Peygamberimize Ümmet Olmak

Resulüllah (s.a.v.)’e Ümmet Olmak

Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in bütün Peygamberler arasında en yüksek ve en yüce bir makama sahip olduğu hepimizce bilinmektedir. Bu nedenle de O’nun ümmeti de diğer ümmetlere göre her yönden daha üstün ve daha faziletlidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de de, Ümmet-i Muhammed’in sahip olduğu bu üstün vasıflardan bahsedilmektedir. Al-i İmran suresinin 110. Ayetinde “(Ey Ümmet-i Muhammed) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyilikleri yayar, kötülükleri önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız.” Buyrulmaktadır.

Müfessirlerin ittifakına göre “En hayırlı Ümmet” ayeti, Ümmet-i Muhammed hakkındadır. (Bkz. Taberî, Câmiu’l-beyân, Beyrut, 1995, 3/61-62; Râzî, 3/323-325; Kurtubî, el-Câmi’ li ahkami’l-Kur’ân, Kahire, 1967, 4/171-173; İbn Kesîr, Tefsiru’l-Kur’ân’i’l-azîm, Beyrut, 1993, 1/399.) ve ümmetlerin en hayırlısı, en ideali ve en iyisi olduğunu haber vermektedir. En hayırlı ümmet hitabıyla da öncelikli olarak kastedilenlerin Sahabe olduğunda ittifak vardır.(Kurtubî, 4/171-172; İbn Kesîr, 1/399)

Peygamberimiz (S.A.V.) de şöyle buyurmuştur: “İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler.” (Buhârî, Şehâdât 9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 208) Bu hitabın sadece Sahabe’ye has olmadığı, bunun yanında bütün ümmeti kapsadığı açıkça görülmektedir. Kısacası en hayırlı ümmet ile Hz. Muhammed (S.A.V.)’den itibaren kıyamete kadar gelecek olan İslâm ümmetinin tamamına hitap edilmektedir.( . İbn Kesîr, 1/399.)

Hz. Muhammed (S.A.V.)’in yukarıda belirtilen Hadis-i Şerifleri’nde, Sahabe-i Kiram’ın hem bu ümmetin hem de bütün insanlığın en hayırlı nesli olduğu vurgulanmaktadır. Hadis-i Şerif’in devamındaki, “Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler” ifadesi, sahabeden sonraki her neslin, insanların en hayırlı topluluğu olduğunu belirtmektedir.

Yine bu konuda Peygamberimiz (S.A.V.), ümmetinin sonraki nesilleri için de buna benzer övgülerde bulunmuştur: “Beni görüp de bana iman edene ne mutlu. Beni görmediği hâlde bana iman edene yedi defa ne mutlu.” (Ahmed b. Hanbel, 3/71, 155)

“Yaratılmışlar arasında iman bakımından en üstün kimseler, henüz atalarının sülblerinde bulunan, beni görmedikleri hâlde bana iman eden, yazılı bir takım kâğıtlar görüp de onlarda bulunanlar gereğince amel edenlerdir. İşte onlar, iman ehlinin en faziletlileridir.” (Hâkim, Müstedrek, 7/2501)

Şefkat Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.), görmediği hâlde kendisine iman edenlerin kardeşleri olduğunu ve onlarla karşılaşmayı arzuladığını da ifade etmiştir. (Ahmed b. Hanbel, 3/154.) Ayrıca, “Ümmetimin misali yağmura benzer. Onun öncesi mi hayırlıdır, sonrası mı bilinmez” buyurmuştur. (Tirmizî, Emsâl 6)

Cenab-ı Allah (C.C.) Bakara Suresinin 143. Ayetinde: “İşte böylece insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıl¬dık.” Gibi övgü, bu ümmete mahsustur. Hacc Suresinin 78. Ayetinde de: “Sizi insanlar içinde bu emanete ehil bulup seçen O’dur.” Buyurmakla da bu ümmetin en hayırlı ümmet olduğunu teyit etmektedir

Bu hayırlı Ümmetin Peygamberi, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’dır. Madem öyle, gelin bu eşsiz Peygamberin vasıflarına da bir göz atalım: Kendisine peygamberlik gelmeden önce de güzel ahlakın en güzel örneklerini sergileyen Resulüllah Efendimiz (S.A.V.), İslam dinini insanlığa anlatırken de seçkin kişiliği ve güzel ahlakı ile bütün insanlığa örnek olmuştur. Aradan geçen on dört yüzyılda insanlık O’nun ortaya koyduğu güzel ahlak ilkelerini yakalamaya çalışmıştır.

Peygamberimiz (sav)’in hanımı Hz. Ayşe (R.A.) Validemiz, Resulüllah(S.A.V.)’in güzel ahlakını şöyle anlatıyor: “Çirkin söz söylemezdi. Hayâ, terbiye ve nezakete aykırı bir davranışta bulunmazdı. Çarşı ve pazarda yüksek sesle konuşup gürültü çıkarmazdı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Affeder, bağışlardı.” (Ebu Davud)

Hz. Ayşe (R.A.)’in Peygamberimiz (sav)’in ahlakı ile ilgili bir soru üzerine verdiği cevap, O’nun yaşantısının, Kuran ahlakının hayata geçirilmiş şekli olduğunu göstermektedir: “Ey müminlerin annesi Peygamberin ahlakı nasıldı?” Sorusuna: “Resulüllah(s.a.v.)’in ahlakı… Mü’minun suresini okuyabiliyor musun? Bu sureyi onuncu ayetine kadar oku! İşte Allah Resulü(s.a.v.)’in ahlakı böyle idi” diye cevap verdi. (Buhari)

O’nun torunu Hz. Hasan (R.A.)’tan, Resulüllah (S.A.V.)’in vasıflarını dinleyelim:

“Resulüllah Efendimiz (S.A.V.): Yaradılıştan heybetli ve muhteşemdi. Mübarek yüzü, dolunay halindeki ayın parlaklığı gibi nur saçardı. Orta boyludan uzun, ince uzundan kısa idi. Saçları kıvırcık ile düz arası idi; şayet kendiliğinden ikiye ayrılmışlarsa onları başının iki yanına salar, değilse ayırmazlardı. Uzattıkları takdirde saçları kulak yumuşaklarını geçerdi.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in rengi, beyaz ve parlak renkte, yani nurani beyazdı. Alnı açıktı. Kaşları, hilal gibi, gür ve birbirine yakındı. Boynu, gümüş berraklığında idi. Vücudunun bütün azaları birbiri ile uyumlu olup yakışıklı bir yapıya sahipti.

Allah Resulü (S.A.V.)’in alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. İki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibi bembeyazdı. Gözleri pek güzel, gözbebekleri simsiyahtı. Kirpikleri uzundu. Gülümsediğinde dişleri çakan şimşek gibi parıldardı. İki dudağı da emsalsiz şekilde güzeldi. Sakalı gürdü. Ne uzun ne kısaydı. Boynunun güneş ve rüzgâr gören kısmı altın alaşımlı gümüş gibi parıldardı. Göğsü genişti, göğsünün düzlüğü aynayı, beyazlığı da ayı andırırdı. Omuzları genişti. Kol ve pazıları irice idi. Avuçları ipekten daha yumuşaktı.”

BU BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.V.)’E KİM ÜMMET OLMAK İSTEMEZ Kİ

Böyle bir Peygamber (S.A.V.)’in ümmeti olmak, en büyük saadettir. Çünkü bizden önceki Peygamberler bile, bu ümmetten olmak istemişlerdir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e biraz benzemek, Allah-u Teâlâ (C.C.)’nün rızasını, sevgisini kazanmaya ve günahların affına sebep olur. Peygamberimiz (S.A.V.)’e benzemek nasıl olur? O’nun getirdiği dine, sünnetine uymak, O’na benzemek olur. Fakat asıl önemli olan, O’nun vazifesine yardımcı olmaktır. Kim bunu yaparsa O’nun sevgilisi olur, O’nun Ümmeti olur.

Bu konuda Üstad Bediüzzaman Hazretleri de şöyle buyurmuştur:

“Evet, bin üç yüz elli senede, her sene üç yüz elli milyon insanların sultanı ve onların ruhlarının mürebbîsi ve akıllarının muallimi ve kalblerinin mahbubu ve her günde, es-sebebü ke’l-fâil sırrınca, bütün o ümmetinin işlediği hasenâtın bir misli, sahife-i hasenâtına ilâve edilen ve şu kâinattaki makasıd-ı âliye-i İlâhiyenin medarı ve mevcudatın kıymetlerinin teâlîsinin sebebi olan o zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyaya geldiği dakikada “Ümmetî, ümmetî” rivayet-i sahiha ile ve keşf-i sadıkla dediği gibi, mahşerde herkes “Nefsî, nefsî” dediği zaman, yine “Ümmetî, ümmetî” diyerek en kudsî ve en yüksek bir fedakârlıkla, yine şefaatiyle ümmetinin imdadına koşan bir zâtın gittiği âleme gidiyoruz. Ve o güneşin etrafında hadsiz asfiya ve evliya yıldızlarıyla ışıklanan öyle bir âleme gidiyoruz.

İşte o zâtın şefaati altına girip ve nurundan istifade etmenin ve zulümat-ı berzahiyeden kurtulmanın çaresi, sünnet-i seniyyesine ittibâdır.” (Lem’alar – 26. Lem’a)

Evet, bu Ümmet, sahip olduğu dini değerleri itibariyle en hayırlı ümmet olma vasfını her zaman özünde taşımalı, tutum ve davranışlarıyla da hayırlılığını her zaman göstermelidir.

Sahip olduğu özellikleri ihya edip canlandırma mecburiyetinde olduğunun şuurunda olmalıdır.

Bunu gerçekleştirmenin yolu da Kuran’a, Sünnet’e ve altın nesil Sahabe-i Kirama bağlı kalmaktan geçer.

O’NA ÜMMET OLMAK, NE BÜYÜK ŞEREF.

YA RABBİ! BİZİ AHİRETTE, PEYGAMBERİMİZ HZ.MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.)’E LAYIK ÜMMET OLARAK HAŞRET, VE BİZİ O’NUN ŞEFAATİNDEN MAHRUM ETME!

BİZİ O’NA ÜMMET YAPAN RAHMAN (C.C.)’A HAMDOLSUN, ÂLEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERİLENE DE SALÂT VE SELAM OLSUN!

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin