Hoşgörü Nedir?

Hoşgörü ve bağışlama insanı yücelten büyük sıfatlardandır. Dünyada barışın en etkin rolü üstlenen hoşgörü, sevgi ve merhamettir. Peygamberimiz (a.s.v.) o kadar hoşgörü ve merhametliydi ki Müslümanlara en ağır hakareti yapanları bile affederdi. İnsanlıkta, ahlakta ve tüm yaşayışında örnek misal ve güzel rehber olmuştur.

 En yüce ahlaka sahip olan peygamberimizin hoşgörü hakkında bazı hadisleri şöyledir:

‘’Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap, aleyhine de olsa hakkı söyle.’’ 1

İnsanlar kendi aralarında daima hoşgörülü ve bağışlayıcı olmalıdır. Çünkü: mü’minin şe’ni de zaten güler yüzlü ve hoşgörüdür. Kalp kırmaktan, insanlara zarar vermekten uzak kalmayı hem dini hem de ahlaki bir görev olduğunu bilir.

‘’Mü’min kişi, diğer mü’mine karşı duvar gibidir. Birbirlerini takviye eder.’’ 2

 Evet, mü’minler bir Şahs-i manevi gibi birbirlerine kenetlenerek kuvvette, düşüncede, maddi ve maneviyatta pek çok birlikleri taşıyarak büyük bir gücü ittifakla sağlar,  münafıkların şerlerinden öylece muhafazaya çalışırlar.

Bediüzzaman, bu konuya şöyle bir açıklık getirmiştir:

“Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin, şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlup düşebilir.” 3

Bediüzzaman, bu asırda yapılan bütün hücumlara karşı ancak cemaatin şahs-ı manevinin dayanabileceğini dikkatlere sunmaktadır.

Mü’minler arasında birlik ve beraberliğinin sağlanmasını manidar bir örnekle izah etmektedir:

 “Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.”, “Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip, sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umûmî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakiki bir tesanüt, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler.”demektedir. 4

Peygamberimizin (a.s.v.) bir başka hadis-i şeriflerinde insanlar arasında ki muaveneti şöyle buyurmaktadır:

’Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin, birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin’’ 5

İslam dini, insanlar arasındaki kin ve düşmanlık duygularının kaldırılmasını, barış ve uzlaşıyı, güler yüzlü, hoşgörüyü, merhameti öne almaktadır. Kaba, kırıcı kin ve nefretten uzak olmayı emreder.

Bediüzzaman, İslâmiyet ile fıtrat kanunları arasındaki ilişkiyi de şöyle dile getirmektedir:

“Evet, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın getirdiği şeriatın hakaiki, fıtratın kanunlarındaki muvazaneyi muhafaza etmiştir. İçtimaiyatın rabıtalarına lâzım gelen münasebetleri ihlâl etmemiştir. Zaman uzadıkça, aralarında ittisal (bağlılık) peyda olmuştur. Bundan anlaşılır ki; İslâmiyet, nev’-i beşer için fıtrî bir dindir ve içtimaiyatı tezelzülden (sarsıntıdan) vikaye eden (koruyan) yegâne bir âmildir.”6

Peygamberimiz (a.s.v.) hoşgörü hakkında başka bir hadıs-i şeriflerinde de şöyle demektedir:

Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın, arab olmayana, arab olmayanın arab’a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah’u Teala(c.c) katında en üstünüz, Allah’u Teala’dan en çok korkanınızdır.’’ 7

 Peygamber-i Zişan (a.s.v.) Cenab-i Allah’ın Vahid ve Ehad olduğuna, ulûhiyette insanların o’na ibadet etmelerini, kendi aralarında da maslahatta ve takvada üstün gayrette bulunmaları vurgu yapılmaktadır. Hiç kimse kendi güç ve kuvvetine dayanarak başkası üzerinde üstünlük tasarlayamaz. Çünkü üstünlük tasarlama hakkı yoktur. Allah nezdinde ancak üstünlük takvadadır.

Cenab-ı Allah  (c.c) “Biz insanları kavim kavim yarattık ki birbirlerini tanısınlar diye. Muhakkak Allah katında üstünlük takva iledir.” Buyuruyor.8

Ayet-i Kerimede, Cenab-ı Allah’ın buyrulduğu üzere: insanları kavim kavim yaratması, insanların birbirlerini tanımaları içindir. Yoksa kavimlerin, kabilelerin, aşiretlerin, cemaatlerin menfi hareketlerde bulunmaları ve kaba güçlerini birbirleri üzerinde tatbik etmeleri için değildir. Bu günkü menfi milliyetçilik ve unsuriyetçilik fikri dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de vardır. Oysa Türkiye’nin kültür zenginliğini gösteren değişik milletin teşekkül ettiği mozaiktir. Bu zenginliği kardeşlik bağları ile pekiştirerek bir şahs-ı manevi gibi kuvvette, düşüncede, maddi ve maneviyatta pek çok birlikleri taşıyarak büyük bir gücü sağlamaktır.

Maalesef, 1800 yıllarından başlayarak 1900 yıllarında azgınlaşan Fransız ve İngiliz devleti,  milletimizin arasına ırkçılık tohumları atarak bir yönde Kürtleri, diğer yönde Ermenileri, bir diğer yönde dindar vatandaşları kışkırtarak, isyanları organize ettirmekle, fitne ve fesadı sokmaya çalışmışlar. Bıraktıkları bu fitnelerin sancısını halen bu millet çekmektedir.

Cumhuriyete geçiş dönemlerinde de bu kez, Devlet halkın üzerinde kurduğu kaba güç, istibdat, tahakküm ve hâkimiyet, dindar Müslümanlara yapılan zulüm ve baskılar, milleti tamamen ayrışmalara ve Devlete karşı güvensizliğe itmiştir. Ayrıca, Devlettin Kürt halkı üzerinde yaptığı baskı, temel hak ve hürriyette ve sosyal paylaşımda adaletsizliği, vatandaşın kısmı isteklerini zamanında önemsememesi, özellikle 1980 darbesinde Kürt halkına yapılan zulüm ve baskıların bıraktığı yaraların izleri, birike birike bugün ki olumsuz hadiselere sebebiyet vermiştir.  Bu konuda yazarlarımız, aydınlarımız,  bürokratlarımız ve birçok sivil toplum kuruluşu temsilcileri çok yazı yazmışlar, çok konuşmuşlar… Netice-i kelam: Bu millet artık birlik istiyor, beraberlik istiyor, barış istiyor, aş ve iş istiyor. Kan dökülmesin diyor.

Bütün vurulanların üzerinde bir yürek ağlıyor!

O’da ana yüreği,

Bütün analar bizim,

Artık ağlamasın yüreklerimiz!

Bu millet, Devletten‘’ bir fecr-i sadık bekliyor.’’

Bizden de umman denizinden bir katre,’’anlayana sivrisinek az, anlamayana davul zurna az.’’ misali…

Gene de Dünyada barışın en etkin rolü üstlenen hoşgörü, sevgi, saygı ve merhamet şiarımız olsun.

Rüstem Garzanlı

Kamu Yöneticisi/Diyarbakır

29.08.2012

Kaynaklar

1 -Kütüb-i sitte)

2- Nesai kutub-ı sitte, 2.cilt.

3- Emirdağ lah. Say.70

4-Lem’alar, s: 222

5-Hz.said ebu bedre

6-İşaratü’l İ’caz, Say.125

7-Mesned-i Ahmet hanbel,5/411

8-Hucürat  suresi 13. Ayet

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: