Okul Başarısı Anne Babalardan “Sorumluluk” İster (1)

Yeni bir eğitim öğretim yılının başladığı şu günlerde, bütün anne babaların tek derdi vardır o da çocuklarının başarısı. Bütün anne babalar, çocuklarının okul hayatında olduğu kadar toplumsal hayatta da başarılı ve mutlu olmalarını isterler.

Bunun içinde yapamayacakları fedakârlık yoktur diye düşünüyorum. Fedakârlık deyince eskilerin tabiri ile “babanın ceketi satması ya da annenin saçını süpürge etmesi” akla gelse de esas çocukların fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçlarının da olduğu unutulmamalıdır.

Eskiden olduğu gibi günümüzde de bazı anne-babalar, çocukların sadece karınlarını doyurmak, üstlerini giydirmek ve okul ihtiyaçlarını karşılamakla görevlerinin bittiğini sanıyorlar.

Yani odasını ayarla, masasını hazırla, okul ihtiyaçlarını karşıla, yemeğini suyunu ver tamam. Ondan sonra derslerine çalışan, okulda problem çıkarmayan, yaramazlık yapmayan, büyüklerine karşı gelmeyen, anne babasını sözünü dinleyen bir çocuk olmalarını beklerler. Oysa çocukların fiziksel ihtiyaçlarının yanında duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarının da olduğu bir gerçektir.

Kişisel Farklılıklar…

Çocukları diğer canlıların yavrularından ayıran en büyük özellik, gelişim dönemlerine bağlı olarak eğitimlerinin kişilikleri üzerine kurulmasıdır. Portakal fidanıyla elma fidanının, incir fidanıyla erik fidanının yetiştirilme ve bakımları aynı gibi görünse de iklim şatlarına duyarlılıkları, su ihtiyaçları, bakım ve ilaçlanmaları meyve verimliliklerini farklı yapar.  Görünüşte her meyve ağacının yetiştirilmesi benzer gibi görünse de bu işin bilgi ve beceri istediğini bilmeyenimiz yoktur.

Çocuklarda meyve ağaçları gibi farklı özelliklere sahiptirler. Başka bir ifadeyle çocuklar, birbirlerine benzer gibi görünseler de aslında her çocuk farklı özelliktedir. Bırakın bütün çocukların birbirlerine benzemelerini, kardeşler arasında hatta ikizler arasında bile büyük farklılıklar vardır. Bütün çocukların dış görünüşleri farklı olduğu gibi akıl, zekâ, kabiliyet ve anlayışları da farklıdır.

Evde bir çiçeği dahi yetiştirirken onun özelliklerine göre hareket ettiğimize göre; “Dünyaya en güzel şekilde yaratılarak”  (Tin, 95/4) gönderilen çocukları da kendi özelliklerine göre yetiştirilip eğitmeliyiz. Evde yetiştirdiğimiz bir çiçeğin dahi ne zaman su, ne zaman gübre, ne zaman ilaç istediğini öğrendiğimiz gibi çocuklarında fiziksel ihtiyaçları kadar psikolojik ihtiyaçlarına dikkat etmeliyiz.

Çocuklara yaklaşırken onların kişiliklerini, karakterlerini iyi tanımak gerekir. Bu amaçla da çocukların;  sinirli mi, sakin mi, alıngan mı, duygusal mı? gibi sorulara verilen cevaplarla mizaçlarını tanıyıp ona göre yaklaşmak gerekir.

Çocukları tanırken de çocuklara yaklaşımlar çok iyi ayarlanmalıdır. Çünkü meyve ağacına dozu ayarlanmadan ve zamansız atılan her ilaç faydalı olmadığı gibi ağaca zarar da verebilir. Onun için çocuğa verilecek eğitimde çocuğun yeteneklerine, kapasitesine, kişiliğine, ilgi ve ihtiyacına göre dozunda ve zamanında verilmelidir.

Çocukların kişiliklerine göre yaklaşımı Sadık DÂNÂ dört maddede toplamaktadır:

  1. Bazı çocuklar yaratılışları itibariyle, ince ruhlu, hassas ve anlayışlı olurlar. Onlara güler yüz ve nezaketle muamele etmeli. Çünkü onlar duygulu olduğu için ufak bir ima ve işaretle hallerini hatalarını düzeltirler, nezaket ve yumuşak muameleden haz ederler. Sert ve haşin muamele onları üzer, huysuz ve hasta eder. Bu zümre azın da azıdır.
  2. Bazı çocuklar ise bu terbiye şeklinden anlamazlar. Onlara açıktan açığa; “Şunu yap, bu faydalıdır. Şunu yapma bu zararlıdır.” denmelidir. Nasıl olsa ileride kendi hatasını anlar deyip de söylenilmesi icap eden sözü söylemekten çekinilmemelidir.
  3. Bazıları ise hissiz ve anlayışsız olur. Söz kâr etmez. Bunlar da sırasına göre menfaatlerini kısma veya tenhada tehdit suretiyle terbiye edilmelidir.
  4. Bir zümre de anaya babaya karşı cüretkâr ve saygısızdır. Güzel muameleden hiç nasipleri yoktur. Sebebi ise, kötü arkadaşlarla yakınlık peyda etmişler, ana-babaları bu hususa dikkat etmemişlerdir. Bir defaya mahsus olmak üzere tenhada gerekli uyarı ve ikazlar, kesin ve kararlılıkla yapılmalı ki, gözü korksun bir daha aynı küstahlığı yapmasın. Bu çocukların yaşları hayli ilerlemiş ise kendi haline bırakılır. Çünkü ana-babayı dövmeye kalkışır. Elhamdülillah bu zümre pek azdır.  (Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-4, Erkam Yay. İst. 2006)

Anne babalar; çocuklarının kişilik ve mizaçlarına göre verecekleri eğitim, onların kişiliklerinin oturmasını sağladığı gibi okul başarısını da artıracaktır.

Sonuç olarak çocuk eğitimi çift kanat gibidir. Bunlardan biri okul dersleri diğeri de davranış eğitimidir. Nasıl tek kanatlı bir kuş uçamazsa çocuk eğitiminde başarı için iki kanat dediğimiz fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları dengede tutmak gerekir.

Bölümler halinde okuyacağınız bu yazı da çocukların okul başarısını artırma anne babalara düşen görevleri ele alacağız.

Okul Başarısın Olmazsa Olması “Sabah Kahvaltısı”

İnsan beyninde milyarca beyin hücresi bulunduğu tahmin edilmektedir. İnsan zekâsının % 80’ni 8 yaşına kadar, % 20’si de ergenlik sonu dediğimiz 20-21 yaşlarına kadar tamamlanmaktadır.

Beyin hücrelerinin işlenmesi ve zekânın gelişmesi için gerekli vitaminin alınması gerekir. Buna bir de çocukların oyun oynarken harcadıkları enerjiyi de katarsak, sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemi bir kat daha artmaktadır.

Sabah kahvaltısı, çocuğun kendisine ve okuluna verdiği önemi ifade etmektedir.  Okulu seven çocuklar, okula kahvaltı yaparak giderler. Kahvaltı yapan çocukların kendilerine güvenleri tam olduğu gibi arkadaşları tarafından da sevilen sosyal kişilerdir.

Kahvaltı yapmadan okula gitmeyi alışkanlık haline getiren çocuklar ise okulu ve dersleri fazla sevmeyen kişilerdir. Bu çocuklar da kendine güveni olmayan, günün en verimli saatini değerlendiremeyecek kadar sorumsuz, bağımlı, mızmız ve ani tepkiler veren bir kişiliğe sahiptirler.

Kahvaltı yapmadan yola çıkan bu çocuklar; yolda yürürken başları önde, kendine güvensiz ve yarı uyur bir şekilde yürümektedirler.

Sabah kahvaltısını yapmadan okula giden çocuklar; derslerde dikkatini toplamada, dersi dinlemede, problem çözme ve yorumlamada, etkinliklere katılmada açlığa bağlı olarak geri planda olacaklardır. Sınıfta da bu çocuklar, kendilerini derse bir türlü veremezler.  Derste öğretmeninin gözlerine boş boş bakan bu çocuklar, zihnen de kantinden alacağı şeyleri düşünürler.

Kahvaltı yapmadan okula giden çocuklar, birinci teneffüste kendilerini kantine zor atarlar. Kantinlere şöyle bir baktığımız zaman bu çocukların birçoğu okula kahvaltı yapmadan gelmektedirler. Gerçi bu çocukların babaları da büyük ihtimalle işe kahvaltı yapmadan gidiyordur. Çünkü sabah sabah bu pastanelerin açık olması ya da elinde poğaça ve simitle işe gidilmesi bunu göstermektedir. 

(Devam Edecek)

Mehmet Emin Karabacak

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: