Risale-i Nur, Hayatın Anlamını Yeniden İnşa ve İhya Eden Hakikatler Mecmuasıdır
Risale-i Nur, Hayatın Anlamını Yeniden İnşa ve İhya Eden Hakikatler Mecmuasıdır
Seküler hayatın dayattığı anlayış insan hayatında kopukluklara sebep olmaktadır. Manevi olarak bir bağ hissetmeyen insan da serbestçe hareket ederek mutluluğu bu boş vermişlik içinde bulmaya çalışıyor.
İnsanın en temel sorusudur bu: “Ben neden yaşıyorum? Bu acılar neden var? Ölümle nereye gidiyorum?”
Bu sorular, sadece felsefenin değil, en sade bir insanın bile kalbinde sessizce çınlar durur.
Ve bu çağda, ne modern eğitim, ne psikoloji, ne de dünyevî başarılar bu sorulara doyurucu cevap veremez. Çünkü ellerinde doğru bilgi yok sadece çeşitli çıkarımlar var. Tam da burada, Risale-i Nur devreye girer.
Risale-i Nur yalnızca bir tefsir değildir; aynı zamanda insana hayatı yeniden anlamlandırma imkânı sunan bir hakîkat haritasıdır. Çünkü Risale, sadece bir bilgi değil, bir inşa bir ihyâ çalışmasıdır. İnsanın, varoluşunu, acısını, ölümünü ve yaşama sevincini Allah merkezli bir bakışla yeniden yorumlatır.
İnsan Kimdir? Nereden Geliyor, Nereye Gidiyor?
Modern dünya insana, “Tesadüfen var olmuş bir biyolojik organizmasın” diyor.
Risale-i Nur ise haykırıyor: Ey insan! Sen bu “kâinat ağacının en mükemmel meyvesi”sin.[1] Kâinat senin için yaratılmış. Sana hitaben konuşulmuş bir Kur’an var. Aklını başına al ve kâinatta kurulan bu sistemi yaratan Allahu Tealaya iman ve itaat et.
Bu sadece bir moral değil, hakikatin ta kendisidir. Çünkü insan, yaratılmışlar içinde Allah’ın muhatabı olmuş bir varlıktır. Bu bakış, kişiyi değersizlikten, boşluktan, anlamsızlıktan çekip çıkarır.
İnsan artık tesadüflerle savrulan biri değil, bir emanetin taşıyıcısıdır. İnsana atfedilen bu değer insanı kendi âlemindeki pespayelikten çıkartır ve saygın bir mahluk yapar.
Hayatın İçindekileri Parça Parça Değil, Bütün Olarak Görmek
Modern insan hayatı bölerek yaşıyor bu da rol çatışmalarına sebep oluyor.
İş bir yerde, aile başka bir yerde, ibadet başka bir yerde. Bu parçalanma, anlamın dağılmasına yol açıyor. Risale-i Nur ise hayatın her anına tevhidî bir gözle bakmayı öğretiyor.
Bir çay içmek de ibadet olabilir. Bir tebessüm, bir sohbet, bir kalp kırmamak, bir sabır göstermek… Hepsi Allah’la bağ kurduğunda kıymet kazanır.
Hayatın her anına mânâ-yı harfi ile bak ve yaşa böylece hayatının her anında Allah’ı taşı. O zaman o anlar ebedîleşir. Bir kurtuluş reçetesidir bu.
Acı, Ölüm, Ayrılık: Kaçmamak, Anlamlandırmak
Hayatı en çok yıkan şeyler nelerdir?
Acı, ölüm, ayrılık.
Modern sistem bunlardan kaçmayı önerir.
Reklamlarla, eğlencelerle, bastırarak yaşamayı öğretir.
Ama Risale-i Nur seni kaçırmaz; tam da o acının içine alır ve orada sana bir pencere açar:
Acı, imtihandır. Sabırla karşılanırsa yük değil, terfi vesilesidir.
“Ölüm i’dam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.”[2]
“Ölüm firak değil, visaldir, tebdil-i mekândır, bâki bir meyveyi sünbül vermektir.”[3]
“Ölüm i’dam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.”[4]
Ölüm kelimesi bile ahiretle barışık yaşamayan insanlar için çok ürpertici geliyor. Risaleler ahiretle barışık bir hayat öğrettiği için insan zaten motiveli oluyor ölüme.
Bunlar duygusal avutmalar değil.
Hepsi delilli, mantıklı, iç içe geçmiş bir bütünlük içinde anlatılır.
O yüzden bu bakış kalbe tesir eder. Çünkü aklı da tatmin eder.
Sorumluluk ve Kulluk: Hayatın Merkezini Değiştirmek
Risale-i Nur hayatı şöyle görmez:
Sadece namaz kıl, yeter. Hayır. O şöyle der:
Hayatın bütünü Allah’a yönelik yaşanmalı. Yalnız ibadet saatleri değil, işin de, uykun da, dostluğun da, sabrın da Allah’a bakmalı.
Bu, hayatın merkezine kulluğu yerleştirmek demektir.
Böylece insan yaptığı her şeyde, bir anlam görür.
Boşa geçen zaman, anlamsız an, boşlukta hissediş kalmaz.
Çünkü artık bütün bir ömür, bir vazife olarak yaşanır.
Risale-i Nur Külliyatı’nın misyon ve vizyonundan habersiz olanlar Risale-i Nur metodolojisinden istifade edemediği bir yana ondan istifade de edemiyor.
Risale-i Nur’un Vazifesi: Hayatı Zehir Eden Küfre Karşı, İmanı Kurmak
“Risale-i Nur’un vazifesi, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı, imanî olan hakikatlarla; gayet kat’î ve en mütemerrid zındık feylesofları dahi imana getiren kuvvetli bürhanlar ile Kur’ân’a hizmet etmektir.”[5]
Bu cümle Risale’nin tüm misyonunu özetler.
Zira bu eser sadece “iman edin” demiyor.
İnançsızlığın yıktığı hayatı, delillerle ayağa kaldırıyor.
Bu çağda küfür, sadece inançsızlık değil; sistemli, ideolojik, akademik bir küfürdür.
İşte Risale bu karanlık dalgaya karşı, hem aklı ikna eden hem kalbi doyuran delilli bir iman inşası sunar.
En inatçı, en felsefeyle bezenmiş kalpleri bile yerle bir edecek bürhanlar ile gelir.
Bu yüzden bir kitap değil, bir hakikat ordusu gibidir.
Hayatın Anlamını Gerçekten Yeniden Kurmak İçin
Risale-i Nur:
- Sana kim olduğunu yeniden gösterir.
- Hayatını parçalardan kurtarıp bir bütünlük kazandırır.
- Acıyı ve ölümü anlamla donatır.
- Her şeyi Allah’a bağlayan bir kulluk bilinci inşa eder.
- Ve tüm bunları duyguya değil, delile, hakikate dayandırır.
Bu sebeple Risale-i Nur, bu zamanın en büyük anlam haritasıdır.
Ve bu haritayı okuyabilen, sadece bir hayatı değil, ebediyeti de kazanır. İnsana kimlik ve duruş kazandırır.
Risale-i Nur Külliyatı dersleriyle hayat artık “boşluk” değil, bir vazife, bir yolculuk olduğunu ders olarak alıyoruz.
Risale-i Nur, hayatın anlamını yeniden kurarken sana üç ana pencere açıyor:
1. Senin kim olduğunu yeniden tanımlar.
2. Hayattaki olayları Rahmet ve Hikmet süzgecinden geçirerek izah eder.
3. Ölümü de hayata dâhil ederek, her şeye bütüncül bir anlam verir.
Böylece “neden yaşıyorum?”, “neden başıma bunlar geliyor?”, “nereye gidiyorum?” gibi temel sorulara doyurucu cevaplar verir.
Hayat, anda yaşamakla mutluluk değil anlam karmaşasına sebep olur. Eğer insan hayatına değer katmak istiyorsa hayatta parça pinçik yaşantıyı terk etmeli, hayata hayatın kendisinden daha büyük bir anlam olan Kur’an-ı Kerim’i esas yapıp, Hz. Muhammed (asv)’ın nurunu şiar edinerek müstakim bir Müslüman olmaya çalışmalıdır. Eğer hayata gerçek bir anlam kazandıramazsa insan, hayat dengesi bozulacak ve çıkmazlardan kurtulmak, sıkıntıları aşmak için akla ziyan şeylere girişecektir.
“Eğer iman hayata hayat olsa; o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar imanın nuruyla ışıklanır ve vücud bulur. Zaman-ı hazır gibi ruh ve kalbine iman noktasında ulvî ve manevî ezvakı ve envâr-ı vücudiyeyi veriyor.”[6]
Selam ve dua ile..
Muhammed Numan ÖZEL
Kaynak: RisaleHaber












