İnsan İlişkileri ve Ahlak
Dünyanın bilim ve teknoloji çağını yaşadığı bir dönemde bulunuyoruz. Her alanda büyük gelişmelerin, ilerlemelerin yaşandığına şahit oluyoruz. Buna rağmen insanlık tam olarak huzur ve mutluluğu bulabilmiş değil.
Her tarafta şiddetin, terörün, zulmün, insan haklarına tecavüzün, baskının, yalanın, hilenin, entrikanın; kısaca insanın ruhunu karartan her türlü kötülüğün hakim olduğunu görüyoruz. Bugün, insanlar arası ilişkilerin dumura uğradığı, insanın yalnızlaştığı ve yabancılaştığı, aile içi iletişimin kopma noktasına geldiği ve birçok aile dramlarının yaşandığı, ümidimiz ve geleceğimiz olan çocukların, gençlerin çeşitli suçlara hatta uyuşturucu batağına saplandığı ve ahlakının giderek bozulduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Hayat, sadece dünyevî istek ve arzularla sınırlı hale gelmiş maalesef. Gazetelerde, televizyonda veya internette basit bir tarama yapıldığında karşılaşılan veriler bile insanı dehşete düşürmeye yetiyor.
Kadınların başına gelenler, tacizden, tecavüzden, şiddete maruz kalmaktan öldürülmeye kadar uzanıyor. Bu olayların en gelişmiş ülkelerdeki oranları bile korkunç boyutlarda. Şiddet ve savaş mağdurları, fuhuş sektörüne itilenler ya da organları için kesilip satılan çocuklar… Özenilmiş hayatların arkasından koşan gençler… Hayatta kalabilmek için verdikleri mücadeleyle Afganistan ve benzeri ülkeler… Bir yanda, açlıktan kaburgaları sayılan Afrikalı çocuklar ve diğer tarafta yolda yürüyemez hale gelmiş obezler…
Nefsanîliğin aklı ve kalbi öldürdüğü bir zaman diliminde bulunuyor insanlık. İnsanın kalbine kasvet veren bu manzaralardan çıkış için tek ümit ışığı, inanç ve güzel ahlak prensipleridir. Bunalım çağını yaşayan insanlar, huzur ve mutluluğu İslam’ın getirdiği bu prensipleri uygulayarak bulacaktır. Bu nedenle, başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanlığın İslam’ı, dolayısıyla Hz. Peygamber’i yeniden keşfetmeye ihtiyacı vardır.
İslam, İnsan İlişkileri ve Ahlak
İnsanların yeryüzünde mutlu ve huzurlu yaşayabilmeleri için, öncelikle birbirleriyle olan ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmaları gerekir. Bunun için de, birbirleriyle diyaloğu kesmemeleri, aksine dostluğun devamını sağlayıcı tedbirler almaları lazımdır.
Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara gelen ahlâk, insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü şeklinde tanımlanmıştır. “Huluk” kelimesinin çoğuludur. Genellikle insanın gözle görünen biçimine (şekil, sûret, beden) halk; görünmeyen, basiretle algılanan manevi biçimine (sîret, nefs, ruh) de huluk denilmiştir.1 İslâm ahlâkının kaynağı da yüce Allah’tır. Başka bir ifade ile Kur’an ve Sünnettir.
Allah Teala, insanı ahlak şuuruna ve hissine sahip olarak yaratmıştır. Doğuştan insanın yapısında, benliğinde iman ve ahlak şuurunun mevcut olmasına “fıtrat” denilmiştir. Allah insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır.2 Bir hadiste, “Doğan her bebek fıtrat üzere doğar“3 buyurulmuştur. Bu ayet ve hadisten de anlaşıldığı gibi, insan ahlaken temiz bir şekilde yaratılmıştır. Allah, çeşitli sebeplerle fıtrattan uzaklaşan ve ahlakı bozulan insanları, gönderdiği peygamberler ve kitaplarla uyarmıştır. Kur’an’da bu husustaki emirlerden bazıları şöyledir:
“Doğru söyleyiniz” (Ahzab, 70). “Verdiğiniz söze bağlı kalınız” (İsra, 34). “Emaneti sahibine veriniz” (Bakara, 283). “Adil olunuz” (Maide, 8). “Affediniz, bağışlayınız” (Bakara, 109; Nur, 22). “Sabırlı olunuz” (Âli İmran, 200). “Şükrediniz” (Bakara, 152, 172)…
İnsan ilişkileri açısından Hz. Peygamber’in yaşantısı dikkate alındığında, daima olumlu davranışlarla örnek olduğu ve menfaat ilişkilerini, çatışmaya dönüşmeden ve haksızlığa kapı açmadan çözmeye yönelik tedbirler aldığı görülür.
Meselâ şöyle buyurur Allah Resulü: “Allah’a ve ahiret gününe inanan, komşusuna eziyet etmesin“. Yani o, insan ilişkilerinde saygı ve samimiyete dayalı mükemmelliği, inanç noktasından kişiyi motive ederek sağlamaktadır.
Bir ikinci husus da, farz ya da nafile cinsinden ibadetlerin hemen hepsinde, doğrudan veya dolaylı olarak, insan ilişkilerine olumlu katkı sağlayacak özelliklerin olmasıdır.
“Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir” diyen Hz. Muhammed (s.a.v.), insan ilişkileri meselesini birinci öncelikli problem olarak ele almış, sadece inanan insanların değil, dini, dili, ırkı, cinsiyeti, sosyal statüsü farklı olsa da tüm insanların aynı haklara sahip olduklarını açık bir şekilde dile getirmiştir. İnsanlar arasında ayırım yapmanın doğru olmadığını net bir tavırla ortaya koymuştur.
İnsanlarla diyaloğa önem veren Hz. Peygamber (s.a.v.), aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın, kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinin sağlam prensiplere bağlanmasını istemiş ve bunun ölçülerini ortaya koymuştur. Bu husustaki hadislerden bazıları şu şekildedir:
“Sizden biriniz kendisi için istediği bir şeyi, kardeşi için de istemediği sürece gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”
“İman etmediğiniz sürece cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmediğiniz sürece de iman etmiş olmazsınız. Davranış haline getirdiğiniz zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yaygın hale getirin.”
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu zalimin elinde yardımsız bırakmaz. Kim dünyada kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir…”
“İmanı en mükemmel mümin, ahlakı en güzel olan mümindir.”4
Bunlara benzer pek çok hadis, Hz. Peygamber’in insan ilişkilerine ve ahlaki davranışlara ne kadar önem verdiğinin en açık delilidir.
Ebedi risaletin sahibi Hz. Peygamber, insanî bütün meziyetleri kendinde toplamış müstesna bir şahsiyettir. Merhamet, şefkat, yardımlaşma, affetme, doğruluk, adalet, barış, cömertlik, arkadaşlık, dostluk, nezaket, nezafet vb. bütün güzel hasletleri onun söz ve davranışlarında net bir şekilde görmekteyiz.
Bugün insanlık onun yaşam biçimine muhtaçtır. Çünkü o ne söylemişse, yüce Yaratıcı’nın bildirmesiyle söylemiş ve Yaratıcı her konuda, “söylenecek son sözü söylemek üzere” onu seçmiştir.
Tarih, Hz. Muhammed’e yapılan kötülük ve hakaretlerin pek çok çeşidini kaydetmiştir. Ama Efendimiz tarafından söylenmiş bir tek çirkin söz ve davranış yoktur. Çünkü O, bizim için her konuda en güzel örnekleri vermek üzere, muhteşem bir yaratılış ve ahlakla donatılmıştır.
Hz. Ali, O’nun güzel ahlakını şöyle özetlemektedir:
“Hz. Peygamber, güler yüzlü, güzel huylu, nazik kalpli idi. Hiçbir zaman kaba ve sert davranmazdı. Onun ağzından hiçbir kötü söz çıkmazdı. Kimseyi ayıplamaz ve kalbini kırmazdı. O kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
– Tartışma ve çekişmeye girmekten,
– Gereğinden fazla söz söylemekten,
– Kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.
Başkaları adına da üç şeyden sakınırdı:
– İnsanları tenkit etmekten,
– Bir kimseye hakarette bulunmaktan,
– Başkalarının sırlarını öğrenmeye çalışmaktan.”
O bir müjdecidir. İnsanlara, saadeti, kurtuluşu, huzuru müjdelemiştir. Ebedi mutluluğun yollarını göstermiştir. Getirdiği prensiplere uyulduğunda, sadece ahiret değil, dünya hayatı da cennete dönecektir. Birbirlerinin iyiliklerini düşünen, yardımlaşan, dertlerini, sevinçlerini paylaşan, karıncayı dahi incitmekten çekinen bir toplum onun gayretleri sonucu ortaya çıkmıştır.
O, adaletten ve doğruluktan ayrılmamıştır. Çünkü o, “Muhammedü’l-emin“dir. Daima doğruyu söylemiş ve her söylediği sözün arkasında durmuştur. O, sabırlı ve hoşgörülüdür. Çok cömerttir. Şefkat ve merhamet timsalidir. Çünkü o, “Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.”
Prof. Dr. Hüseyin Kur (Çocuk ve Gençlerde Din ve Ahlâk Eğitimi 1.Bölüm)
Dipnotlar
1. Ragıb, Müfredat, Kahire 1961, 158; Asım Efendi, Kamus Terc. III, 837.
2. Rum Suresi, 30.
3. Buhari, Rum Suresi tefsiri, 1; Müslim, Kader, 22, 25.
4. Ebu Davud, Sünen, 4.
5. Nahl , 78.
Kaynak: Köprü Dergisi