“Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi üzerine bir hasb-i haldir..!
“Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi üzerine bir hasb-i haldir..!
Son zamanlarda sinemalarda gösterime giren “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi ile alakalı çok ta iyi niyetli olmayan ve hakkaniyetten uzak tahripkârane menfi bir fırtına estirilmeye çalışıldığına müteessifane şahitlik ediyoruz.
1.5 milyarlık İslam dünyasında, Peygamber efendimiz (s.a.v) hakkında şu ana kadar “çağrı” filminden başka bir film yapılmadığını kabul ettiğimiz de, efendimizin(s.a.v) hayatını böylesine kapsamlı bir şekilde anlatmayı hedef ittihaz etmiş bir projenin ilk bölümü olan mezkûr film daha gösterime bile girmeden, belli-belirsiz bazı zındıka komitelerinin ifsadıyla Müslüman dünyasının mukaddes İslam tarihinden bihaber kalmasına ve böylesi ciddi projelerin önünün kesilmesine çalıştıkları aşikârdır.
“…Eğer bu konuları bilmiyorsanız, işin ehline sorunuz.” (Nahl, 16/43) buyuran bir Rabbin kullarına, evvelen ve bizzat bu gibi tartışmalara neden olmuş konularda müdakkik bir nazarla araştırmak ve soruşturmak düşmez mi?
İstikametin bir lazımı olarak, ifrat ve tefrite düşmemek adına, şimdi ve her daim biz müslümanlara düşen en önemli görev, Bediüzzamanca; bu çeşit meseleleri insaf ile hakkı bulmak niyetiyle, inadsız bir surette, ehil olanların mabeyninde, sû’-i telakkiye sebeb olmadan, münakaşa değil müzakere suretinde bir parça hasb-i hal etmektir.
İşte biz de mezkûr film üzerinden bir ehemmiyetli mevzuyu, siyak ve sibakını da nazara alarak, insafla ve hakkı bulmak niyetiyle ve böylece delil ve bürhana tabi olarak bir parça izah etmeye gayret göstereceğiz… inşaallah..
Şimdi evvela bu film ile alakalı bazı “gerçek” malumatları nazarınıza arz etmekte cidden bir fayda mülahaza ediyoruz;
- Yönetmenliğini Mecid Mecidi’nin üstlendiği ve Muhammed’in(s.a.v) doğumundan 13 yaşına kadar geçen süredeki çocukluk ve ilk gençlik dönemi ile İslam’ın doğuşunu anlatıyor “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi.
- Çekimler için 30 milyon dolar harcanan, Senaryosunu Mecidi ile Kambuzia Partovi’nin kaleme aldığı film, Hz. Muhammed’in doğumundan 13 yaşına kadar geçen süredeki yaşamını ve o yıllarda gelişen olayları, farklı bir bakış açısıyla ele alıyor.
- Bu film, Hz. Muhammed (s.a.v) hakkında bugüne kadar çekilmiş ikinci film olma özelliğini taşıyor.
- İki yıl süren araştırma ve 5 yıl süren çekimler sonunda tamamlanan film için Mekke ve Medine platosu hazırlandı. Üç yılda tamamlanan platolarda, 40 yıl daha tarihi filmlerin çekilebileceği dayanıklılıkta setler oluşturuldu.
- Filmin senaryosunun hazırlanması aşamasında, Türkiye’den Diyanet işleri başkanlığından da görüş alış verişinde bulunuldu. Bu görüşlerin bir kısmı yönetmen tarafından dikkate alınarak filmde kendini göstermiştir.
- Ayrıca ülkemizde yapılan bu filmin galasında, Türkiye’deki seçkin ilim adamlarının da olduğu çok sayıda kişiye özel bir gösterim yapılmış ve netice itibariyle de ekseriyetin hüsn-ü kabülüne mazhar olmuştur.
İslam âleminde fırtınalar kopartan ilklerin filmi ile ilgili verdiğimiz yukarıdaki bu kısa malumattan sonra, şimdi de bir şuurlu Müslüman nazarıyla, yapılan eleştirileri ve önyargıları da hesaba katarak; hem kendi şahsi âlemimizde, hem de insanların hayat-ı içtimaiyesin de bir nefis muhasebesi yapacağız.
- Sinema dili ile yapılan bir “beşeri” tasvirden başka, film de “kesinlikle” peygamber efendimizin(s.a.v) yüzü, hiçbir şekil yahut surette gösterilmiyor.
Önyargılı, abartılı, haksız ve yalan bir surette dile getirilen bu iftira ile aslında Müslümanların iç dünyasında bu tür İslami başyapıtlara karşı bir olumsuz tepki geliştirerek, gaflet ve cehalet bataklıklarında uyumaya devam sağlanmış oluyor.
Diğer bir deyişle “bu filmi seyretmeyin..!” yahut “bu filmi seyrederseniz kafir olur, dinden çıkarsınız..!” gibi temelsiz iddia ve tehditlerin, aslında Müslümanları mukaddes tarihinden bağını koparıp, bütün gayretleriyle uzak tutmaya çalışan dinsizlerin işine geldiğini her daim hatırda tutmak icab ediyor.
- Bu güzide filmin, İranlı bir yönetmenin eseri diye “Şii propagandası yapıyor” diye yaftalamakla iftira atmak, günümüzde bir sanat eserine bile yaklaşımın, cahilane ve yalan bir bakıştan öteye geçmediğinin üzücü bir örneğidir.
Hâlbuki iran sinemasının, ehl-i sünnet ve’l cemaatin istikamet yoluna uygun olmakla birlikte, kur’an ve hadisten beslenen Hz.Yusuf, Hz.Meryem, Ashab-ul Kehf gibi nice şaheser filmleri ortadayken, bu iddianın ne kadar hakikatten uzak ve temelsiz olduğu da aşikârdır.
Aynı zamanda bu filmin İranlı yönetmeni olan mecid mecidi; ‘Cennetin Çocukları’, ‘Cennetin Rengi, ‘Serçelerin Şarkısı’, ‘Baran’ gibi İslami hayatın incelik ve gündelik hassasiyetlerini bütün çıplaklığıyla sinemaya aktaran ödüllü filmleriyle, uluslararası alanda haklı bir muhabbet ve teveccühe mazhar olmuştur.
- “Çağrı” filminin ilk çıktığı yıllarda, islam dünyasının birçok yerinde Hz.Hamza gibi bazı sahabilerin aşikâre tasvirleri yapıldı diye, şimdiki gibi yine kıyametler koparmışlardı.
Hâlbuki sonradan anlaşıldı ki, hatasıyla-sevabıyla “bir” sinema filminin, İnsanlığa Allah’ın mesajını ulaştırmada ne kadar çok katkısı olduğunu bilfiil yaşadık, yaşıyoruz ve bu filmin tazeliğini yıllara meydan okuyarak ne denli devam ettirdiğini müteşekkirane müşahade ediyoruz.
Bundan dolayıdır, temelsiz ve manasız “Seyretmeyin..!” kampanyası yapan safdil hacı ve hocalara diyoruz ki; insanları rahat bırakın. Bırakın ki, artık herkes kendi hür iradesiyle, akıl ve fikriyle düşünsün ve kalb ve vicdanıyla da en doğru kararı versin.
- 1400 sene öncesine ait dönemi yansıtma gayesi taşıyan bir filmi, görsellikten kaynaklanan bazı bahanelerle değersizleştirmeye hatta linç etmeye çalışmak, İslam dünyasının içinde bulunduğu hal-i hazır parçalanmış durum açısından son derece üzücüdür.
“Sinema dili” çok farklı ve etkili bir dildir. Bazen birebir tarihi gerçekler ve anlatımlar yerine, kurgular üzerinden sanatsal mesajını vermeye çalışır. Filmin yönetmeni de yer yer böyle yapmış, çağın ortamını ve Hz. Muhammed’in(s.a.v) kişiliğini belki bilinmeyen olaylarla fakat genel durumu özetleyen sahnelerle sunmuş.
Filmde Peygamberi tasvir eden kişinin eli göründü diye kıyamet koparanlar, çağımızda Efendimizin(s.a.v) şahs-ı manevisinin bir eseri olan sünnet-i seniyyesinin taşıdığı mana ve ehemmiyetin; günlük hayatın akışı içinde unutulduğunu görmüyorlar mı?
Fetret asrında verilen ilahi mesajların, dünyevi çıkarlar uğruna mukaddesata dair ne varsa feda edildiği günümüz ahir zaman insanlarına dair hiç mi bir şey hatırlatmıyor?
Asıl kıyameti ve haklı tepkiyi, yanlışa “yanlış” ve doğruya “doğru” diyemeyen, farzları bırakıp büyük günahları serbestçe işleyen ve sabah akşam mukaddesatına küfreden Avrupa-i filmleri keyifle izleyen günümüz Müslümanları için koparmak gerekmez mi?
- İnsanlığın kurtarıcısı olan Hz. Peygamberin(s.a.v), bu filmde çocukluğu anlatılmış. İslami hassasiyetlere mümkün mertebe dikkat edilmiş. Bazı konularda ise hassas davrananlar olabilir ama bu konuya bütüncül olarak bakmak gerekiyor.
Haşir deki mizanda, İlahi adaletin tecellisinin keyfiyet yahut kemmiyete göre vuku bulacağına inanan bir toplumdaki Müslümanların, dünyada verdikleri hükümlerinde de aynı ölçüye riayet etmelerini beklemek gerekmez mi?
Evrensel bir başyapıt mesabesinde ki böylesine geniş çaplı bir filmin ortaya çıkarılması, şüphesiz çok iyi araştırılması gereken, çok zor bir görevin neticesinde olabilecektir. Çünkü izleyenler bütün detaylara çok dikkat edecektir. Böylesine filmler den insanlar, islam ve islam tarihi hakkında çok şey öğrenecek. Sadece şimdi değil, bundan uzun yıllar sonra da tarihte çok değerli bir film olarak anılacaktır.
Avrupa kâfir zalimleri ve asya münafıklarının günümüzde islamiyeti bütüncül bir yaklaşımla düşman olarak görmeleri ve gizli-açık bütün araçlarıyla Müslümanlarla mücadele ettikleri bir dönemde; Müslümanlara düşen en büyük bir görev yine bütüncül bir yaklaşımla, yani hatasıyla-sevabıyla böylesine İslamiyet’e hizmet etme kabiliyetinde olan ve herkimden gelirse gelsin maddi-manevi tüm eserlere sahip çıkmaktır.
- İlahi adaletin bir gereği olarak, menfaati ve sevabı, zarar ve günahına keyfiyeten yahut kemmiyeten galebe eden her kişi yahut eser muhabbete layıktır.
Yani burada “vesilelik” cihetine bakılması gerekiyor. Zira böylesi vesileler neticesinde, nice insanlar Müslüman olmakta, nice Müslümanlarında imanı kemale ermekte ve dahi nice insanlar en azından birer “salavat” getirmektediler.
Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a karşı salavat getirmeye sebeb ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına bakmaz, vesilelik cihetine bakar.
Onun için eğer böyle filmler de gerçeğe aykırı bazı sahneler yahut olaylar zikredilmiş ise de, bir bütün olarak telakkiyat-ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi’ hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takva böyle işlerde, ya takva veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid’a da deseler, bid’a-i hasene nev’inde dâhildir. Çünki vesile-i salavattır.
- Hristiyanlık dünyasının Hz.İsa hakkında, hiçbir kutsala dayanmaksızın yalan ve yanlış bir surette bugüne kadar yaptıkları yüzlerce film ortadayken; Hz.peygamberin(s.a.v) hayatının işlendiği belki de bir ilk olacak böylesine kapsamlı bir filmin taşıdığı mana ve ehemmiyeti göstermez mi acaba vicdan sahibi her Müslümana?
Böylesi eserlerin ziyadeleşmesi için çaba göstermek, hiç olmazsa tebrik etmek, her insaf ve iz’an sahibi Müslümanın asli bir görevidir.
Zira dinsizliğin hüküm sürdüğü böylesine ikinci bir fetret döneminin yaşandığı asrımızda, din düşmanlarının en büyük bir silahı şüphesiz sinema sektörü olagelmiş ve bunu ziyadesiyle en etkili bir şekilde kullanmakla nice insanların imanlarına azm-u kast etmişlerdir.
“düşmanınızın silahıyla, silahlanın” buyuran efendimizin(s.a.v) asırları aşan bu güzel sözlerinin bir hüsn-ü misal nümunesi olarak nazarımıza arz-ı endam eden, sinema sektörünün böylesine güzel filmlerinde emeği geçenlerden Allah ebeden razı olsun.
Böylesine güzel filmlerin sayısının çoğalmak suretiyle; maddi ve manevi akıl, kalb ve ruh dünyamızda nice iman tohumlarının ekilmesine bir zemin ihzar etmesini ve ecdadımıza layık birer Müslüman olmamıza vesile kılmasını Rabbimden niyaz ve temenni ediyorum.
Rahmet peygamberi, iki cihan sultanı Efendimizin(a.s.v) “Çocukluk” bölümünden sonra, ikinci ve üçüncü bölüm olarak “gençlik” ve “peygamberlik” bölümlerini de çekmeyi planlayan yönetmen Mecid Mecidi’ye hayırlı muvaffakiyetler diliyoruz.
Bediüzzamanca son sözümüz odur ki;
Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et; onun ref’ine çalış.
Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış.
O muzır nefsin hatırı için, mü’minlere adavet etme.
Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et.
Evet nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır.
Mektubat
Hasan Tayfur
10 Ramazan 1438