Ramazan Tefekkürü

RAMAZAN AYI NİSAN YAĞMURU GİBİDİR

Baharda karların erimesi, çimenlerin yeşermesi, çiçeklerin açması, bitkilerin uyanması, ölülerin dirilmesi, bütün varlıkların gelişip büyümesi için nisan yağmuru ne ise, ne kadar bereketli ise; amellerimizin, ibadetlerimizin bire bin, bire on bin, bire otuz bin karşılık bulabilmesi için de Ramazan ayı odur.

Ramazan öylesine bereketli bir aydır ki bu ayın nafile ibadetlerine farz, farzlarına da yetmiş farz sevabı verilecektir.

Ramazan ayı öylesine bereketli bir aydır ki, bu ayda buz gibi insanlar eriyecek, gafiller dirilecek, şeytanlar zincire vurulacak, cehennemin kapıları kapanacak, cennetin kapıları açılacaktır.

Ramazan ayı, kendisine hürmet eden herkesi bağrına basacak, yuyacak, yıkayacak, kadir gecesiyle 80 senelik bir ömrün sevabını kazandıracak, tertemiz bir şekilde bayrama kavuşturacak, iki bayramı birden yaşatacaktır. Biri Ramazan bayramı, diğeri de Allah’ın af ve rızasına nail olma bayramı.

RAMAZAN AYI BİR FUAR VE BİR PAZARDIR

Ramazan ayı, ahiret ticareti için açılmış bir fuar, kurulmuş bir pazardır. Her mü’min ürününü o pazarda sergileyecek. Namazımız, orucumuz, teravihimiz, mukabelelerimiz, fitre ve zekâtlarımız, iftar davetlerimiz, seher vakitlerindeki dua ve istiğfarlarımız gibi amellerimiz o pazara çıkaracağımız ve o fuarda sergileyeceğimiz ürünlerimizdir. Müşterimiz ise Allah’tır. Amellerimizin fiyatı ise cennettir.

Ramazan ayı, aynı zamanda Allah’ın rububiyet saltanatı karşısında, insanlığın, ibadetleriyle resmi geçit yapması için ilan edilmiş bir bayramdır.

RAMAZAN AYI YUSUF PEYGAMBER’E BENZER

Ramazan ayı, Hz. Yakub’un (a.s) on iki oğlu içindeki Yusuf Peygambere benzer. Yusuf Peygamber nasıl diğer günahkâr ve suçlu kardeşlerini affetti ve onların affedilmesine vesile oldu ise, Ramazan ayı da, diğer on bir ayda işlenen günahların affedilmesine vesile olmaktadır ve olacaktır. Yeter ki kul, tövbekâr olsun, af istemesini bilsin.

RAMAZAN ORUCUNUN HİKMETLERİNDEN BİRİ

İnsanlar farklı geçim seviyelerinde yaratılmışlardır. Kimisi fakir, kimisi zengindir. Çoğu kere zengin fakirin halini bilmez, tok acın halinden anlamaz. İşte bunu bildirmek ve anlatmak için Allah, zengin-fakir herkese Ramazan ayındaki orucu farz kılmıştır. Taki zenginler, fakirlerin acınacak acı hallerini oruçla anlasın da, imkânlarıyla imkânsızların imdadına koşsunlar.

Şefkat Peygamberi (s.a.v) ne güzel buyurmuş, hem ne güzel imkân sahiplerini imkânsızların imdadına koşturmuş: “Hangi mü’min bir başka mü’minin susuzluğunu giderirse, Allah ona kıyamet gününde ağzı mühürlü yani el değmemiş nefis içkilerden ikram eder. Hangi mü’min bir aç mü’mini doyurursa, Allah onu cennet meyveleriyle doyurur. Hangi mü’min muhtaç bir mü’mini giyindirirse, Allah ona cennetin yeşil libaslarını giyindirir.” (Ahmet b. Hanbel, III, 13)

RAHMAN’IN SOFRASI ŞÜKÜR VE TEŞEKKÜR İSTER

Allah Teala, yeryüzünü bir sofra yapmış, türlü türlü nimetlerini, adetâ umulmadık bir yerden o sofraya dizmiş, böylece Rububiyetinin, Rahmaniyetinin ve Rahimiyetinin kemalini göstermiştir. Misafirlerinden şükür ve teşekkür beklemektedir.

