Mirac Yüksek Bir Hakikattir!
5 Haziran 2013 günü, çarşambayı perşembeye bağlayan gece Miraç Kandilidir. Miraç, İslam dininde Hz. Muhammed (a.s.m.)’in göğe çıkması sonucu mukaddes bir yolculuğun ve manevi bir yükseliş anlamındadır. Hicret’ten bir yıl önce, Recep ayının 26- 27.nci gecesine takabül eden anlarında, Habibi, sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed’ı (asm) huzura Kabul etmiştir.melekleri, cenneti ahireti Cenab-i Allah’ın cemalini gözleriyle müşahade etmiştir. Beş vakit namaz bu gecede farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de İsra suresinin ilk ayetinde bu manevi yolculuğun ilk aşaması şöyle anlatılmaktadır.
“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Asrın mücedidi Hz.Bediüzzaman, Peygamber’in (asm) miraca çıkması, sebep ve hikmetlerini otuz birinci sözde ne güzel anlatmıştır.Bir misal ile der ki: Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz’i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.
Peygamberimiz (a.s.m) bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte olduğu için Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.
Peygamberimizin (a.s.m.) elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka. Birisi mi’râç’in bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür.
Yani Peygamber (a.s.m.) bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak (ettehiyattü, elmüberekattü, esselavatü, etteyibattü) dört kelimeyle arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi,
Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır, fakat her şey ona sonsuz şekilde uzaktır.Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz.
Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, ona yanaşmak mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır, ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber (a.s.m.), Cenab-ı Hakkın lütfüyle bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
Yerküremiz, yani Dünya yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman’ın Arşına çıkaramaz mı? Elbette çıkarabilir.
Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz (a.s.v.)’mı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi, mübarek bedenini arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.
Dünyada cesed ruha arkadaşlık ettiği gibi,Kudret sahibi Allah (cc) cennette dahi bedeni ruha arkadaş edecektir. Madem ki, cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü’l-Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Müntehaya Efendimiz (a.s.m.) zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir. Peygamberimiz Miraca sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.
Bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün; diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz (a.sm.), Burak’a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.
Mü’min bir insan, namazda bir çeşit Miraçla kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi kalp gözü açık olan bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları, melekler bir anda yerden Arşa çıkmaları, Arştan yeryüzüne inmeleri gibi,
Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimizin bir anda Miraca çıkması, dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür, şüphesiz ve doğrudur.
İslam aleminin mübarek Miraç Kandilini tebrik ederim. Saygılarımla
4.6.2013
Rüstem Garzanlı/Diyarbakır
Kamu Yöneticisi
www.NurNet.Org