Mehmet Kayalar hep kayalar gibi dimdik durmaya devam etti

ÇOĞU KASKETLE DOLAŞMAKTAN ÖTE, KORKUDAN KASKETLE YATAR OLMUŞKEN, MEHMET KAYALAR ABİ BAKIN NE YAŞAMIŞ
Mehmet Kayalar abimizin ismi bilhassa Diyarbakır Nur hizmetleri ile bütünleşmiştir. 1950’den 1973’e kadar tam 23 sene bu şehirde kalmıştır. Bu çeyrek asra yakın sürede, Diyarbakır’da çok şaşaalı hizmetlere imza atmış; kendisine defalarca yapılan baskın, hapis, mahkeme ve sürgünlerle gözdağı verilmek istenmiştir. Fakat O hep kayalar gibi dimdik durmaya devam etmiştir… Mehmet Kayalar abi 1952’de Yüzbaşı iken 41 yaşında ordudan emekli olmuştur…

1960 ihtilalinden hemen sonra evi tanklarla çevrilerek Sivas’ta hücre hapsine alınmıştır. Dokuz ay burada kaldıktan sonra, Çanakkale’ye sürgün edilmiş ve Çanakkale’de 1,5 sene devam edecek olan çok sıkıntılı ve işkenceli bir hücre hapsi yaşamıştır… Tekrar Diyarbakır’a döner ve evinde yine derslere başlar… Evin avlusuna hasır serilip oturulurdu. Ağabey, rahlesi önünde iki dizi üzerine oturup cemaati de aynı tertip idiler. Ders, akşam namazından bir saat sonra başlar, ders bitiminde yatsı namazına müteakiben cemaat evlerine dağılırdı.

Derste âlimler ve hocalar ağabeyin arkasında, cemaat ise önünde bulunur… Yüksek bir ciddiyet ve tazim ile oturulurdu. Kalpleri hüşyar edercesine beliğ bir üslupla ders anlatırdı. Ders bitiminde sorular ve müşkül meselelerin cevap faslı başlardı. Bizleri en çok ihya eden, sırlara aşina kılan bu soru-cevap faslıydı. Ders kıyafeti beyaz takke ve beyaz uzun entari idi. Ağabey derste talebelerin yüzüne bakmasını isterdi. Uyku, gaflet ârız olanları tesbihini atarak ikaz ederdi. Kendisi soru sormaz, yalnız sorulan sorulara cevap verirdi.

Daha sonra ikamet ettiği ev, kalabalığa kâfi gelmediğinden Hasırlı Mahallesinde bir eve taşınıp, nur hizmetine oradan devam edildi. Orası da kifayet etmeyince 1959 yılında Diyarbakır ilinin 5 km. kuzeydoğusunda Dicle Nehri kıyısında 2,5 dönümlük bir arsa alınıp iki katlı bir ev yapıldı. Üst katında Mehmet Kayalar ağabey ailesi ile ikamet ettiler. Alt kat cemaate ayrıldı. Bu dersler Diyarbakır’da 1950’den 1973’e kadar 23 sene devam etmiştir. Tutukluluk ve cezaevi günleri hariç, bir gün bile ders yapılmadığı görülmemiştir.

Mehmet Kayalar ağabey Üstad hayatta iken büyük hizmetler etmiştir. Düşünün Şeyh Said hadisesi dolayısıyla hocaları Diyarbakır’da öyle bir korkmuşlar ki; hocalar değil kasketle dolaşmak, kasketle yatar hale gelmişlerdi. Kimse bir kelime konuşamıyordu. İşte o korkuyu Mehmet Kayalar abi kırmıştır. Mesela Diyarbakır’ın 20–30 camisine birer ikişer adam gönderiyordu. Caminin imamı son duayı okuyup daha fatiha çekmeden, o kardeş hemen ayağa kalkıyor ve “Muhterem Müslümanlar! Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki…” diye başlayıp ders okumaya başlıyorlardı. Sabah namazı sırasında oluyordu bunlar.

Sivas Kampı, Çanakkale hücre hapsi, Muğla Sürgünü, Yalova…
1960 ihtilalinin 4. gününde Mehmet Kayaların evinin çevresi çok sayıda tanklarla çevrildi. Orada tutuklanarak Sivas’ta kurulan bir askeri kampa götürüldü. Sivas Kampında çoğu hücre hapsi olmak üzere dokuz ay kalmıştır. Mehmet Kayalar Sivas Kampından sonra Çanakkale’ye mecburî ikamete gönderilmiştir. Yani sürgün edilmiştir. Çanakkale’deki hücresinde görülmemiş işkencelere maruz kalır… Öyle bir hücre ki yattığı yatak bile rutubetten çürümüştür. Hücresinde yatağının altından tuvalet suları geçiyordu, yatağı çürümüştü…

“Mehmed Kırkıncı hocamız bir hatırasında şunu anlatmıştı; Mehmet Kayalar abide bizimle aynı koğuşta kalıyordu. İhtilâlcilerin aleyhinde heyecanlı konuşmalar yapıyordu. Tedbir falan dinlediği yoktu. Çok cesurdu… Birgün alay kumandanı geldi… Dahiliye vekili İhsan Kızıloğlu geldiğinde ayağa kalkacaksınız!’ dedi. “Olmaz!’ dedi. ‘Biz kapıda oturacağız ve ayağa kalkmayacağız!..” “Bakanın arabası geldiğinde Mehmed Kayalar ayak ayak üstüne attı. Onun zorlamasıyla biz de aynı şekilde ayak ayak üstüne atarak oturduk. İhsan Kızıloğlu geldi. Elini salladı. Herkes ayağa kalktı, biz kalkmadık.”

Yine birgün; Mehmet Kayalar ağabey de hücresinde cevşen okuyordu. İkinci günün sabahı savcı erken geldi. Bizler hücre dışında salonda idik. Başsavcı doğru Kayalar ağabeyin hücresine girip karşısında durdu ve bağırdı. “Ben Başsavcı filankes. Ağaya kalk ve bana hürmet et!” Ağabey de okuduğu cevşeni kapatıp, hiddetle elini beline atınca; o da silah zannedip bağırarak hücreden koşarak çıktı. “Başgardiyan, gardiyanlar bunları 1 nolu hücreye atın, en ağır zincirlere vurun, ıslah oluncaya kadar çıkartmayın” diye bağırarak emirler yağdırdı. Sonra gardiyanlar gelerek bizleri aldılar ve hücreye attılar.

Üstadımız Bediüzzamanın vefatında defin işlemi gerçekleşmiş binlerce insan kabrin başında Kur’an ve cevşen okuyor. Biz de okuyoruz. Sonra belediye hoparlöründen anons yapıldı; “Dışarıdan gelen yabancılara iftar verilecek, Ulu Camii avlusuna gelsinler” diye anons yapıldı. Bu bile öyle büyük bir hadise ki, belediye ağzından Nur talebeleri davet ediliyor!…

MEHMED KAYALAR AĞABEYİN KONUŞMASI VE MÜŞAHEDESİ..
Bir ara Sungur Ağabey ayağa kalktı, konuşma yaptı ve dua etti. “Gidelim kardeşlerim, iftar yaklaşıyor” dedi ama kimse kalkmıyor, bir müddet daha devam etti.yine kimse kalkmıyor hem oruçlular…Mehmet kayalar abi şöyle bir hitap etti ki… Asr-ı Saadet’in aynısı, Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın vefat ettiği andaki Hz. Ebubekir radıyallahu anh Efendimizin o ifadelerini aynen kullanarak;
“Kardeşlerim, Eğer Bediüzzaman’a tabi iseniz ; bilin ki O öldü. Eğer ki Risale-i Nur’a tabi iseniz, bilin ki O yaşıyor ” dedi. Herkeste bir canlanma oldu. Herkes ağlıyordu…Üstad Hazretleri onun için dediği bu sözü çoktan haketmişti…“Şark Fatihi” derdi ve Şarktan gelmek isteyenlere “Gelmeyin, bana bedel ona gidin derdi… Yine üstadımız birgün Mehmet abiye hitaben:”Kardeşim Mehmed! Nur’un (manevi) Kuvveti Şarktadır, Nur’un Kuvveti Diyarbakır’dadır, Nurun Kuvveti Sendedir !”… Demişti… Ruhları şadolsun…

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: