocanız cephede, ölüp, ölmediğinden bile haberiniz yok. Bakmanız gereken çocuklar var fakat savaş zamanı. Nereden yemek bulacaksınız? O çocukları ne ile besleyeceksiniz? Bugün 6 aylık bir askerlik bile aileler için bu kadar problem olurken kocanızı ölebileceği bir sefere yollamak. 2-3 yıl boyunca hatta daha fazla…
Daha da öncesine dönelim. Hep şunu düşünürüm, mesela dünyamızın gidişatına şikâyet ediyoruz. Karamsar davranıyoruz. Acaba Müslümanlar gün yüzü görmeyecek mi diye düşünüyoruz. Müslümanlar zulüm altında diyoruz. Peki, Moğol istilasının önünde olan bir Müslüman olarak düşünün kendinizi? Eviniz ve şehriniz yanmış. Ne malınız var, ne de mülkünüz. Belki anneniz, babanız, kocanız, karınız veya çocuklarınız savaşta öldürülmüş. Dünya tarihinin gördüğü en büyük istila ve siz hiç çıkışınız olmadığını düşünüyorsunuz. Ölen babanız, anneniz, kocanız, eşiniz veya çocuklarınız için hüngür hüngür ağladığınızı düşünün. Sadece o kişileri düşünün. Onlar o gün belki artık hiç toparlanamayacaklarını düşünüyorlardı. Ancak toparlandılar. Tarihin en büyük imparatorluklarından birini kurdular.
Geçenlerde tanıdığım yaşlı bir teyze şöyle demiş. “Padişahlar gibi yaşıyoruz.” Hakikaten de öyle. Tek tuşa basıyoruz ışıklar açılıyor. Tek tuşa basıyoruz kapanıyor. Çeşmeyi açıyoruz su geliyor. Bulaşığımızı, çamaşırımızı yıkayan, yemeklerimizi taze tutan makinalarımız var. Dünyanın öbür yanında olanı bir makineden görebiliyoruz. Eskiden 1 ayda gidilen mesafeyi 2 saatte gidiyoruz. Eğer acıkırsak yemek yapıyoruz, yapamazsak dışarıda yiyoruz. Hatta dışarı bile çıkmıyoruz. Kapımıza getiriyorlar. Yataklarımız yumuşacık. Yemeklerimiz çeşit çeşit. Birde bunları koca bir devletin sorumluluğunu almadan elde ediyoruz. Sizce de bazen biraz fazla şikayet etmiyor muyuz?
Bugün en büyük derdiniz ne? Üniversiteyi nasıl bitiririm? Bir ev parası denk getirebilsek iyi olacak? Acaba araba alabilecek miyim? Çok yiyorum kilo mu aldım? Şu işi şu tarihe yetiştiremezsem ne yaparım? İyi bir iş bulabilecek miyim? Evlenebilecek miyim? Askerliği aradan çıkarsam ne güzel olur? Bence bunlar oldukça lüks dertler.
Bu yazıyı muhtemelen bir bilgisayar başında, tok, uykunuzu almış ve yarın acaba ailemi biri öldürür mü korkusu olmadan okuyorsunuz Hala hayat eskisinden daha mı zor diye düşünüyorsunuz? O zaman bir kere daha düşünün!
Ziyaeddin Halid İpek – cocukaile.net