İnsanlar, çoğu kere gaflete düştükleri ve sebepler dairesinde yaşadıkları için, yeryüzünü bir nimet sofrası yapan zatın Allah olduğunu görememekte, O’nun şefkat ve merhametini hakkıyla anlayamamakta ve yeterince şükrü ifa edememektedir. Bazen de kâinatta yapılan akıllı işleri akılsız tabiata bağlayabilmekte ve katmerli nankör olabilmektedir.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, bu gaflet ve dalalet perdesini yırtıyor. imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemeyi, içmeyi ve karı-koca muamelesini insanlara yasaklıyor.

Bu emre uyan insan anlıyor ki: Yiyilecek ve içilecek nimetler ken­dinin değil, Allah’ın. Ben Onun emrini bekliyorum, der nimeti nimet bilir. Gafletten ve sapıklıktan kurtulur.

Bir komutanın ateş emrine uyup ateşkes yasağına uyma­yan asker, başına dert açacağı gibi; Allah’ın “yiyiniz” em­rini dinleyip, “yemeyiniz” yasağını dinlemeyen yani oruç tutmayan insan, hem dünyada ve hem de ahirette başına dayanamayacağı dertler açabilir. Çünkü insan başıboş değil, çünkü kâinat sahipsiz değil ki yiyelim, içelim, hesabını vermeden kaça­lım. Onun için Müslümanlar dikkatli olmalıdırlar. Bu yü­ce buyruğu ve şerefli kulluğu yürekten kabullenmelidirler.

Padişahın mutfağından bir hizmetçinin getirdiği yemekler bir fiyat ister. Hizmetçiye bahşiş verildiği halde çok kıymettar olan o nimetleri göndereni tanımamak, hiz­metçiye minnettar’ olup, padişahı unutmak, akıllı insan­lara yakışır mı?

Evet yeryüzü Cenab-ı Hakk’ın mutfağı. Toprak bir ka­zan. Güneş aşçı Kazan kaynıyor, türlü türlü yemekler pişiyor. Domates, salata, biber, patlıcan, kavun, karpuz, üzüm, incir, kiraz, vişne, dut vs. Evet hepsi yeryüzü mut­fağında pişmektedir. Bunları bağdan, bahçeden, tarladan toplayıp bize getiren tablacılara 100-200 verir, asıl mal sahibi olan Allah’a şükrü, teşekkürü unutursak insan is­mine lâyık olabilir miyiz? Gerçek insan hüviyetini kaza­nabilir miyiz?

Ramazan ayı zikrin, fikrin ve şükrün yoğunlaştığı bir aydır. Namaz ve oruç gibi ibadetler, Cenab-ı Hakk’ı nimetlerine karşı bir şü­kür, bir teşekkürdür. İyiliğe karşı teşekkür eden insan, medeni insandır, Müslüman’dan daha medeni, daha ol­gun kim olabilir? Çünkü Müslüman Allah’ın sonsuz iyilik ve ikramına karşı oruçla, namazla teşekkür etmektedir. Hattâ sene boyu oruç tutsa, geceli gündüzlü namaz kılsa yine Allah’ın iyiliğinin altından çıkamayacağına, hakkının ödenemeyeceğine inanmak­tadır. Bu niyet, bu iman ve bu gayret de inşallah ona dünya ve ahret cennetini kazandıracaktır. Allah bu sonucu hepimize nasip eylesin. Ramazan-i Şerifiniz mübarek olsun. (Geniş bilgi için bkz. Karakaş, Vehbi, Üçaylar Mübarek Gün ve Gecelerle Toplum Eğitimi, Cihan Yayınları-İstanbul-2008)

Vehbi Karakaş / Risale Haber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: